İran, 2010’da başlayan ve nükleer bilim insanları ile balistik füze programının başındaki isimlerin de hedef alındığı suikast ve sabotajlarda 7 üst düzey görevlisini kaybetti.
İran Devrim Muhafızları Ordusu mensubu Albay Seyyad Hodayi’ye başkent Tahran’ın Mücahidin-i İslam Caddesi’nde düzenlenen saldırı, son yıllarda İranlı yetkilileri hedef alan suikastları yeniden gündeme taşıdı.
Devrim Muhafızları Ordusunun ülke dışındaki askeri-istihbari operasyonlarını yürüten Kudüs Gücü bünyesinde Suriye’de görev aldığı belirtilen Albay Hodayi, 22 Mayıs’ta Tahran’daki evinin önünde arabasında beklerken motosikletli iki silahlı kişinin açtığı ateş sonucu başına ve ellerine isabet eden beş kurşunla hayatını kaybetti.
İran İsrail’i suçlarken Tel Aviv yönetimi misilleme endişesiyle alarma geçti
Bu, Kasım 2020’de üst düzey nükleer bilim insan Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesinden bu yana İran’daki en yüksek profilli suikast olurken, suikastın biçimi de yaklaşık 12 yıl önce İran’da başlayan suikastlar zincirinin modeline uyuyor.
Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Devrim Muhafızları Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami başta olmak üzere üst düzey İranlı yetkililer, suikastın ardında İsrail olduğunu ve intikam alınacağını açıkladı. Al Jazeera’ya konuşan İranlı üst düzey bir yetkili ise “suikast sonrasında bölgedeki çatışma dengelerinin değişeceğini” söyledi.
Reisi, dünkü Umman ziyareti öncesi yaptığı açıklamada saldırıyla ilgili İsrail ve ABD’yi işaret ederek, “Bu cinayette küresel istikbarın eli görünüyor. Bu büyük şehidin intikamının alınacağından hiç şüphem yok.” ifadelerini kullandı.
İsrail medyası ise suikastın ardından Tel Aviv yönetiminin, “İran’ın yanıt verme olasılığını dikkate alarak” İsrail’in dünya genelindeki elçilik ve temsilciliklerinde alarm durumuna geçildiğini duyurdu.
Suikastlar zinciri 2010’da başladı
İran, 2010 yılı itibarıyla ülkenin üst düzey yetkililerini ve bilim insanlarını hedef alan suikast ve sabotajlara maruz kaldı.
Ülkenin nükleer programında görev alan nükleer fizikçiler ile İsrail ve bazı Batı ülkelerini endişelendiren balistik füze programının başındaki isimleri hedef alan suikastlar, nükleer ve askeri tesislere düzenlenen sabotajlar, yaklaşık 12 yıldır devam ediyor.
Bu çerçevede, Hodayi’nin öldürülmesi de son yıllarda nükleer bilim insanları ve üst düzey komutanları da içeren suikast ve sabotaj olaylarının son halkasını oluşturuyor.
Nükleer alanlarda çalışma yürüten İranlı bilim insanlarına yönelik suikastlar zinciri, Tahran Üniversitesinde fizik profesörü olarak görev yapan Mesud Alimuhammedi’nin 2010’da öldürülmesiyle başladı.
Kuantum fiziği ve temel parçacık fiziği alanlarında çalışmalarıyla bilinen Alimuhammedi, 12 Ocak’ta evinin önünde motosiklete yerleştirilmiş bombanın patlatılması sonucu hayatını kaybetti.
Saldırıda Alimuhammedi’nin eşi de yaralandı. İran, saldırıyla ilgili İsrail ve ABD’yi suçlarken, Washington suçlamaları kabul etmedi.
Aralık 2010’da saldırının faili olarak yakalanan Mecid Cemali Feşi adlı zanlı, sorgusunda suikasta ilişkin rolünü itiraf etti. Tel Aviv’de İsrail İstihbarat Teşkilatının (Mossad) eğitiminden geçtiğini ve suikastı İsrail adına işlediğini anlatan Feşi, suikast karşılığında Mossad’ın kendisine 120 bin dolar ödediğini de açıkladı.
Yargılandığı mahkeme tarafından 2011’de idama mahkum edilen Feşi’nin cezası, tutuklu bulunduğu Tahran’daki Evin Cezaevinde 2012’de infaz edildi.
29 Aralık 2010’da saldırganlar, bu kez Şehid Beheşti Üniversitesinde nükleer alanda çalışmalar yürüten iki profesörü hedef aldı. İran Atom Enerjisi Kurumu bünyesinde kuantum fiziği alanında çalışmalar yapan profesör Mecid Şehriyari, seyir halindeki aracına yerleştirilen uzaktan kumandalı bombanın patlatılması sonucu yaşamını yitirdi.
Aynı gün Şehid Beheşti Üniversitesinde nükleer fizik profesörü olan Feridun Abbasi’ye de aynı yöntemle suikast girişimi düzenlendi ancak Abbasi, saldırıdan ağır yaralı olarak kurtuldu.
Suikasta kurban giden bir diğer nükleer fizikçi Daryuş Rızainejad ise 23 Temmuz 2010’da Tahran’da eşi ile çocuğunu kreşten aldıktan sonra motosikletli saldırganlar tarafından açılan ateş sonucu öldü.
