PAVIN CHACHAVALPONGPUN | YORUM*
Tayland kamuoyu, Kamboçya ile yaşanan sınır çatışmasını ve iç politikadaki manevraları derin bir kuşkuculuk ve güvensizlikle izliyor. Bunun temelinde, uzun süredir devam eden elitler arası iktidar mücadelesi yatıyor. Anketler, egemenlik konusunda ordunun sert tutumuna güçlü bir destek olduğunu gösterirken, mevcut geçici hükümete yönelik olumsuz algının da oldukça yaygın olduğunu ortaya koyuyor.
Pek çok kişi, Kamboçya ile yaşanan çatışmayı; özellikle sınır aşan suçlarla bağlantılı yolsuzluk skandallarından, iç siyasi kaostan ve yapısal reform ihtiyacından dikkatleri uzaklaştırmak amacıyla, Bhumjaithai Partisi liderliğindeki zor durumdaki muhafazakâr hükümet tarafından kurgulanan bir “oyalama savaşı” olarak görüyor.
Mevcut cezalandırıcı askerî tırmanma ve diyalogu reddetme stratejisi ters etki yaratıyor. Tayland, uluslararası hukuka dayalı kurumsal ve diplomatik angajmana yönelmeli. Bu, kişisel diplomasi anlayışının ötesine geçerek Ortak Sınır Komisyonu (JBC) için kalıcı bir sekreterya kurulmasını, sömürge döneminden kalan teknik belirsizlikleri gidermek amacıyla ortak kartografik temel haritalar üzerinde uzlaşılmasını ve güçlü, bağımsız bir ASEAN ya da uluslararası mekanizma tarafından denetlenecek karşılıklı saygıya dayalı bir ateşkesi kabul etmeyi içeriyor. Kalıcı bir çözüm, çatışmanın belirtilerini yönetmekten ziyade tarihsel toprak iddiaları gibi temel sorunları ele almak zorunda.
2025’in sonlarında ABD arabuluculuğunda sağlanan Kuala Lumpur Barış Mutabakatı’nın çökmesi, ABD’nin Güneydoğu Asya’daki diplomatik nüfuzunun güvenilirliğini ciddi biçimde zedeledi. İlk ateşkes, ABD yönetiminin —gümrük tarifeleri tehdidi dâhil— güçlü kişisel baskısıyla sağlanmıştı. Ancak Tayland’ın daha sonra anlaşmayı tek taraflı olarak askıya alması, iç milliyetçi siyasetin ABD’nin stratejik etkisini kolaylıkla aşabildiğini gösterdi. Bu durum, ABD’yi Tayland gibi kilit bir müttefiki yatıştırmak ve stratejik açıdan hayati bir bölgeyi istikrara kavuşturmak için diplomatik baskıyı somut ekonomik teşvikler ve Cobra Gold tatbikatları gibi güvenlik iş birlikleriyle desteklemeye zorluyor.
Tam ölçekli bir konvansiyonel savaş ihtimali düşük; ancak yanlış hesaplama sonucu tırmanma riski yüksek. Hiçbir taraf kapsamlı bir savaşı istemiyor. Ancak yeniden başlayan çatışmalar ve sert söylemler, siyasi teşviklerle besleniyor: Tayland, milliyetçi duyguları harekete geçirerek iç sorunlardan dikkati başka yöne çekiyor; Kamboçya ise çatışmayı diplomatik bir araç olarak kullanıyor. Her iki tarafın da caydırıcılıktan cezalandırıcı eylemlere (örneğin Tayland’ın hava saldırıları, Kamboçya’nın topçu atışları) geçmesi ve etkili ortak kriz yönetimi protokollerinin bulunmaması, son derece tartışmalı sınır bölgelerinde yaşanacak küçük bir taktik olayın hızla kontrolden çıkmasına yol açabilir. Özellikle askerî liderler “itibar kaybı” korkusuna sıkışırsa bu risk daha da artar.
