NECİP F. BAHADIR | YORUM
Erdoğan ve Bahçeli ‘yazılı metinden’ konuşur. Konuşmazlar da aslında bir metni okurlar… Bahçeli uzun süre ‘promter’a direndi. Geçmişte Erdoğan’ı çok eleştirdi, “Camdan konuşma, candan konuş…” diye çıkıştı. Ama sonra kendisi de cama teslim oldu. Erdoğan’ın gazetecilerin sorularına bile ‘kağıttan’ cevap verdiği vakidir.
Peki ayak üzeri sorulara muhatap olurlarsa… Ne danışmanın yazılı metni imdada yetişir, ne de düşünme fırsatı vardır. Artık zihnin gerisinde veya ezberde ne kaldıysa o söylenir.
Bugün Erdoğan da Bahçeli de gazetecilerin sağlı sollu can sıkıcı sorularına cevap verebilecek durumda değil. O yüzden özel, seçilmiş gazeteciler dışında medyanın karşısına çıkmazlar; çıkamazlar. Vaktiyle Bülent Arınç, Meclis başkanıyken sorular karşısında bunalmış öfkeyle, “Şeyini şey ettiğimin şeyi…” demişti. Arınç ki en rahat konuşabilen siyasetçilerin başına gelir. Erdoğan’ın “Gemi değil, gemicik…” cevabı da farklı değildi.
Bahçeli grup toplantısında beklenen konuşmasını yaptı ama bombayı çıkışta patlattı. Ayak üzeri yolunu kesen gazetecilere Selahattin Demirtaş konusunda, “Hukuki yollar sonuca ulaşmıştır. Tahliyesi Türkiye için hayırlı olacaktır!” dedi.
Çok kısa ve net bir mesaj. Belli ki beklediği bir soruydu. Cevabı da hazırdı. Ama neden grup konuşmasında dile getirmedi? Metnin içine bir cümle koymadı da mesajını ayak üzeri verdi. Manşetler bu cümleden çıktı, grup konuşması geri plana düştü.
Benzer bir tablo bir gün sonra tekrarlandı. Bu kez sahnede Erdoğan vardı. Grupta danışmanların hazırladığı metni okudu. Çıkışta koridorda bekleyen gazetecilerden gelen Demirtaş’la ilgili soru üzerine, “Bu ülke yargı ülkesidir… Yargı ne derse ona her zaman uyarız…” dedi.
Türkiye yargı ülkesi mi? Nasıl bir ifade bu… Aslında soru çalıştığı yerden geldi. Ama bir cümlelik cevap tuhaf… Her zaman yaptığı gibi topu önce gazetecilere attı ve kısa da olsa düşünme fırsatı buldu. Ve bu garip, tuhaf cümleyi kurdu. Adalet Bakanı gibi “Türkiye hukuk devletidir.” diyemedi. Değil çünkü… AKP hukukun da adaletin de canına okudu. Erdoğan’ın bilinçaltı o cümleye yansıdı.
Peki Türkiye bir yargı ülkesi mi? Yargı ne derse o olur mu? Erdoğan her yargı kararını saygıyla mı karşılar?
Hayır… AYM’nin Can Atalay kararı niye uygulanmadı? Bugün Meclis’te olması gereken Atalay hala hapiste… Tamamen siyasi nedenlerden dolayı… AKP iktidarı hoşuna gitmediği için AYM’nin kararını uygulamadı. Meclis gereğini yapmadı. Bir yargı ülkesinde böyle bir tablo yaşanır mı? Yaşanırsa oraya yargı ülkesi denir mi?
AİHM kararları uygulanıyor mu? AİHM kararları bağlayıcı değil mi? Yargının egemen olduğu ülkede “AİHM’den bana ne, parasını verir geçeriz!” denilebilir mi?
Erdoğan’ın AYM’nin Can Dündar kararı sonrası, “Kabul etmiyorum… Saygı da duymuyorum. Uymak zorunda da değilim!” demişliği var. Ve bu cümle Erdoğan’ın hukuk anlayışının özeti olarak siyasi tarihe geçti. Unutulmayacak da ileride önüne de konacak. Yargı kararları işine gelirse Erdoğan, “Tamam uyarız!” der. Yoksa ne yargıyı dinler, ne de anayasayı… Örnekleri o kadar çok ki… Alt alta yazılsa ansiklopedi olur.
