Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kürt sorununun arkeolojisi (6): Sonuç yerine…

Kürt sorununun arkeolojisi (6): Sonuç yerine…


PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM

Kürt meselesinin arkeolojisi – sorunun yüzey altı nedenlerinin incelenmesi ve çözümlemesi –  modern Türkiye’nin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, oradan da günümüze dek süren uluslaşma sürecinin bir siyasal mühendislik tasarımın olmasının yanında epistemolojik, tarih yazımsal ve sosyolojik boyutları olan bir kimlik projesi olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu son sonuç bölümü de dâhil altı bölümlük bu yazı dizisinin önceki bölümlerinde gösterilmeye çalışıldığı üzere mesele, salt bir çatışma, eşitsizlik veya yönetişim problemi değildir. Temelinde, devlet eliyle inşa edilen Türklük kimliğinin tarihsel, kültürel ve coğrafi karşılık bulamayan yapaylığı – fabrike edilmiş, inşa edilmiş olması – yer almaktadır. Bu durum Kürt sorununun doğasını açıklamak bakımından kritik önemdedir, zira sorun, belirli bir toplumsal grubun devlete yönelttiği taleplerden değil, devletin uzun erimli bir kimlik tasarımının dışlayıcı karakterinden meydana çıkmıştır. Sorunun nedeni Kürtlerin kimliklerini reddeden retçi, Türk üstünlükçü kimlik tasarımı tercihidir.

Modern ulus kuramları, önceki beş bölümde incelendiği üzere, uluslaşmanın ya etnik-soy temelli bir cemaat tahayyülüyle ya da ortak coğrafyayı paylaşmak, yani toprak paydaşlığı temelli, kurumlar ve değerler üzerinden gelişen siyasal-yurttaşlık temelli bir birliktelikle mümkün olduğunu belirtir.

Türkiye’nin ulus inşası bu iki modelin ne bütünleyici ne de uyumlu bir sentezini ortaya koyabilmiştir. Birincisi zaten arkaikleşmiştir ve artık kan bazlı ulus tanımı tercih eden devletler de coğrafya ve değerler bazlı civic kimliği öne çıkarmaya başlamıştır. Ama Türkiye’de istikamet halen düzeltilememiştir. Dahası, seride incelendiği üzere, coğrafi temellerden kopuk etno-ulus tercihi tarihsel gerçeklerle örtüşmediğinden ve bilgi çağında artık bu durum kamufle edilemediğinden çökmektedir. Bir kez daha altını çizmek gerekirse, bunun temel nedeni, İttihatçı dönemle başlayan ve Cumhuriyet ile kurumsallaşan Türk milliyetçiliğinin kaynaklarını yaşanan coğrafyada değil, reel olarak apayrı ve uzak bir coğrafyada — Orta Asya’da — aramasıdır. Böylelikle inşa edilen ulusal kimlik, yaşanan toprağın tarihsel mirasıyla bağlantı kurmak yerine, bu mirası “öteki”nin tarihine havale etmiş, Anadolu’nun kültürel sürekliliğini reddeden bir anlatı üretmiştir. Bu durum yalnızca tarih bilinci açısından bir kopukluk değil, toplumsal aidiyet açısından da ciddi bir kırılma yaratmıştır. Ayrıca bu kimlik dünyadaki diğer tüm ulus inşası projelerinden tümüyle farklılık arz etmektedir. Dünyada hiçbir ulus inşasında ulusun yaşadığı coğrafyayla bağ kurmamış bir aidiyet bulamazsınız.

Bu kırılmanın en somut ifadesi Kürtlerdir. Yaşamakta oldukları coğrafyanın otokton, yani yerli unsuru olan Kürtler, resmi tarih tezi açısından problemli bir olgudur, çünkü onların varlığı, “1071 sonrası Türkleşmiş Anadolu” anlatısını geçersiz kılan bir kanıt niteliğindedir. Türkiye devleti 1925 Şark İslahat Planı ile bu problemi – faşizan yöntemlerle – aşmaya çalıştı. Kürt kimliğini reddetti ve Kürtleri asimilasyona uğratma yolunu seçti. Bunu bir devlet politikası yaptı.

Kürtlerin varlığını reddetmeye, asimilasyona uğratmaya ve Türklük içinde eritmeye dayalı devlet politikaları böylelikle Kürt sorununun yapısal temelini oluşturdu. Bu politikalar Kürtleri sadece marjinalleştirmemiş, aynı zamanda ironik biçimde bir Kürt ulusal bilinci ve onun ayrılıkçı doğasını da yaratmıştır. Dolayısıyla devlet politikaları ile Kürt milliyetçiliği arasında nedensel bir bağ vardır: Rijit Türk üstünlükçü ve retçi Türk milliyetçiliği reaksiyoner – tepkisel – Kürt milliyetçiliğini doğurmuştur.

