Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Binali Yıldrım da sizinle aynı fikirde mi Bülent bey?

TR724 HABER


ADEM YAVUZ ARSLAN | ANALİZ

Yıllardır 15 Temmuz kumpası üzerine çalışan birisi olarak AKP’li Bülent Arınç’ın KHK TV’den Ahmet Erkan’la röportajı üzerine bir şeyler söylemem şart oldu. Bir şeyler derken aslında uzun uzun anlatacağım. Çünkü konu önemli, Arınç da sıradan birisi değil.

Yazı iki bölüm olacak. İlk bölümde Arınç’ın söylemlerinin analizini, ikinci bölümde de 15 Temmuz’la ilgili bazı şüpheleri sıralayıp Arınç’a neye kefil olduğunuzun farkında mısınız, emin misiniz diye soracağım.

‘Vicdan Kırıntısı‘ mı ‘Devlet Mesajcısı‘ mı?

Arınç’ın vicdan kırıntısı taşıyan birkaç cümlesini görüp röportaja pozitif anlamlar yükleyenler muhtemelen bu yazıyı okumayacak. Ancak fikrin namusu ve Hakk’ın hatırı için Arınç’a şerh düşeceğim. Çünkü Arınç yumuşak ifadeler kullansa da sözleri 28 Şubatçıların “Biz dindarlara karşı değiliz, sorunumuz irticayla!” yaklaşımından çok da farklı değil.

Otoriter rejimler sadece bağıran-çağıran figürlerle çalışmaz; çoğu zaman esas etkiyi, devlet içinden gelen, muhafazakâr kesimde karşılığı olan ve ılımlı bir üslupla konuşan aktörler oluşturur. Bu aktörler hedef grubu korkutarak değil, anlaşılma hissi vererek yönlendiren bir arayüz işlevi görür. Devletin sert aktörleri alanı bastırırken, “vicdanlı” görünen isimler aynı mesajı yumuşatarak iletir.

Arınç’ın rolü tam da bu noktada devreye giriyor: yumuşak tonda ‘devlet mesajcılığı…‘

Malum olduğu üzere psikolojik harekâtın ilk hedefi kolektif kimliği zayıflatmaktır. Topluluğun ortak hafızası, dayanışma duygusu ve mağduriyet bilinci kırıldığında adalet mücadelesi zeminsiz kalır. Arınç’ın kullandığı “15 Temmuz hiç beklemediğimiz yerden geldi”, “OHAL haklıydı”, “Darbeciler var ama masumlar da var” gibi cümleler, devletin ana anlatısını aynen tekrar ediyor. Bu söylem suçun tartışılmaz olduğu, suçlunun belli olduğu ve meselenin yalnızca “masumları ayıklamak” olduğu fikrini yeniden dolaşıma sokuyor.

Mutfakta biri mi var?

Böylece topluluk içinde “suçlular” ve “masumlar” şeklinde kategoriler oluşturulur; kolektif dayanışma parçalanır ve suçluluk duygusu içselleştirilir.

Arınç’ın Cemaat tabanını refere eden konuşmaları da 2016 sonrası sıkça kullanılan ayrıştırma yönteminin yeni bir versiyonu denebilir. Sonuçta liderlik tartışmalı hale geldiğinde iç güven bozulur, meşruiyet bağı gevşer ve kolektif yapı çözülmeye başlar. Bu yaklaşım son dönemde Ruşen Çakır’ın “3’e bölme” teorisinden, Vuslat Bayoğlu’nun tabana çağrı yapan yazılarına ve Osman Şimşek’in yönetimi hedef alan açıklamalarına kadar farklı ağızlardan duyulan benzer mesajlarla uyumlu.

Tümü aynı mutfakta hazırlanmış izlenimi veren, birbirini tamamlayan bir psikolojik operasyon hattı oluşturuluyor.