Türkiye, AKP’nin devr-i iktidarında ‘hukuk devleti’ vasfını yitirdi. Kanun devleti bile değil. Yasaların herkese eşit ve adil uygulandığını söylemek mümkün mü? Hiçbir ceza kanunu AKP’ye işlemiyor. Sanki TCK da, yargı da ‘muhalefet için’ var! Yargı AKP’nin elinde sopadan başka bir şey değil. Savcıların, hakimlerin ‘adalet’ diye bir kaygısı yok. AKP Türkiyesi bir kanun ülkesi de değil. “Yasalar örümcek ağı gibi; muhalifler ağa takılırken, AKP’liler deler geçer…” Gerçek bu…
CHP lideri Özgür Özel, AKP yargısının en önemli isimlerinden biri hakkında bir iddiada bulundu. Belgesini de paylaştı. Savcı ve hakimlerin ek gelir getirici faaliyetlerde bulunamayacağı kanunda yazılı…
Peki bu ne?
“Daha önceki görevden kalma…” gibi savunmanın da tutarlı olmadığı görüldü. Eğer bir yargı ve kanun ülkesi olsaydı Türkiye bu iddia karşısında yer yerinden oynamaz mıydı? Kaç isim istifa etmek zorunda kalırdı. İddia karşısında koltuğunu terk eden birisi çıkar mı? Çok zor.
Özel’in başı yargıyla dertte… Ama yine de şu cümlesi yakışmadı. Erdoğan’a seslenirken, “Bundan sonra, etrafındakilere, talimat verdiğine, bizimle uğraşan itine köpeğine sahip çık…” dedi.
Özgür Özel konuşmalarında yazılı metne bağlı kalmaz. İrticalen konuşmayı sever. Bir siyasetçi için ‘mikrofonun şehvetine’ kapılmak çok tehlikelidir. Eleştiri, itiraz, tenkit tamam ama ‘hakaret, küfür’ kabul edilemez. ‘İt, köpek…’ gibi ifadeler hakaretten başka şey değil. Özel’in bu cümlesi sorunlu. Bunu da söylemek lazım. Yargı, Özel daha otobüsün üzerinden inmeden ‘soruşturma başlattığını’ kamuoyuna duyurdu.
Kanuna uymayan bir yargı mensubunun altına imza koyduğu ve koyacağı hükmün bir anlamı olur mu? Kaldı ki söz konusu ismin siyasi kimliğine ne demeli… Bakan yardımcısıydı. Siyasi bir koltuktan yargının başına geçiş bu kadar kolay ve basit olmamalı.
İşte burası tuzun da, etin de koktuğu yer. Özel’in belgeli iddiası tartışılırken ülke sabah saatlerinde ‘gazetecilere operasyon’ haberiyle uyandı. Ve gündem bir anda kaydı. Zamanlama gerçekten manidar. Soner Yalçın, Yavuz Oğhan, Şaban Sevinç, Ruşen Çakır gibi isimler şafak vakti ‘şüpheli’ olarak evlerinden alındı. Dosya İBB’deki yolsuzluk iddialarıyla ilgili…
Erdoğan ve Bahçeli’nin ‘ayak üzeri’ gazetecilere söylediği iki cümle manşetlere çıktı. Özgür Özel’in iddiası da unutulmayacak. Selahattin Demirtaş için umut belirdi. Demirtaş’ın çıktığı kapıdan başka isimlerin de çıkması beklenir.
Madem Türkiye bir yargı ülkesi… Ve yargı ne derse o… Yüzlerce AYM ve AİMH kararı orada uygulanmayı bekliyor. Demirtaş bir imkan ve fırsat olabilir. Tabii Erdoğan’ın cümlesi lafın gelişi değil bir gerçeğin ifadesiyse…
Erdoğan o sözü inanarak söylediyse…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

