Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Çiftyürek: Devletin bir beyanda bulunması lazım ki süreç hukuki olarak ilerlesin

Çiftyürek: Devletin bir beyanda bulunması lazım ki süreç hukuki olarak ilerlesin


ANKARA – Sürecin Türkiye ve Kürtler için bir fırsat olduğunu belirten DEM Partili Sinan Çiftyürek, “Devletin de bir beyanda bulunması lazım ki süreç bundan sonra hukuki ve siyasi olarak ilerlesin” dedi. 

 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonrasında Barış ve Demokratik Toplum Süreci hız kazandı. Süreç kapsamında siyasi partiler, Meclis Komisyonu’na raporlarını sundu. Sürecin ilerleyebilmesi için gerekli yasal düzenlemelere ilişkin bir rapor hazırlanması bekleniyor. Ancak süreçle birlikte en çok tartışılan başlıklardan biri Suriye’deki gelişmeler oldu. Türkiye, söylem düzeyinde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile Şam Geçici Hükümeti arasında 10 Mart’ta imzalanan mutabakatın uygulanmasını savunurken, sahada bu mutabakata karşı tutumunu sürdürüyor. Bu çelişkili yaklaşım, hem bölgedeki dengeler hem de barış süreci açısından çeşitli soru işaretlerine yol açıyor.

 

Konuya dair değerlendirmelerde bulunan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan Milletvekili Sinan Çiftyürek, Ankara’nın Kürtleri bir tehdit unsuru olarak değil stratejik bir ortak olarak görmesi gerektiğini, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin yalnızca iç politikayla sınırlı olmadığını ifade ederek, Türkiye ile Kürtlerin Suriye’de ve bölgede birlikte hareket etmesinin hem barışın kalıcılaşması hem de bölgesel istikrar açısından kritik önemde olduğunu belirtti. 

 

HER İKİ TARAF İÇİN FIRSAT

 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, “PKK kendini tekrarlıyor” ifadelerini hatırlatan Çiftyürek, aynı şekilde Türkiye’nin de kendini tekrarlandığını belirtti. Silahlı mücadelenin sonlandırılması ile her iki taraf için fırsatların doğduğunu kaydeden Çiftyürek, tarafların bu yeni durumu salt İsrail ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler üzerinden okumaması gerektiğini söyledi. Çiftyürek, “İçeride sürdürülen savaşın iki taraf arasında da silah açısından tıkandığını tespitinden hareket ile devlet bu sonuca varmalıydı.  Sonuç itibariyle silah bırakma devlet için de fırsattır, PKK için de, Kürt halkı için de. Sivil siyasetin güçlenmesi lazım. Öcalan’ın çağrısı da budur. Lakin bunun güçlenmesi için PKK kendi cephesinden yapacağını yaptı ve yapacaklarını da söylüyor” diye konuştu. 

 

‘DEVLET TEHDİT ALGISINI AŞMALI’

 

Kürt özgürlük mücadelesinin yaklaşık 170 yıldır sürdüğünü kaydeden Çiftyürek, devletin Kürt meselesine yaklaşımında tehdit algısını aşması gerektiğini belirtti. Kürtlerin ayrı bir millet olduğunu dile getiren Çiftyürek, “Türk milletinin bir bileşenidir” anlayışının çıkmaz bir yol olduğunu dile getirerek, “Biz bin yıllık kardeşiz. Türk Tarih Kurumu Başkanı diyor ki: ‘Biz buraya geldiğimizde Kürt milleti vardı zaten.’ Bu da ayrı bir millet olduğunu gösteriyor. Bir millet başka bir milletin bileşeni olmaz zaten. Devletin bir kere buradan arayışa girmesi lazım. ‘Türk milletinin bir bileşenidir’ anlayışı çıkmaz yoldur. Şimdi PKK silah bıraktı. Şuanda en büyük şiddet tekeli kimin elinde? Devletin elinde. PKK silahı bıraktı, Kürtler silahı bıraktı ve hepimiz de savunuyoruz.  Silaha dönüş olmamalı. O zaman devlet de silah tekelini sorgulamalıdır” diye ifade etti. 

 

‘DEVLETTE SİLAHA DÖNÜŞ YOKTUR DEMELİ’

 

Türkiye’nin aynı zamanda  siyaset üzerindeki basınçtan vazgeçmesi  ve hukuki adımlar atması gerektiğini kaydeden Çiftyürek, “Devlet de kendi cephesinde, ‘Silaha dönüş yoktur’ demeli. ‘Bu meseleyi barışçıl, demokratik yollar ile çözmek istiyorum’ demeli. Devletin de bir beyanda bulunması lazım ki süreç bundan sonra hukuki ve siyasi olarak ilerlesin” ifadelerini kullandı. 