Arınç’ın söylemindeki en kritik noktalardan biri OHAL’i haklı gösteren dili. Bu yaklaşım, işkenceleri, kaçırılmaları, haksız tutuklamaları ve kitlesel ihraçları “devletin gereğini yapması” kategorisine taşıyor. Böylece mağdur savunma psikolojisine itilerek “Devlet haklıydı, sen haksızdın” duygusu oluşturuluyor. Bu duygu yerleştiğinde topluluk kendi mücadelesinden şüphe etmeye başlar. Psikolojik çözülmenin ilk aşaması tam olarak budur.

Gazeteciler susarsa sorun bitermiş!

Röportajdaki bir başka dikkat çekici unsur, yurtdışındaki gazetecileri hedef alan söylem. “Üslupları süreci uzatıyor!” cümlesi, açık bir susturma operasyonu. Kaçırılmaları, işkence vakalarını ve 15 Temmuz’un karanlık noktalarını araştıran gazeteciler sorun olarak gösteriliyor. Böylece zulmün kendisi değil, zulmü belgeleyenler hedef alınıyor.

Bu yaklaşım, “Konuşmayın, devleti rahatsız etmeyin!” demek. Oysa otoriter rejimlerde susmak zulmü durdurmaz; sadece görünmez kılar.

Kolektif direnci kırmak!

En tehlikeli mesajlardan biri ise ‘af’ söylemi. Af çağrısı, zımnen suç işlenmiş olduğunu kabul ettirir ve devleti üstün, mağduru aşağı konuma iter. “Devlet isterse affeder!” anlayışı adalet mücadelesini bitiren, mağduriyet talebini etkisizleştiren bir yaklaşımdır. Bu nedenle ‘af’ söylemi, yumuşak bir paketle sunulan bir teslimiyet çağrısından ibarettir. Amaç mağdurları çözmek, kolektif mücadeleyi etkisizleştirmek ve devletin suç anlatısını meşrulaştırmaktır.

Sonuç olarak Arınç’ın mesajlarını basit bir görüş açıklaması olarak görmüyorum. “15 Temmuz tartışılmazdır”, “OHAL meşrudur”, “Gazeteciler süreci zorlaştırıyor”, “Devlet isterse affeder” gibi cümleler mazluma umut değil, teslimiyet dayatır. Bu söylem hak savunuculuğu değil; kolektif direnci kırma operasyonudur. Zulmü durdurmaz; sadece mazlumun sesini kısmaya yarar.

Gelelim ikinci ve en önemli bölüme… Arınç’a göre 15 Temmuz bir darbe, faili ise Cemaat. Ona göre bu iki konuda şüphe yok. Peki gerçek öyle mi?

Erdoğan rejiminin resmi hikayesini kayıtsız şartsız kabul etseniz bile 15 Temmuz her yanından kötü kokular yükselen bozuk bir yemekten başka bir şey değil. Eğer Arınç gibi hukukçu, Türkiye’yi ve devleti yakından tanıyan birisi bile şimdi sıralayacağım soruları ‘Acaba?’ diye gündemine almıyorsa daha çok işimiz var demektir.

Yazının bundan sonraki bölümünü hem kolay okunması ve anlaşılması için maddeler halinde yazacağım.

MİT 6 AYDIR PLANLARDAN HABERDARDI!

Dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı, Hulusi Akar’ın atması gereken adımları atmadığını söylediği için tenzili rütbeyle uzaklaştırıldığı herkesin malumu. Kaldı ki yargılama sırasında Osman Karaca’nın MİT’e çalıştığı, 15 Temmuz’dan 6 ay önce elinde CD’lerle MİT’e gidip Akar’ın darbe planlarını teslim ettiği ortaya çıktı. MİT kayıtlarında hem görüntülü hem de yazılı tutanağı mevcut.

Kitabın 335’inci sayfasındaki 15 Temmuz’a dair satırlar çok daha ilginç. Pompeo bu bölümde ‘sözde darbe’ kelimesini kullanmış ve darbe kelimesini tırnak içine almış. Tırnak içinde kullanması ve öncesinde ‘sözde’, ‘iddia edilen’ anlamlarına gelen purported (appearing or stated to be true, though not necessarily so; alleged // mutlaka doğru olmasa da doğru gibi görünen veya belirtilen; iddia edilen) kelimesini kullanması mesaj yüklü bir seçim. Dışişleri Bakanlığı yapmış bir ismin Türkiye’nin bütün baskılarına rağmen (kitapta saatlerce izletilen videodan bahsediyor) ‘sözde’ demesi ve ‘darbe’yi tırnak içinde kullanması anlamlı.

