Seçime Yeşil Sol Parti’yle giren HDP’nin yüzde 10’un üzerindeki oy oranı yüzde 8,8’e geriledi. Demirtaş, Artı Gerçek’te “HDP açısından TBMM seçimi: Neden böyle oldu?” başlıklı yazıyla düşüşün nedenlerine dair tespitlerde bulundu.
Demirtaş’ın yazısından öne çıkanlar şöyle:
”Devleti ele geçirmiş olan bir grup, devletin tüm olanaklarını sınırsız şekilde kullandı, hiçbir ahlaki değer gözetmeden büyük bir karalama kampanyası yürüttü, sandık oyunları yaptı. Ne var ki partimizin milletvekili seçimlerinde yeterince başarılı olamamasını sadece bunlara bağlamak kolaycılık olur.
AKP-MHP iktidarı ise 2014 yılından yani çöktürme planının hayata geçirilmeye başlandığı günden bu yana uygulanan stratejinin parçası olarak özellikle son beş yıldır bir tür mühendislik yapıyor.
AKP-MHP iktidarı, yerlilik ve millilik adı altında AKP Türklüğü denilebilecek bir Türklük inşasına girişti. Bunun için onlarca televizyon kanalında yayınlanan çarpıtılmış tarih anlatısına, abartılı kahramanlık hikayelerine dayanan dizi filmlerden tutun da tarikatların faaliyetlerine, magazin ve kadın programlarından dini sohbet programlarına, okul müfredatından haber programlarına, afiş ve billboardlardan müziklere kadar her araç, yıllarca etkili şekilde kullanıldı. Yeni bir insan tipi yaratılmaya çalışıldı. Bunu yaparken öyle bir kültürel çöküş de yarattılar ki adaletsizlik, hırsızlık, yolsuzluk, zulüm, iftira İslam’ın şartlarıymış gibi sıkı sıkıya sarılan bir kitle var ettiler. Bu kitlenin bazı üyelerini zaman zaman sokak röportajlarında görüyorsunuz.
Amatörlük vurgusu
Genel durum böyleyken eğer 63 milyon seçmenin olduğu bir ülkede “Milletvekilliği seçiminde yüzde 15’i aşacağız, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de muhalefet adayının yüzde 50’yi geçmesini sağlayacağız” diyorsanız seçime bir ay kala başlattığınız ve profesyonellikten uzak, bir yöre derneğinin seçim çalışması gibi amatörce bir yaklaşımla başarılı olamazsınız.
Son beş yıldır HDP Genel merkezine yazdığım mektuplarla, gönderdiğim mesajlarla ve makalelerimle bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum fakat her seferinde, sesim yankılanıp bana geri dönüyor. Yaşanan birçok şey var ve bunları halka yansıtmayı doğru bulmadığım için kurumları işletmeye gayret ediyorum. Ne yazık ki çoğu zaman da kurumlar işlemiyor.
Kimileri belki anlayamadı ama 1 Ocak 2023 tarihinde kısıtlı olanaklarımla seçim kampanyası başlatırken amacım, kitleleri de kurumları da alarm durumuna geçirmekti. Öncesinde de bize önyargıyla bakan tüm toplumsal kesimlere ulaşabilmek için cezaevinden olağanüstü çaba sarf ettim. Yaklaşık beş bin kişiye mektup ve kart yazdım, binlerce tweet, yüzlerce makale ve röportaj ile HDP’ye kendi imkanlarımla alan açmaya çalıştım. Çünkü çok büyük bir boşluk vardı ve kimse de bu boşluğu doldurmayı denemiyor ya da denese bile başaramıyordu. Ancak bizim mahalleden bazı arkadaşlar bu çabaları anlamaya çalışmak yerine “Kendini öne çıkarıyor” düşüncesiyle linç etmekle uğraştılar. Oysa varsa eksiklikler, yetmezlikler ancak eleştiriyle, öneriyle giderilebilir, vefasızca saldırmakla değil.
Sonuçta partimize, halkımıza seçim kazandırmaya çalıştım. Parti binalarında boş dedikodularla uğraşanların da etkisiyle, siyasal alanda istediğimiz uyumu ve ortaklaşmayı ne yazık ki yaratamadık.
Demokratik Kürt siyasi hareketi, genel Türkiye toplumunda yaşanan sosyolojik kırılmaları iyi analiz edemediği gibi, Kürt halkındaki değişim ve kırılmaları da doğru okumaktan uzak bir pratik sergiliyor.
AKP-MHP yönetiminin 20 Temmuz 2016 yaptığı ‘öz darbe’nin ardından siyaset, kültür, basın, kadın, gençlik ve yerel yönetim kurumlarımız kapatılıp gasp edilirken yerine çok aşağılık bir sistem yerleştirildi. Her yerde işsizlik, yoksulluk halkı perişan ederken küçük çocuklara kadar uyuşturucu, fuhuş dayatıldı. Daha önce parti çalışmalarında kendini değerli, güçlü hisseden gençlik bir anda sahipsiz kaldı, tatmin aramaya başladı. Bu şekilde yozlaşan ve fuhuşun, uyuşturucunun, ajanlığın batağına saplanan binlerce gencimiz var. Kürt orta sınıfı da siyasal hedefsizlik, işinden aşından olma korkusu gibi nedenlerle hızla geri çekildi.
Bunun yerini de ne devrimci tarz doldurabildi ne de reformcu tarz. Bu boşluğu dolduranlar lafta radikal, pratikte okey masasından kalkamayan düşkünler oldular. Slogan dışında hiçbir numarası olmayan tipler, siyasal ve sosyal ortamı domine edip nitelik ve nicelik kaybına yol açtılar. Kraldan daha çok kralcı davranarak ortamların hakimi oluverdiler. İşte bu tablo iyi çözümlenemezse düşüş sürer. Bizim artık toplumun mikro düzeydeki sorunlarından makro düzeydeki sorunlarına kadar her başlığı ana gündem yapıp örgütlenme ve çözüm politikaları üretmemiz gerekiyor.
Slogancılık eleştirisi
Slogancılıkla kimse daha fazla ilerleyemez. Kapitalist moderniteye bu kadar maruz kalmış bir halka demokratik moderniteyi anlatamaz ve kurumlarıyla birlikte alternatif, güzel, onurlu yaşamı sunamazsanız toplumsal çöküş kaçınılmaz olur.
Durumu çok iyi analiz etmek ve önlemler geliştirmek zorundayız. Alarm zilleri zaten uzun zamandır çalıyordu, bu seçim sonuçları da son uyarı oldu. Alarm zillerini susturup zafer şarkıları çalmanın yolu, doğru analiz ve doğru pratikten geçiyor. Partimize yönelik eleştirilerin ve önerilerin de seviyeli ve yapıcı olmasına dikkat ederek kapsamlı bir yeniden yapılanma süreci başlatmak zorundayız.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***