Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi yayımlandı: Avrupa’ya sert eleştiriler, Çin’le rekabet, Türkiye’ye Suriye’de rol vurgusu

Serbestiyet



ABD Başkanı Donald Trump yönetimi tarafından yayımlanan 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi, Washington’un dış politika ve güvenlik anlayışında köklü bir zihniyet değişikliğini resmen ilan ediyor. Belge, ABD’nin artık dış ilişkilerini “normlar, değerler ve ideolojik misyonlar” yerine çıkar, güç ve pazarlık temelinde şekillendireceğini açık ifadelerle ortaya koyuyor.

Belgede bu yaklaşım şu cümleyle özetleniyor:

“Amerika, küresel düzeni yeniden inşa etmeye çalışmayacak; kendi çıkarlarını kararlılıkla savunacak ve gücüyle caydırıcılık sağlayacaktır.”

Avrupa ve Almanya’ya açık eleştiri: “Bağımlılık derinleşiyor”

Strateji belgesinde Avrupa, alışılmış diplomatik dilden uzak bir sertlikle ele alınıyor. Belgede, Avrupa’nın ekonomik ve siyasi kapasitesinin aşındığı belirtilerek, ABD için sürdürülebilir bir ortak olmaktan uzaklaştığı savunuluyor.

Metinde şu uyarı yer alıyor:

“Avrupa, mevcut demografik ve ekonomik eğilimlerle devam ederse, önümüzdeki yirmi yıl içinde bugün tanıdığımız halinden bütünüyle farklı bir kıtaya dönüşebilir.”

Almanya ise enerji ve sanayi politikaları üzerinden doğrudan hedef alınıyor:

“Bugün Alman kimya şirketleri, Almanya’da erişemediği Rus gazını kullanarak Çin’de dünyanın en büyük işleme tesislerinden bazılarını kurmaktadır.”

Bu ifade, Washington’un Berlin’i sadece stratejik bir ortak değil, ABD’nin küresel rekabetinde kırılganlık üreten bir aktör olarak gördüğünü ortaya koyuyor.

Çin: “Düşman” değil, dengelenmesi gereken rakip

Belgede Çin’e geniş yer ayrılırken, dil dikkat çekici biçimde çatışma değil rekabet ekseninde kuruluyor. ABD yönetimi, Çin’i küresel bir düşman olarak tanımlamıyor; ancak ekonomik ve teknolojik üstünlüğünün sınırlanması gerektiğini vurguluyor.

Belgede şu tespit yer alıyor:

“Çin’in küresel sisteme entegre edilmesinin onu daha sorumlu bir aktöre dönüştüreceği varsayımı başarısız olmuştur.”

ABD, Çin ile ticaretin tamamen kesilmesini değil; kritik alanlardan ayrıştırılmasını savunuyor:

“Amerikan ekonomisinin geleceği, stratejik sektörlerde dış bağımlılığın sona erdirilmesini gerektirir.”

“Peace through strength”: askerî güce dönüş

Strateji belgesinin askerî ayağında, Savunma Bakanı Pete Hegseth’in sıkça dile getirdiği “peace through strength” (güç aracılığıyla barış) ilkesi açıkça vurgulanıyor.

Belgede şu ifade yer alıyor:

“Barışın korunmasının en güvenilir yolu, rakiplerin yanlış hesap yapmasını engelleyen tartışmasız askerî güçtür.”

Bu doğrultuda ABD’nin savunma harcamalarını artıracağı ve silahlanmaya daha fazla ağırlık vereceği belirtiliyor:

“Amerika, caydırıcılığını sürdürebilmek için askerî yeteneklerini modernize etmek zorundadır.”

“Flexible realism” ve işlemsel dış politika

Belgenin merkezinde yer alan yaklaşım ise “flexible realism” olarak tanımlanıyor. ABD, dış politikasını değerler üzerinden değil çıkar ve karşılıklı saygı üzerinden şekillendireceğini vurguluyor.

Metinde şu ifade dikkat çekiyor:

“Amerika, ortaklarından uyum değil; karşılıklı saygı ve somut katkı beklemektedir.”

Bu yaklaşımın sonucu olarak ittifaklar kalıcı değil, şarta bağlı ve pazarlığa açık görülüyor:

“Amerikan desteği, müttefiklerin sorumluluk üstlenmesine bağlıdır.”

Türkiye vurgusu: Suriye’nin geleceğinde kilit aktör

Belgede Türkiye’nin adı, Suriye’nin geleceği bağlamında açık biçimde anılıyor. Metinde şu değerlendirme yer alıyor:

“Suriye potansiyel bir sorun olmaya devam etmektedir; ancak Amerikan, Arap, İsrailli ve Türk desteğiyle istikrar kazanabilir ve bölgede bütünleyici bir aktör olarak hak ettiği yere dönebilir.”

Bu ifade, Washington’un Türkiye’yi Suriye denkleminde merkezi ve vazgeçilmez aktörlerden biri olarak gördüğünü ortaya koyuyor.

Bölgesel geri çekilme, Asya-Pasifik önceliği

Belge, ABD’nin bölgesel krizlere doğrudan müdahalesini sınırlayacağını ve stratejik odağını Asya-Pasifik’e kaydıracağını açıkça ortaya koyuyor:

“Amerika, her bölgesel anlaşmazlığın baş aktörü olmayacaktır.”

Bu yaklaşım, Türkiye için daha geniş bir manevra alanı doğurabileceği gibi; ABD’nin “al-ver” temelli işlemsel yaklaşımının Ankara’yı daha karmaşık denge arayışlarına da zorlayabileceği şeklinde yorumlanıyor.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version