Çalışma Grubu ayrıca Org. Öztürk’e tazminat ödenmesini ve söz konusu ihlallerin sorumluları hakkında soruşturma açılmasını kararlaştırdı. Orgeneral Akın Öztürk, 15 Temmuz kumpası sonrasında tutuklanmış, işkence görmüş ve 141 kez ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmıştı.

Tayyip Erdoğan, Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın 15 Temmuz’la ilgili ifade vermesini engelledi…

Bülent Arınç mesela Hulusi Akar’a, “15 Temmuz sonrası yaptığınız ilk açıklamada Akın Paşa’yı sizin yolladığınız belirtiliyordu. Sonra o açıklamayı kaldırıp Öztürk’ü darbenin bir numarası yaptınız. Bu nasıl oldu?” diye sorar mı?

PLANLAMA MİT’İN ÇİFTLİK ÜSSÜNDE Mİ YAPILDI?

Burası sadece işkence iddialarıyla anılan bir merkez değil; aynı zamanda darbe gecesi yaşanacak senaryoların kurgulandığı “mutfak” olarak tanımlanıyor. Şahitliklere göre, bu yerleşkede Türkmen çadırının arkasında bulunan hafif tepelik bir alanda Hakan Fidan ve Hulusi Akar, korumasız ve telefonsuz şekilde masa-sandalye kurarak birçok gizli görüşme yaptı. Bu görüşmeler özellikle dinlenmemesi için açık alanda, elektronik takibin mümkün olmadığı saatlerde yapılıyordu.

ÇİN MENŞEİLİ FÜZELER SARAY’IN BAHÇESİNE NE ZAMAN YERLEŞTİRİLDİ?

MİT, 15 Temmuz için o kadar iyi hazırlanmıştı ki; Çin yapımı füzeler için eğitim bile verilmişti. Eğitim, Ankara Çamlıdere’de, MİT’in tabiat parkı yanındaki yerleşkesinde gerçekleştirildi. Eğitmenler ise Türkiye dışından, büyük ihtimalle Somali ve Sudan kökenli kişilerdi. Çünkü Türk güvenlik güçlerinde FN-6’ya dair bilgi ve deneyim yoktu. Eğitime katılanların çoğu, seçilmiş özel kuvvet mensupları ve MİT personeliydi. Bu isimlerin kimlikleri çeşitli nedenlerle gizli tutulsa da, baş harfleriyle SB, AE, YE, MA, SL, PE, EE gibi kodlarla anılıyorlar. Bu kişiler, 15 Temmuz gecesi sivil kıyafetlerle, ellerinde bu füzelerle sokaklarda görüldü.

Salih Zeki Çolak, 14 Temmuz’da İzmir’deyken, Hulusi Akar tarafından aniden Ankara’ya çağrılıyor. Bu ani karar değişikliği, Akar’ın gece saat 03.00’e kadar Hakan Fidan’la yaptığı özel görüşmenin sabahına denk geliyor. Tesadüf mü? Yoksa planlı bir hamle mi? Çolak’a, Kara Havacılık Okulu’na gitmesi ve gerekirse tutuklama yapması emri veriliyor. Ancak oradaki uçuşa hazır helikopterleri görmesine rağmen hiçbir müdahalede bulunmuyor. Savcıyı uzak tutuyor, tutuklama talimatı vermiyor. Oysa bu okul, geçmişte onun komutası altındaydı; tüm yapıyı iyi biliyordu. Yani bir olağandışılık varsa erkenden müdahale edecek deneyime, yetkiye ve analiz gücüne sahipken bunu yapmıyor ve olaylara yol veriyor.

