MAHMUT AKPINAR | YORUM
Ukrayna Rusya Savaşı’ndan sonra Kuzey Avrupa’dan Baltık ülkelerine kadar Avrupa’nın pek çok ülkesi panikledi, Putin korkusuyla yaşıyor. Avrupa’nın büyük ülkelerinin yapabileceği çok şey yok. İngiltere ve Fransa’nın nükleer gücü var, Almanlar teknolojide iyi ama bu ülkelerin sahada savaşacak yeterli askerleri, donanımlı orduları yok. Öte yandan nüfusları eriyor, ekonomileri alarm veriyor.
Tam da Rusya’nın tehditlerinin Avrupa’ya yöneldiği dönemde Trump‘ın NATO’ya verdiği desteği azaltması, bir yönüyle Avrupa ülkelerini yolda yarı yolda bırakması Avrupalıları telaşlandırdı. Trump, Avrupa ülkelerinin ilkesel ve demokratik davranışlarını bir zayıflık olarak görüyor ve onları da kendisi gibi hukuku, demokrasiyi, bazı temel hakları yok saymaya davet ediyor. ‘Göçmenlerin Avrupa’nın dokusunu bozduğunu, buna sert tedbirler almaları gerektiğini’ tavsiye ediyor, hatta dikte ediyor. Bu yaklaşımın göçmenler tarafından kurulmuş ABD’den gelmesi de çok ilginç!
Avrupa Birliği çok önemli bir proje. Ekonomik olarak çok da başarılı oldu. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın kalkınmasına, refahına, huzuruna ve kıtanın barış içinde bir 75 yıl geçirmesine önemli katkı sundu. Ancak siyasi açıdan Avrupa Birliği oldukça zayıf. Etkili ve kuşatıcı siyasi kararlar alamıyor. NATO olmaksızın askeri açıdan korunmasız.
Son günlerde Donald J. Trump’ın Avrupa’ya dair sert çıkışları, sadece bir provokasyon değil; transatlantik ilişkilerde köklü bir kırılmanın da işareti. Trump, Avrupa’yı “zayıf liderler tarafından yönetilen”, “çürüyen” bir milletler topluluğu olarak nitelendiriyor. Bu sert ifadeler ve ona eşlik eden yeni Amerikan dış politika doktrini Avrupa’ya meydan okuyor, üsttenci yaklaşım sergiliyor. Trump ve çevresinin arrogant (kibirli) tutumu Avrupalıların canını sıkıyor ama katlanmak ve çoğu zaman susmak zorunda kalıyorlar.
Zira Avrupa ülkelerinin ciddi problemleri var:
- Savunma ve askerî zaafiyet
Avrupa ülkeleri, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde, savunma bütçelerini sınırlamış; ordularını küçültmüş, pratik askerî hazırlık ve strateji geliştirmeyi ertelemişti. Son yıllarda savunmaya dönük harcamalar artsa da, yılların ihmali bir gecede telafi edilemez durumda.
- Stratejik bağımlılık ve güvenlik mimarisinde kafa karışıklığı
Kuzey Atlantik ittifakı (NATO) şemsiyesi uzun yıllar Avrupa’ya güvenlik garantisi sundu. Bu durum, birçok Avrupa ülkesinin savunma yükümlülüğünü ABD’ye devretmesine yol açtı. Ancak Trump yönetiminin “Önce Amerika” vizyonu, NATO’ya desteği azalttığını gösteriyor, bu da Avrupa’nın savunma açısından yalnız bırakılabileceği endişesini doğuruyor.
- Kültürel ve demografik kimlik meselesi
Trump’ın göçmen karşıtı söylemleri, Avrupa’nın göç ve demografi politikalarını hedef alıyor. Yeni Amerikan stratejisi, göç nedeniyle Avrupa’da “medeniyet erimesi” riski olduğunu öne sürüyor. Bu, Avrupa içindeki kimlik tartışmalarını, siyasi kutuplaşmayı ve toplumsal gerilimi derinleştiriyor. Dahası Trump yönetimi Avrupa’daki aşırı sağ siyasetçileri cesaretlendiriyor.
- Politik özerklik ve ulus-üstü kurumlara güven eksikliği
ABD yönetimi, Avrupa’nın ortak kurumlarına, özellikle Avrupa Birliğine olan mesafesini arttırıyor: “Çok taraflılık” yerine, her ülkenin kendi çıkarını koruduğu bir düzeni öne çıkarıyor. Bu yaklaşım, Avrupa’nın kolektif karar verme kapasitesini ve jeopolitik etkisini zayıflatıyor.
- Transatlantik güvensizlik ve siyasi baskı
Trump NATO’dan AB’ye kadar birçok konuda AB’yi ve kurumlarını hedef alan açıklamalar yapıyor. Bu durum sadece devletlerde değil, halkta da rahatsızlık oluşturuyor.
