ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Bugün Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi olduğum yıllarda, Tayyip Erdoğan’ın “çekirdek ekibi”ne mensup bir isimle yaptığım sohbetlerden biri, Türkiye’de iktidar–medya ilişkisinin nasıl kurgulandığını bütün çıplaklığıyla özetliyordu. Medya tercihlerine, ekran yüzlerine ve etik dışı yayınlara dair eleştirimi dile getirdiğimde şu ifadeyi kullanmıştı: “Bize etik kurallara bağlı, namuslu, ahlaklı adam lazım değil. Bize istediğimiz kişiye küfredecek, operasyon çekecek adam lazım.”
Bu söz, bir münferit kabalık değil; bir zihniyet beyanıydı. Bugün yaşananlar da, o zihniyetin yıllar içinde kurumsallaşmasının doğal sonucu. Son günlerde iktidar medyasında yaşanan iç kavga, “gazeteciler tartışması” değil; rejimin propaganda aygıtının kontrol krizi. Havuz Medyası’nda yaşanan çatışma, bir ilke arayışından değil, çıkar dengelerinin bozulmasından kaynaklanıyor. Ekran yüzleri birbirlerini suçlarken, esas mesele görünür hâle geldi: Erdoğan rejimi artık kendi ürettiği medya kadrolarını bile taşıyamıyor.
Kim daha yandaş kavgası!
Hande Fırat ile Zafer Şahin arasında yaşanan ekran tartışması bu açıdan sembolik. “AKP’yi neden biz savunuyoruz, milletvekilleri savunsun!” cümlesi, bir itirazdan çok bir pazarlık çağrısı olarak görülmeli. Ardından Cem Küçük, Ahmet Hakan, Hilal Kaplan gibi isimlerin dahil olduğu tartışma, aslında aynı sorunun farklı biçimlerde dile getirilmesi: Bu propaganda düzeninde kim vazgeçilmez, kim harcanabilir?
Bu tablo, AKP’nin ilk yıllarında Cüneyt Zapsu’nun ABD’de sarf ettiği meşhur “sifonu çekmeyin” sözünü hatırlatıyor. Bugün gelinen noktada mesaj değişmemiş denebilir: “Bizi kullanmaya devam edin.”
Tartışmanın Yeni Şafak’a taşınması ise krizin artık gizlenemez hâle geldiğini gösteriyor. Hâlen İçişleri Bakan Yardımcısı olan, AKP eski Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın “Çizgimiz kalemimizdir!” başlıklı yazısı, iktidar medyasındaki çürümenin üstü örtülmüş bir itirafıdır. Turan, yazısında “dava”, “etik” ve “çizgi” kavramlarına atıf yaparken, bu çürümenin sorumluluğunu dolaylı biçimde medya mensuplarına yıkmaya çalışmış.
Oysa gerçek tam tersi…
‘Truva Atı’ değil, kullanışlı aptallar!
AKP döneminde medya çürümesi, kendiliğinden gelişmiş bir yozlaşma değil, devlet gücüyle tasarlanmış bir sistemi. Biat etmeyen gazeteciler tasfiye edildi, medya kuruluşlarına kayyımlar atandı, kamu gücü kullanılarak mülkiyet el değiştirdi. Gazetecilik, rejime sadakat testine indirgendi. Bu süreçte “yandaş medya” bir tercih değil, bir zorunluluk rejimi hâline getirildi.
Bu nedenle Bülent Turan’ın yazısında kullandığı “kapının önüne bırakılan Truva atları” benzetmesi, gerçeği tersyüz eden bir dil. Bu isimler kapının önüne bırakılmadı; bilakis bilinçli şekilde toplandı, desteklendi, büyütüldü. Yıllarca rejimin kirli operasyonlarında kullanıldı. Bugün ise faydadan çok zarar verdikleri için “yük” ilan ediliyorlar.
Daha da çarpıcı olan, Turan’ın isim vermeden kullandığı “parazit” ifadesidir. Erdoğan rejimi, bugün parazit ilan ettiği medya figürlerini kendi eliyle var etti; onları imtiyazlarla besledi, dokunulmaz kıldı. Şimdi ise sistem tıkanınca sorumluluğu aşağıya doğru itiyor.
Benzer bir ikiyüzlülük “çizgisinde duramayanlar” eleştirisinde de görülüyor. Medya dünyasında yaşanan skandallar, bireysel ahlaksızlıkların ötesinde, hesap vermeyen bir güç ilişkisinin ürünüdür. Rejim tarafından korunan, kollanan, “prens” muamelesi gören isimlerin dokunulmazlık zırhı kalktığında ortaya saçılanlar, sistemin neye dönüştüğünü gösteriyor.
Propaganda memurluğu
Burada temel bir evrensel ilkeyi hatırlatmak gerekir: Gazeteci iktidarın parçası hâline gelirse, artık gazeteci değildir. Bugün Türkiye’de yaşanan tam olarak budur. Erdoğan rejimi, gazeteciliği tasfiye edip yerine propaganda memurluğunu koydu.
Şimdi bu sistem kendi içinde çatırdarken, sorumluluğu medya figürlerine yüklemek, geçmişi aklamaya yetmez.
Sonuç açık: Ne Erdoğan rejiminin siyasal elitlerinin ne de bu rejimin medya aparatlarının şikâyet etmeye hakkı var. Bugünkü çürüme, bilinçli tercihlerle inşa edilmiş bir yapının ürünüdür. Bu yapı çökerken geriye kalan koku da, utanç da, sorumluluk da rejimin hanesine yazılacaktır…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