Saat 21.20’de Kara Havacılık’tan ayrıldığını söylüyor ancak kamera kayıtlarına göre daha erken çıkıyor. Dahası, makam aracını Anadolu Bulvarı kıyısındaki bir toprak yola çekiyor, şoför ve emir subayını dışarı çıkararak gizemli bir telefon görüşmesi yapıyor. Emir subayının ifadesine göre yarım saat orada bekleniyor. Peki neden? Çolak, bekleme süresini 4–5 dakika olarak açıklarken, bu çelişki onun helikopterlerin kumpasa uygun olarak kalkışını ya da derdest edilmek için ÖKK timinin Genelkurmay’a girişini beklediği yorumlarına neden oluyor. Bunca zaman geçti kimse Salih Zeki Çolak’a bunları sormadı?

SADAT’I SORGULADINIZ MI?

O TERÖR SALDIRILARI HAZIRLIK İÇİN MİYDİ?

ABİDİN ÜNAL AKIN ÖZTÜRK’E NASIL TUZAK KURDU?

Akın Öztürk ifadesinde kendisini Abidin Ünal’ın aradığını, “Ankara’da uçak uçuruyorlar, ne oluyor oralarda? Senin emirlerin hilafına darbe mi yapıyorlar. Akıncı’ya git, orayı kontrol altına al. Orada senin sözünü dinleyecek çocuklar var!” dedi. Harekat gücü ve emretme yetkisi olmayan Akın Öztürk’ün aranma sebebi neydi?

Abidin Ünal, Akın Öztürk’le (solda) birlikte görülüyor. Akın Öztürk, 15 Temmuz gecesi dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Abidin Ünal’ın görevlendirmesiyle Akıncı’ya gitmişti.

“Senin sözünü dinleyecek çocuklar var!” derken, toz duman bir ortamda Abidin Ünal, Akıncı’dakilerin kim/kimler olduğunu nasıl bilebiliyordu? Operasyonel hiçbir gerekçesi olmayan bu emri veren Abidin Ünal’ın Akın Öztürk’ü tuzağa düşürme dışında bir niyeti olamaz! Tuzak varsa da ortada bir kumpas projesi vardır!

SAVCI COŞKUN ‘SENARYOYU’ NEREDEN BİLİYORDU?

Özetle o gece henüz gerçekleşmemiş hadiseler saatler öncesinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tutanağına geçmiş ve soruşturma da bu tutanak üzerine başlatılmış. Tutanak, 15 Temmuz’la ilgili hemen tüm yargılamalarda temel belgelerden birisi. Ancak kimse savcıya “Sen olmayan olayları nasıl biliyorsun?” diye sormadı?

MİT’İN İÇİNE Mİ DOĞMUŞTU?

EMASYA VE BRÜKSEL ŞARTI’NI APAR TOPAR NEDEN ÇIKARDILAR?

Darbe olacağı, cumhurbaşkanının ailesine veya şahsına suikast(!) girişiminde bulunulacağı nasıl öngörüldü ki 37 yıldır bekleyen bir anlaşma 15 Temmuz’dan 4 gün önce devreye alındı. Erdoğan’ın demokratikleşme hamlesi olarak kaldırdığı EMASYA ne oldu da 15 Temmuz’dan bir gün önce alelacele yürürlüğe girdi? Bülent Arınç bu iki düzenlemeyi hiç merak etti mi acaba?

DARBENİN 1 NUMARASINI ERKEN İLAN ETMEK?

Akın Öztürk sözde darbenin kendisi üzerine yıkılmasının önceden planlandığını, MİT ve Anadolu Ajansı tarafından kendisinin suçlanmaya başlandığını söylemişti. Çünkü Akın Öztürk henüz daha kızının evinde otururken MİT’çi Sadık Üstün’ün medyayı da kullanarak Akın Öztürk’ü sözde darbenin 1 numarası ilan etmesi açıkça bir tuzağı gösteriyor. Tuzağa düşürülecek asker, sokak eylemleri, sözde 1 numara kim olsun gibi birçok plan MİT tarafından çok önceden yapılmış görünüyor.

HAZİRAN’DA ERDOĞAN’A SUNUM

Mahkeme dosyalarına ve savcılık soruşturmasına giren bu resmi tutanak 15 Temmuz’un proje olduğunu teyit eden önemli bir belge olarak kayıtlara girdi. Kimse bu bilginin peşine düşmedi!