 

‘SORUNUN ADINI DOĞRU KOYMALI’

 

Kürt sorununun başından beri “terör ve güvenlik” parantezine sıkıştırıldığını, bu anlayışın değişmesi gerektiğini, aksi takdirde çözümün olamayacağını dile getiren Çiftyürek, “Bir çağrımız da budur devlete; meselenin adını koy. Komisyonun resmi belgelerine ‘Kürt’ kelimesi hâlâ girmiyorsa, devlet burada çözüm üretemez. Bir annemiz iki kelime Kürtçe konuştuğunda engelleniyor. Devlet, diğer çatışma-çözüm örneklerinde olduğu gibi diyecek ki: ‘Benim 170 yıllık bir meselem var, bu da Kürt meselesidir; bunu çözmek istiyorum.’ Çözümün şekli şemali tartışılır ama önce adı doğru koysun” şeklinde konuştu. 

 

ABDULLAH ÖCALAN SERBEST BIRAKILMALI

 

Çiftyürek, İmralı’da verilen fotoğraf ve görüntülere de değinerek, bunların yetersiz olduğunu, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması, gelip siyasi parti temsilcileri, kanaat önderleri ve herkesle görüşmesinin sürecin sağlıklı yürütülmesi açısından önemine dikkat çekti. Çiftyürek, ayrıca suç, pişmanlık ve af anlayışının da terk edilmesi gerektiğini kaydetti. Çiftyürek, “Hukuki adım çerçevesi oluşturulmalı, binlerce gerilla gelsin, siyasi ve sosyal sürece katılsın” dedi.

 

SURİYE’DE KÜRTLER İLE HAREKET ETMELİ

 

Türkiye’nin Kürtlerin talepleri konusunda çok katı bir yerde durduğunu dile getiren Çiftyürek, “Eğer bu süreç heba edilirse; Türk halkına da yazık olur, Kürt halkına da yazık olur. Süreç, bu kadar çabadan ve PKK’nin attığı adımlardan sonra da başarısız olmamalı. Buna rağmen devlet ısrar ederse, ‘illa Suriye’ derse, ‘illa SDG’ derse, bu çok haksız bir tutum olur. Türkiye, SDG’den nasıl gidip HTŞ’ye teslim olmasını ister? Hukuk mu var orada? Demokrasi mi var orada? Devlet mi var orada? Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarı HTŞ’de değil, Kürt halkındadır. Oradaki diğer halklarla ortaklaşmadadır. Ayrıca HTŞ’nin geleceği belirsizdir. HTŞ zihniyetiyle Suriye halkları yönetilemez. Bu nettir, ortaya çıkmıştır. Kürt halkı da Dürzi halkı da Alevi halkı da Sünni Arap halkı da bunu kabul etmez” diye konuştu.

 

‘İKİSİ ORTAKLAŞMAK ZORUNDA’

 

Çiftyürek, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin yürüttüğü diplomatik faaliyetleri başarılı bulduğunu, özellikle Federal Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerini daha da geliştirmesi ve birlikte hareket etmesi gerektiğini belirtti. Çiftyürek, “Mazlum Abdi ve Neçirvan Barzani elle tutuşup Fransa, Amerika, Avrupa dünya turuna çıksalar, diplomatik faaliyet sürdürseler Kürdistan’ın dört parçasında annelerimizin heyecanı tavan yapar. İki parça ortaklaşmak zorunda. Eğer Rojava yıkılırsa, Federal Kürdistan nefes alamaz. Federal Kürdistan’ın başına bir şey gelirse, Rojava nefes alamaz. Bu nettir, bu açıktır” şeklinde konuştu.

 

‘TÜRKİYE’YE DE GÜVENCE OLUR’

 

Çiftyürek, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne yönelik tehdit algısından vazgeçmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’nin son dönemlerde bu dilden vazgeçmeye başladığını da kaydeden Çiftyürek, Türkiye’nin Özerk Yönetim’in varlığını ve statüsünü kabul etmeye başladığını ifade etti. Çiftyürek, şunları söyledi: “Şimdi ‘statü olsun’ diyorlar. Bunu kabul etmeleri olumlu bir adımdır. SDG’nin ayrı bir ordu şeklinde kalmasını istemiyorlar. SDG de bunu istemiyor, bir kolu olmayı istiyor. Eski itirazları daraldı, küçüldü. Nereye küçüldü? Statü kabul edildi. Bu olumlu bir adımdır. SDG, Suriye ordusunun bir parçası olmalıdır ama Suriye ordusunun içinde eriyerek değil, birey olarak değil, SDG olarak yer almalıdır. SDG’nin varlığı Türkiye için de önemli bir güvence olabilir. Çünkü HTŞ’nin ne yapacağı belli değil. Hiç kimse HTŞ’ye güvenmiyor. Türkiye’nin de güvenmemesi lazım. Türkiye’nin güveneceği, bel bağlayacağı, Ortadoğu siyasetinde üzerinde açılım yapacağı tek halk kimdir? Kürt halkıdır. Rojava’da da Kürt halkıdır, Irak Kürdistanı’nda da Kürt halkıdır.”

 

MA / Mehmet Aslan 

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version