Avrupa ile Trump arasında güven kırılması oluşturan konulardan birisi de Rusya-Ukrayna barış çabalarında Trump’ın ‘Putin’in adamı’ gibi davranması, Avrupa güvenliğini, Ukrayna çıkarlarını, UA anlaşmaları dikkate almamasıdır.
Avrupalı liderler ve halk, bu söylemlere ve politikalara tepki veriyor. Yeni ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi, birçok Avrupa ülkesinde infiale yol açtı. Pek çok siyasetçi bu stratejiyi Avrupa demokrasine ve egemenliğine saldırı olarak değerlendiriyor. Araştırmalar, halkın neredeyse yarısının Trump’ı “Avrupa düşmanı” olarak gördüğünü gösteriyor. Trump’a güvensizlik savunma harcamalarının artmasına, savunma ve güvenlik alanında daha bağımsız adımlar atmaya neden oluyor.
Uzun yıllar NATO şemsiyesi altında güvenliğini sağlamış, ‘demokratik blok’ dayanışması diyerek ABD’ye güvenmiş Avrupa ülkeleri terk edilmişlik hissi ve güvenlik açısından belirsizlik kaygıları yaşıyorlar. Atlantiğin iki yakası giderek uzaklaşıyor, ayrışıyor. Trump sonrası bu hasarlar telafi edilir, eskiye dönülür mü emin değiliz. Ancak demokratik Avrupa ülkeleri bazı tedbirler alma ve kendine yeter hale gelme noktasında kararlı görünüyor.
Bunun için Avrupa ülkeleri neler yapabilirler?
- Savunma ve güvenlik yatırımlarını acilen ve ciddi şekilde artırmak
Artık Avrupa, askeri ve savunma harcamalarını uzun vadeli, istikrarlı bir şekilde artırmalı; ordularını modernize etmeli, askerî planlama ve ortak tatbikatlarla savunma kapasitesini yeniden inşa etmeliler.
- Bağımsız, stratejik bir Avrupa güvenlik mimarisi inşa etmek
Avrupa ülkeleri — özellikle AB ve NATO çerçevesinde — çok taraflıcılığa geri dönmeli, ancak aynı zamanda ABD’ye bağımlılığı azaltacak, ortak savunma ve kriz yönetimi kapasitesini güçlendirecek mekanizmalar geliştirmeli.
- Kimlik, göç ve entegrasyon politikalarında Avrupa’nın değerlerine sadakati korumak
Göç, nüfus değişimi, demografi gibi meseleler yalnızca güvenlik ekseniyle değil; toplumsal uyum, insan hakları ve demokrasi perspektifinden ele alınmalıdır. Irkçı ya da demagoji temelli ayrımcı politikalardan kaçınmalı, kapsayıcı ve insani yaklaşımlar benimsenmelidir.
- Ulus-üstü kurumlar güçlendirilmeli, Avrupa dayanışması geliştirilmeli
AB içindeki dayanışma, politik ve ekonomik bütünleşme, ortak karar alma mekanizmaları güçlendirilmelidir. Avrupa’nın küresel arenada etkili bir aktör olarak yeniden konumlanması sağlanmalıdır. AB sadece ekonomik değil, siyasi, askeri diplomatik aktör olmanın yollarını da aramalıdır.
- Kamuoyunu, medyayı ve demokratik bilinci korumak
Avrupa halkları, demokratik değerler, ifade özgürlüğü, insan hakları gibi prensiplerden taviz vermeden, siyasi tartışmalarda sağduyu ve hoşgörüyü korumalı. Irkçılık, ayrımcılık veya popülist milliyetçiliğin kıtanın birliğine zarar verdiğini görmelidir.
Trump’ın küçümseyen söylemleri, dışlayıcı politikaları Avrupa için ciddi bir sinyal ve uyarı olabilir. Şu sıralar Avrupa hiçbir zaman olmadığı kadar kırılgan, etkisiz ve dağınık görünüyor. Ancak bu aynı zamanda kıta için bir uyanış, toparlanma vesilesi olabilir. Eğer Avrupa liderleri, halkları ve kurumsal yapıları bu krize gerçekçi, kararlı ve vizyoner bir şekilde yanıt veremezse, demokratik, refah içindeki Avrupa imajı, tarihi bir nostaljiye dönüşebilir. Ama savunmadaki eksikliği giderir, siyasi dayanışmayı yeniden kurar, demokrasiye ve ortak değerlere sahip çıkarsa Avrupa eski ihtişamına dönemese bile ağır yıkımlar yaşamak zorunda kalmaz.
Rusya–Ukrayna Savaşı Avrupa’yı Atlantik merkezli hizadan çıkarıp, kıtasal ve stratejik bağımsızlık arayışına sürüklüyor; Trump’ın söylemleri ve politikaları bu dönüşümü hızlandırıyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