ENİŞTEDEN ÖĞRENDİ AMA 4 UÇAK HAZIRDI!

MİT AKINCI VE TÜRKSAT’I TESADÜFEN Mİ ZİYARET ETTİ?

AKSAZ’DA GİZEMLİ TOPLANTI

MARMARİS’TE ORTALIĞI KANA BULAYAN TİMİN İZİ İTİNAYLA SİLİNDİ!

Resmi kayıtlarda yer alan Özel Kuvvetler timinden önce, saat 01.00 civarında siyah kıyafetli ve silahlı bir grubun helikopterle bölgeye indiği tespit edildi. Bu gizemli ekibin, Jandarma Havacılık Komutanı İsmail Balıbek’in emriyle ve MİT mensubu Sadık Üstün’ün koordinasyonunda hareket ettiği, ayrıca JÖAK Komutanı Albay Mustafa Başoğlu’nun da operasyona bizzat katıldığı ortaya çıktı. Bu bilginin peşine düşen herkes tutuklandı veya sorgulandı.

Bu TİM 15 Temmuz’un en önemli ayağı olan Cumhurbaşkanına suikast yargılaması için mi oradaydı? Gökhan Şahin Sönmezateş timinin geç kalması bu tuzağı boşa düşürdüğü için mi bu TİM devreye sokuldu? Hala muamma. Ama 15 Temmuz projesi kapsamında bir MİT ve Jandarma operasyonu olduğu yönünde de güçlü bilgiler var.

ÖZEL HAREKATI ÖNCEDEN KİM HAZIRLADI?

Darbe bildirisi, A Haber’de saat 23.23de okunuyor…

 

DARBE BİLDİRİSİNİ ÖNCE ERDOĞAN AİLESİNİN KANALI OKUDU AMA

SIKIYÖNETİM DİREKTİFİYLE FİŞLEMELER NASIL ÖRTÜŞEBİLİR?

DARBECİLERDEN ÖNCE SOKAĞA İNEN AKP’LİLER

AKAR’DAN SÖNMEZATEŞ GENERALE DARBE TALİMATI

BEYAZ YELEKLİLER NEYİN İŞARETİYDİ?

HARBİYELİLERE KURULAN TUZAK

ÖKK MEZUNİYET TÖRENİ: AKAR VE FİDAN BAŞBAŞA GÖRÜŞÜYOR

Kokteylden sonra konuklar Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan ayrılırken, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan, “Bizi yalnız bırakın” diyerek bahçeye geçti. Bahçedeki bu baş başa görüşme tam 00.30’a kadar sürdü. Protokole aykırı bir biçimde Hulusi Akar kokteyli terk etmeden dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler toplantıyı terk etti. Sonrasında dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da baş başa yürüyerek yarım saatlik bir toplantı yaptılar. Bu konuda soruların çoğalmasıyla birlikte, muhataplar görüşmenin YAŞ çalışmaları kapsamında olduğu söylemine sığındılar. YAŞ çalışmaları için günler çuvala mı girmişti, kamu kurumlarının ofisleri ne güne duruyordu? Elbette kamuoyu bu açıklamadan tatmin olmadı.

15 Temmuz gecesi yaşanmasaydı, muhtemelen kimsenin dikkatini bile çekmeyecek bu buluşma oldukça sıra dışıydı. Bu görüşme sonrasında Hulusi Akar’ın oldukça gergin ve keyifsiz olduğu emir subayı tarafından gündeme getirildi. Yine bu görüşme sonrasında 15 Temmuz sabahından itibaren Hulusi Akar’ın programlarını iptal ettiği ve rutin dışına çıkan emirler verdiği görüldü.

DİYANET’İN SELALARI

ŞEHİTLERDEN ÇIKAN GİZEMLİ MERMİLER

15 Temmuz’da şehit olan sivillerden TSK envanterinde olmayan mermiler çıkmıştı. Aradan geçen bunca zamanda kimse bu soruya cevap veremedi. Bu sivilleri asker vurmamışsa kim vurdu? Neden faili meçhul bırakıldı?