Bölge büyük olasılıkla kesin bir çözüme ulaşmaktan ziyade, çatışma ve kırılgan ateşkes döngüleriyle tanımlanan uzun süreli bir istikrarsızlık sürecine girecek. Gelecek, yaklaşan Tayland seçimlerinin sonucuna bağlı. Reformcu Halk Partisi’nin zaferi, gerçek bir diyaloğun önünü açabilir; buna karşılık muhafazakâr ve milliyetçi güçlerin hâkimiyetini sürdürmesi, iç politik kazanç uğruna çatışmayı canlı tutma stratejisinin devamı anlamına gelecektir. Bu gerilimler ASEAN merkeziliği için kalıcı bir sınav oluşturacak ve ABD ile Çin gibi büyük dış aktörleri, kendi stratejik ve ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla daha aktif ve rekabetçi biçimde sürece dâhil olmaya zorlayacaktır.
Evet, bu küresel rekabet doğrudan ve karmaşık bir rol oynuyor; çatışmayı, özellikle Başkan Trump’ın işlem odaklı dış politikası altında, jeopolitik rekabetin bir sahnesine dönüştürüyor. ABD, Tayland’ı kurallara dayalı düzeni savunmak ve Çin’in etkisini sınırlamak için kilit bir güvenlik ortağı olarak görüyor ve Cobra Gold gibi tatbikatlarla iş birliğini sürdürüyor. Ancak Trump yönetimi, bu rekabeti kullanarak Tayland’ı 2025 ateşkesini kabul etmeye ve asimetrik ticari tavizler vermeye zorlamak için tarifeler ve ekonomik baskı araçlarına başvurdu; bu, Tayland’ın ikili diplomatik çözüm tercihinin önüne geçen açık bir “Önce Amerika” yaklaşımıydı.
Aynı zamanda Çin, Kamboçya’nın başlıca ekonomik ve silah tedarikçisi olarak, yatırımlarını ve bölgesel istikrarı korumak amacıyla daha sessiz ve mekanizmaya dayalı bir arabuluculuk yürüttü. Tayland dengeci bir politika izlemeye çalışsa da, büyük güçler arasındaki bu rekabet, bir güç tarafından desteklenen herhangi bir çözümün diğerinin müttefiki tarafından kuşkuyla karşılanmasına yol açıyor ve Bangkok üzerindeki baskıyı sürekli kılıyor.
Kamboçya’daki “scam compound”lar —genellikle Sihanoukville’de ya da sınır bölgelerinde—, kripto dolandırıcılığı gibi sofistike çevrimiçi sahtekârlıklardan kazanç sağlayan ve Taylandlılar da dâhil olmak üzere yabancı uyrukluları zorla çalıştırmak için insan ticaretine başvuran ulusötesi organize suç ağları tarafından işletilen yüksek güvenlikli komplekslerdir. Bu yapılar, gayrimenkul gibi belirli sektörlere milyarlarca dolarlık yasa dışı sermaye girişi sağlayarak kısa vadeli bir ekonomik fayda yaratıyor olabilir. Ancak Kamboçya’nın uluslararası itibarına verdikleri zarar, ABD yaptırımlarını tetiklemeleri ve yaygın yolsuzluk üretmeleri nedeniyle ortaya çıkan olumsuz etkiler çok daha ağır basıyor. Bu mesele Tayland–Kamboçya ilişkilerini ciddi biçimde zorluyor; çünkü Tayland bu merkezleri, vatandaşlarını hedef alan suç faaliyetlerinin ve bir insani krizin kaynağı olarak görüyor. Bu da Tayland hükümetini, hem kararlılık göstermek hem de elitler arası bağlantıları olan bu soruna müdahale etmek için sınır ötesi baskınlar ve ablukalar gibi sert adımlar atmaya itiyor.
- Kyoto Üniversitesi Güneydoğu Asya Çalışmaları Merkezi (CSEAS) öğretim görevilisi, Tayland siyaseti, monarşi, elit güç mücadeleleri, asker–sivil ilişkileri, milliyetçilik ve Güneydoğu Asya jeopolitiği. Bu yazı TR724 için kaleme alınmıştır….
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