Bu çerçeveden bakıldığında Kürt sorunu, klasik anlamıyla bir azınlık meselesi değildir. Bu sorun, Türkiye’nin modernleşme projesinin ontolojik geriliminin dışavurumudur. Ulus-devletin kapsayıcı yurttaşlık vaadi ile etnik Türkçü kimlik tasarımının dışlayıcı karakteri arasındaki çelişki çözülmeden Kürt meselesi çözülemez. Bunun en görünür yansıması toplumsal düzeydedir. Türkiye toplumu, yazı serisinde gösterildiği üzere, sosyolojik anlamda bir “toplum” niteliği taşımamaktadır. Çünkü bütünsel ortak değerler, ortak tarih tasavvuru ve ana akım orta sınıflarca paylaşılan geleceğe dair ortak tahayyül üretilememiştir. Kimlik temelli bölünme — özellikle Kürtler açısından — bir tercih değil, retçi ve asimilasyoncu siyasal mühendisliğin dayattığı bir sonuçtur. Bu toplumsal mühendislik Kürtlerin varlığını tehdit etmektedir. Bu nedenle, Kürt hareketinin talepleri modern ulus-kimlik kuramlarının öngördüğü çerçevede meşrudur: Tanınma, eşitlik ve kendi kaderini tayin ilkelerinin tarihsel gerekçesi vardır.

Bu bağlamda, Türkiye’nin uluslaşma sürecinin başarısızlığı yalnız Kürtleri değil, Türkiye’nin kendi sosyolojik bütünlüğünü de etkiliyor. Türkofon çoğunluk da yekpare bir topluluk değildir. Bu geniş grup devletin resmi tarih tezinin ve kimliğinin öngördüğünün aksine Orta Asya kökenli değildir. Bu konuda daha önce birkaç makale yazmıştım. Ama konunun incelenmesine devam edilmeli kanısındaydım. Ancak bu şekilde patolojik etno-kimlik inşası yapı söküme uğratılabilir.

Devletin patolojik kimlik kurgusu, 21. yüzyılda derin kutuplaşmalar üretmiş, ideolojik kamplar birbirine korkunç boyutlarda yabancılaşmıştır. Buna rağmen ilginç bir şekilde, Kürt meselesi söz konusu olduğunda bu kesimler arasında rasyonel değil fakat refleksif bir birliktelik oluşmaktadır. Bu durum, Türk milliyetçiliğinin hegemonik niteliğinin toplumsal bilinçaltına yerleştiğini gösterir. Kürtlerin karşısında bu Türk üstünlükçü blok vardır.

Kürt sorununun çözümüne ilişkin literatür, genellikle demokratik açılım, anayasal reformlar, özerklik ya da müzakere perspektifleri üzerinden tartışma yürütür. Ancak bu yazı dizisinin arkeolojik yaklaşımı, bu perspektiflerin yüzeysel kaldığını göstermektedir. Sorunun gerçek çözümü, devletin kendisini kurduğu kimlik paradigmasını değiştirmesiyle mümkündür. Bu ise teknik değil, varoluşsal bir dönüşüm gerektirir: Türk kimliğinin etnik-soy temelli olmaktan çıkarılıp, coğrafi ve yurttaşlık temelli yeni bir çerçeveye oturtulması… Başka bir ifadeyle, “kimlik siyasetinin” tasfiye edilmesi değil, demokratikleştirilmesi gerekir. Çünkü Kürt sorunu kimlik üzerine kurulmuştur ve çözümü de kimliğin siyasal tanınmasına bağlıdır.

Bu kolay bir iş değil. Cumhuriyetin kuruluş döneminde mümkün olabilecek bir eşit yurttaşlık projesi, bugün çok daha zorlu koşullarda yeniden kurgulanabilir. Kürt ulusal bilincinin kurumsallaşması, toplumsal kopuşun derinleşmesi ve güvenlik paradigmasının tahkim edilmesi, çözümün maliyetini artırmıştır. Yine de bu durum çözümün imkânsız olduğunu değil, daha karmaşık ve uzun vadeli bir süreç gerektirdiğini gösterir.

Bu noktada iki temel tespit yapılabilir:

Birincisi, Kürt sorunu bastırılarak ortadan kaldırılamaz; çünkü sorunun kaynağı ontolojiktir. Kimliğin inkârı değil tanınması çözüm üretir.

İkincisi, Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt meselesinin çözümüyle ilişkilidir. Kürt meselesi yalnız Kürtlerin değil; Türkiye’nin modernleşme projesinin krizini yansıtan bir göstergedir. Dolayısıyla çözüm, Türkiye’nin demokratik kapasitesini ve siyasal kültürünü dönüştürme potansiyeli taşır.

Sonuç itibarıyla, Kürt sorununun arkeolojisi, kimlik üzerine kurulu ulus-devletin kendi kendisiyle hesaplaşmadan dönüşemeyeceğini göstermektedir. Kürtlerin varlığını, tarihsel yerleşikliğini ve siyasal bilincini tanımayan her siyasal model başarısız olmaya mahkûmdur. Çözüm, dediğim gibi, devletin kimliksel ontolojisini değiştirmesinde, yani Türklüğü Orta Asya’dan göç mitine endeksli etnik bir aidiyet olmaktan çıkarıp, onu Anadolu coğrafyasına oturtmak ve eşit yurttaşlığa dayalı kapsayıcı bir siyasal kategoriye dönüştürmesindedir. Bu dönüşüm, yalnız Kürt sorununu çözmekle kalmayacak, potansiyel olarak Türkiye toplumunun parçalanmış yapısını yeniden bir arada yaşamaya elverişli demokratik bir zemine kavuşturacaktır.

Bunu denemekten başka bir çare yok.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version