Saldırıda Rızainejad’ın eşi ve çocuğu da yaralandı. İran medyası, saldırının ardından Rızainejad’nin nötron aktarımı uzmanı bir fizik profesörü olduğunu duyurdu. Yetkililer ise suikasta uğrayan kişinin Tahran’daki Hace Nasır-ı Tusi Üniversitesinde elektronik öğrencisi olduğunu açıkladı ancak Batı medyası daha sonra öldürülen kişinin nükleer fizikçi olduğunu doğruladı.
Dönemin İran Meclis Başkanı Ali Laricani, saldırının ardından ABD ile İsrail’i “terör eylemiyle” suçladı ancak dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, saldırıyla ilgilerinin olmadığını savundu.
Balistik füze programının başındaki komutanın ölümü
İran füze teknolojisinin mimarı olarak anılan Tuğgeneral Hasan Tahrani Mukaddem de 12 Kasım 2011’de Tahran yakınlarındaki bir füze üssünde yaşanan devasa patlamada hayatını kaybetti.
Patlamada Mukaddem ile 17 asker de ölürken, Tahran’a 20 kilometre mesafedeki Şehid Müderris Füze Üssünün büyük bir bölümü patlamada tahrip oldu.
Devrim Muhafızları Ordusu, patlamanın “kazadan” kaynaklandığını açıklayarak, suikast ya da sabotaj ihtimallerini yalanlasa da İsrail ve Batı medyasında İsrail’e ulaşabilecek kapasitedeki Şahab-3 füzelerini geliştiren Mukaddem’in ortadan kaldırıldığı şeklinde haberler yer aldı.
İsrail’in “Yediot Ahronot” gazetesi, 14 Kasım 2011’de Mossad’ın İran’da terör örgütü kabul edilen Halkın Mücahitleri Örgütü içerisinde yapılanarak söz konusu saldırıyı gerçekleştirdiği iddia etti.
Natanz’daki uranyum zenginleştirme merkezinde görevli nükleer fizikçi Mustafa Ahmedi Ruşen de 11 Ocak 2012’de Tahran’ın doğusundaki Allame Tabatabai Üniversitesinin yakınlarında arabasına yerleştirilen bombanın patlatılması sonucunda yaşamını yitirdi.
Ruşen’in yanında bulunan şoförü Rıza Kaşkayi de saldırıda hayatını kaybetti. Aynı zamanda İran’ın füze programının başındaki isimlerden olduğu da söylenen Ahmedi Ruşen’in ölümünün ardından Natanz’daki nükleer tesise Şehid Ahmedi Ruşen Nükleer Merkezi adı verildi.
ABD’de haftalık yayın yapan Time dergisi 13 Ocak 2012’de Batılı istihbarat yetkililerine dayandırdığı haberinde, İranlı nükleer fizikçileri hedef alan suikastların ardında İsrail’in olduğunu ve Ahmedi Ruşen’in de bu suikastlar zincirinin kurbanı olduğunu yazdı.
İran’ın nükleer programının mimarı Fahrizade’ye suikast
Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani’nin 3 Ocak 2020’de Bağdat’ta ABD saldırısında öldürülmesinden sonra İran’ı sarsan en büyük olaylardan biri de ülkenin nükleer programının mimarı olarak bilinen bilim insanı Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesi oldu.
Fahrizade, 27 Kasım 2020’de Tahran’ın Abserd ilçesinde suikasta uğramıştı. Aynı zamanda Savunma Bakanlığı Araştırma ve İnovasyon Kurumu Başkanı olarak balistik füze programının da önemli isimlerinden Fahrizade’ye yönelik suikast, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 2018’de İran’ın nükleer programıyla ilgili yaptığı bir sunumda Fahrizade’yi göstererek, “Bu ismi unutmayın” sözlerini akıllara getirdi.
Saldırının ardından açıklama yapan dönemin Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, terör saldırısının arkasında İsrail’in olduğuna dair ciddi belirtiler bulunduğunu bildirdi.
Suikastın yine Tahran’ın göbeğinde gerçekleşmesi istihbarat zafiyeti tartışmalarını da beraberinde getirdi. Hükümete bağlı İstihbarat Bakanlığı ile Devrim Muhafızları Ordusu İstihbarat Teşkilatı yetkilileri zafiyetlerle ilgili birbirlerini suçlamıştı.
Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani, 30 Kasım 2020’de yaptığı açıklamada, suikastın “elektronik teçhizatlar” kullanılarak gerçekleştirildiğini belirtirken, Devrim Muhafızları Ordusu Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Ali Fedevi de 6 Aralık 2020’de suikastın Fahrizade’nin yüz hatlarının yüklü olduğu ve yapay zeka tabanlı akıllı uydu sistemi ile donatılan otomatik ağır silahla yapıldığını açıkladı.
Saldırıyla ilgili suçlanan İsrail’den ise suikastı resmen kabul eden bir açıklama gelmese de Batı medyasında saldırının Mossad tarafından gerçekleştirildiğine dair haberler yer aldı.
Mossad’ın eski başkanlarından Yossi Cohen de Haziran 2021’de İsrail televizyonunda yaptığı konuşmada, Fahrizade suikastının doğrudan sorumluluğunu üstlenmeden, Mossad’ın “gözetimi altında” olduğunu söyledi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***