ANKARA – Sağlık Bakanlığı’nın bütçesine ve politikalarına tepki gösteren DEM Parti Milletvekilleri, doğanın talan edildiğini, yıkım ve işgal mantığı ile hareket edildiğini ifade etti.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekilleri Heval Bozdağ, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Hüseyin Olan, Ali Bozan, İbrahim Akın, Ayten Kordu, Burcugül Çubuk, Öznur Bartın, Ömer Öcalan ve Perihan Koca, Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden Sağlık Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçelerine dair konuştu.
İlk olarak söz alan Bozdağ, Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinin 1 trilyon 475 milyar lira olduğunu ancak sağlığa ayrılan bu payın yetersiz olduğunu söyledi. 136 milyarın şehir hastanelerin hizmet bedeli olarak harcandığını, bu durumun halkın sağlık hakkını gasp ettiğini söyleyen Bozdağ, “Halklarımız çok düşük ücretlerle çalışıyor. Yoksulluk var, çocuklar okula aç gidiyor. Beslenme sorunu, barınma sorunu ve sağlığa ulaşma sorunu olanlar var. Bu büyük adaletsizliğin, eşitsizliğin yanında bari bütçenizi toplumdan yana, toplumu hastalıklardan korumaya, önleyici ve koruyucu halk sağlığı hizmetlerine bütçe ayırarak hazırlasaydınız” dedi.
TÜRKİYE ORTALAMASININ BİR BUÇUK KATTI
Kürdistan kentlerinde yaşanan çocuk ölümlerine de dikkat çeken Bozdağ, Kürdistan’da beş yaş altı çocuk ölüm oranının Türkiye’de ortalamasının bir buçuk katından daha fazla olduğunu söyledi. Bozdağ, “Kürt illerinde bin canlı doğumda 17 çocuk 5 yaşını göremeden ölüyor” dedi. Savaşın bir halk sorunu olduğunu da kaydeden Bozdağ, “Savaşların direkt ve dolaylı etkileri var; açlık, göçler, ölüm, sakat kalmalar. Tabii, savunma ve güvenlik harcamaları, eğitimden ve sağlıktan payların kısılmasına neden oluyor. O yüzden, savaşa değil sağlığa bütçe diyoruz” diye belirtti.
İLAÇA ERİŞİM KISITLANIYOR
İlaç ve eczacılık sorunlarına işaret eden Hüseyin Olan ise geçen seneye göre sorunların daha da artığını ifade etti. Olan, Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) sisteminin âdeta bir Demokles’in kılıcı gibi hekimlerin, eczacıların başının üzerinde sallandığını belirtti. Olan, “Diğer bir nokta, İlaç Fiyat Kararnamesi, 2004 yılında ilacın fiyatlandırılması, kademelendirilmesi, eczane ile depocuların kârının belirlenmesi noktasında çıkan bir kararnameydi ancak geçen yıllar bazında baktığımızda, eurodaki artıştan kaynaklı eiuro sabitlenmeye başlandı ilaçta. Geçen yıl 24 Ekimde yüzde 23,5 bir artışla euro kuru 21,67’ye sabitlendi. Bugün geldiğimiz noktada, 14 ay geçmesine rağmen hâlen euro kuru 21,67’de duruyor. Dolayısıyla ilaç üreticileri, ham madde getirenler, ihracatçılar ilaç getirmiyor. Bu noktada ilaca erişim ciddi anlamda sıkıntılıdır” ifadelerini kullandı.