YARGITAY’A GÖRE YURTTA SULH KONSEYİ YOK!

Olaydan günler önce tatilde, bazıları hiçbir görüşme yapmamış. HTS (telefon sinyal) verileri, sanıkların birbiriyle temas kurmadığını gösteriyor. Darbeye hazırlanmak için gereken iletişim, koordinasyon toplantıları yok.

Bu durumda nasıl bir “planlayıcı yapı”dan söz edebiliriz? Bu Kurul, bu delilsizlikle var olamaz. Ortaya konulan 20 kişilik liste yamalı bohçaya dönmüş. Deliller somut değil, tanıklar çelişkili, mantık silsilesi tutarsız. Üstelik bu insanlar darbe gecesi kritik görevlerde bile değiller.

Bazıları tatilde, bazılarına görev bile verilmemiş. Soruşturmadan faile değil, fişlemeden günah keçisine gidilen bir yargılama varsa, önceden kumpas planı ve sonra uygulamasından bahsediyor oluruz.

TBMM ARAŞTIRMA RAPORU NEDEN BUHAR OLDU?

ABD’YE YOLLANAN 15 TEMMUZ DELİLİ SAHTE ÇIKTI

ADİL ÖKSÜZ VE ERDOĞAN’IN SIR KÜPÜ KOL KOLA

Bu haliyle Adil Öksüz öncelikle AKP’nin izah etmesi gereken bir konu.

AKAR ABD’LİLERE ‘DARBE YAPARIM’ DEMİŞ

Fakat kimse resmi yazışmalara giren bu olayı araştırmadı. Belki Bülent Arınç, AKP’lilerin düğünlerinde sık sık karşılaştığı Akar’a sorar da kamuoyuna açıklar.

BİNALİ YILDIRIM’A FIRÇA; KARIŞTIRMA BİNALİ

Son Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz akşamı yaşanan tuhaflıklar, özellikle de kendine bağlı olan Hakan Fidan’ın kendisinin telefonlarına bile çıkmamasına çok bozulmuştu. Bunu da ekranlarda ifade etti. Hakan Fidan’a bunu sorduğunda, “Bunu bana değil, Erdoğan’a sorun!” cevabını aldı. Binali Yıldırım bunun üzerine Erdoğan’a gidip “Benim neden haberim yok, bana neden kimse bilgi vermedi?” diye Fidan’ı şikayet edince, “Bir daha 15 Temmuz’a dair soru sorduğunu duymayacağım. Bu işleri karıştırma Binali, işine bak!” diyor.

Bülent Arınç aynı partide yıllarca mesai yaptığı Binali Yıldırım’a bunu sormayı hiç düşünmez mi acaba? Hazır sormuşken bir de Binali Yıldırım’ın Anadolu Ajansı’nı ziyaretinde söylediği, “En sevmediğim proje 15 Temmuz’du!” sözüyle ne demek istediğini de sorsa.

Aslında bu listeye ekleyebileceğim bir sürü detay soru var. Meraklısına @AdemYavuzArslanTV Youtube kanalını önerip sadede geleyim.

Hepsinin ortak özelliği 15 Temmuz’un bir darbe değil bir kumpas olduğunu, bizzat Hakan Fidan, Hulusi Akar ve Erdoğan tarafından kurgulandığını, Ergenekoncuların desteğiyle icra edildiğini teyit ediyor. Maalesef mahkemeler bugüne kadar Hulusi Akar, Hakan Fidan ve kuvvet komutanlarını sorgulayamadı.

Hasılı, Arınç 15 Temmuz’a kefil oluyor ama bir kısmını burada özetlediğim sorular ve şüpheleri ne yapacağız? Bunca şüpheye rağmen Arınç nasıl kefil olabiliyor? Keşke Arınç bir röportaj kabul etse de 15 Temmuz’u enine boyuna konuşabilsek. İşkenceleri, adam kaçırmaları, ‘karınla oruç bozarım’ tehdidiyle alınan ifadeleri de tartışabilsek.

Ne dersiniz, Arınç böyle bir teklifi kabul eder mi sizce?

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version