HASTA TUTSAKLARA DİKKAT ÇEKTİ
Söz alan Ali Bozan ise SMA ve DMD hastası çocuklara ve ailelerine dikkat çekti. Bozan, bakanlığın hasta ve ailelerin sesini duymadığını belirterek, “Nerede kaldı sosyal devlet? Bir yurttaşın en zor anında devlet olarak, Sağlık Bakanı olarak yanında olamayacaksanız, Türkiye’nin değil dünyanın iktidarı olsanız neye yarar? Yine kimi cezaevlerinde uygulanan ağız içi arama işkencesine mahpuslar maruz kalıyor. Ağız içi aramayı kabul etmeyen mahpus, zaten hastaneye gitmeden geri dönüyor. Sağlık Bakanlığınıza bağlı olan hastanelerin birçoğunda mahpuslara ayrılan yerler yetersiz. Doktora gidince kelepçeli muayene işkencesi başlıyor. Tüm bu olan bitenlerden elbette siz sorumlusunuz. Hukuki sorumluluk, anayasal sorumluluk umurunuzda değil” diye kaydetti.
‘DEMOKRASİ MESELESİDİR’
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesine dair söz alan Ayten Kordu ise enerji arayışının yarattığı kaotik duruma ve yol açtığı sömürüye dikkat çekti. Ayten Kordu, “Enerji politikası aynı zamanda bir demokrasi meselesidir. Yani tüm halklar için enerji mutlaka demokratikleştirilmelidir. Enerji demokratikleşirse o zaman enerji bir gerilim ve çatışma alanı olmaktan çıkarılacaktır. İnsanların tüm doğal yaşamını, toprağını, suyunu, havasını yani geleceğini elinden alacak olan talan politikası; tarımı, hayvancılığı, çiftçiliği yok ederek yerine ‘istihdam’ ve ‘katma değer’ adı altında milyonları bağımlı kılan ve geleceği yok eden politikalar yürütmek, çatışma ve gerilim alanlarını gidermek değil yerele doğru yaymak demektir. Biz biliyoruz ki enerji talanı devam ettikçe; sadece ormanlarımızı, sularımızı, tarım alanlarımızı değil geleceğimizi de kaybediyoruz. dedi.
‘HALKIN DEĞİL SARAYIN BÜTÇESİ’
İbrahim Akın ise bütçesinin direk Saray’ın hazırladığını bu nedenle bütçenin halkın bütçesi olmadığını ifade etti. Akın, “Türkiye’nin dört bir tarafı talan ediliyor. ‘Rezerv alanlarımızdır’, ‘değerli elementlerimizdir’ ve ‘bu ülkenin kaynaklarıdır’ diyebilirsiniz ancak bu, halkın kaynaklarıdır. Kaz Dağları’ndan Akbelen’e, Ağrı’dan Bingöl’e ve Giresun’dan her tarafa kadar yaşadığımız pratik şudur bu ülkenin yaklaşık yüzde 74’ü ruhsatlandırılmıştı. Yani bizim coğrafyamızın 58 milyon hektarının ruhsatlandırıldığı bir maden ve enerji politikasıyla karşı karşıyayız. Türkiye’nin yer altı varlıklarını sömürmeye, şirketlere peşkeş çekmeye, havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirletmeye ve bu ülke halkını da sağlık bakımından öldürmeye tekabül eden bir politika yapmaktasınız; bunu kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.
‘DOĞAYI, İNSANI GÖZDEN ÇIKARDINIZ’
Söz alan Burcugül Çubuk ise şunları söyledi: “Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü geri dönülemez bir çevre tahribatının ortaya çıkmasında büyük emek harcadı; aslında, kendilerine, dünyada bununla ilgili ödül verilse ilk 3’e gireceklerine emin olduğumuzu iletmek isteriz. Sayın Bakan, kapitalist dünyanın, emperyalist dünyanın parmakla göstereceği icraatları ortaya çıkarıyorsunuz. Bu, sizin açınızdan başarı ama gelecek açısından, yaşamak açısından, kanserli hasta sayısı artmış bir ülke açısından, kaybettiklerimiz açısından utanç vesikasıdır. Bir buçuk yılda MAPEG tarafından ruhsat verilen alanların toplamı 468 bin 784 hektarı aşıyor artık. Bu, birçok şehirden büyük. Hakkâri’nin tamamı maden sahası. Kentleri, doğayı, insanı gözden çıkardınız ve bunun sonuçlarını hiç umursamadan yaptınız. Ve hiç dert etmediniz” şeklinde tepki gösterdi.
‘GELECEK DÜŞMANI POLİTİKALAR’
Söz alan Öznur Bartın da “Bu bütçe, saray rejiminin emek, doğa ve gelecek düşmanı politikalarının bir tescilidir; yaşamı değil, sermayenin sınırsız kâr hırsını meşrulaştıran, iç sömürgeciliğin bütçesidir. Tıpkı bir metropolün koloniyi sömürmesi gibi, ülkenin merkezinde konumlanan iktidar ve sermaye, çevredeki bölgelerin varlıklarını yağmalarken yoksulluğu ve eşitsizliği derinleştiriyor. Rakamlar bu sömürü döngüsünü çıplak bir şekilde gözler önüne seriyor. 2026 bütçesinde öngörülen 2 trilyon 713 milyar TL’lik devasa açık, çevrede yaşayan, emeğiyle geçinen yoksul halkların sırtına yüklenirken; sermayeye aktarılan trilyonlarca liralık vergi afları ve garantiler, merkezin kârını güvence altına almaktadır. Batı illerinden tutun bölgemizdeki sarp dağlara kadar HES’ler, RES’ler ve maden projeleri yaşam alanlarımıza bir hançer gibi saplanmıştır. Kaz Dağları’ndan Cerattepe’ye, Munzur’dan Cudi’nin ormanlarına ve Hakkâri’nin Cilo-Sat Buzulları’ndan eşsiz coğrafyasındaki maden arama ruhsatlarına kadar bu bütçe, iç sömürgeciliğin yağma haritasıdır. Kaz Dağları’nı yok ettiniz, bunlar da Hakkâri’yi haritadan silme hedeflerinizdir” şeklinde konuştu.
‘RANTA AÇILIYOR’
Söz alan Ömer Öcalan da GES ve RES’lere değindi. Xalfetî’de 6 bin dönümlük meranın ranta açıldığını ve üzerinde RES ve GES yapılacağını paylaştı. Öcalan, bu arazinin içinde üç köyün arazisinin de bulunduğunu aynı zamanda köylülere ait arazilerin de bu projeler içinde kaldığını söyledi. Öcalan, “Bakınız, insanlar bizi arıyor, halkın rızası alınmamıştır, halkın rızası alınmadığı için bu projenin karşısında duruyorlar. Bu projenin karşısında durdukları mesele yenilenebilir enerji meselesi değildir. Yürüttüğünüz yöntem sorunludur, devletçidir, antidemokratiktir, kural dışıdır. GES’lerde nasıl büyük bir rantın döndüğünü siz biliyorsunuz” diye kaydetti.
‘İŞGAL VE YIKIM POLİTİKASI’
Perihan Koca ise şöyle konuştu: “Sizin enerji politikalarınız dolayısıyla bu memleketin dört bir yanı bugün sanki düşman işgalindeymiş gibi delik deşik edilmiş bir maden sahasına dönüştürülmüş durumda. Güzelim memleketimizin her bir köşesi yerli yabancı maden tekellerinize sizin sayenizde parsel parsel peşkeş çekilmiş durumda. Ve siz Sayın Bakan, bu işgali ve kıyımı rahat rahat yapasınız diye bu Meclise, sermayenin adresine teslim yasalar yaptırıyorsunuz ne yazık ki. Sömürge madenciliğiyle geminizi rahat rahat yürütebilmek için ‘önümüze gelene bin tekme’ hukukuyla enerji politikalarınızı icra etmeye çalışıyorsunuz ama gelin görün ki zehir saçan, ölüm saçan ekokırım projeleriniz, icraatlarınız yetmezmiş gibi şimdi bir de yerlilik ve millîlik masalları eşliğinde yeni bir gündemimiz daha var, nur topu gibi bir gündemimiz daha var: Nadir toprak elementleri. Malumunuz, dünya ölçeğinde bugün herkes nadir metallerin efendisi olmak için nadir metaller savaşımındaki yerini almaya başladı.”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***
