YUSUF ÜNAL | YORUM
Kötülüğün gemi azıya en çok aldığı zamanlarda bile iyilerin sayıca kötülerden fazla olduğuna inanırım ben. Aslında fıtraten insanın iyiliğe olan meylinin kötülüğe olan meyline baskın olduğuna. İnsan özünde iyidir. Dünyaya indikten, orada bir miktar yaşadıktan, toza toprağa bulandıktan sonra öğrenir o kötülüğü, kötülük yapmayı. İçindeki fenalık tohumları orada sulanıp çimlenir, orada güneşlenerek serpilme ortamı bulur.
Ancak insanın yeryüzü hikâyesinde yalnızca içindeki fenalık tohumları çimlenmez, iyilik tohumları da orada kendini açma fırsatı bulur. Hangisinin daha geniş bir alanı kaplayacağı meselesi insanın çabasına ve ısrarına kalmıştır. Zaten belki de dünya bunlar için yaratılmıştır.
Hani bir bilgelik öyküsü vardır. Yaşlı adamın kulübesinin önünde biri siyah öteki beyaz iki köpeği. Bunlar akşama kadar boğuşur durur. Adamın torunu sorar, kulübeyi korumak için tek köpek yeterliyken o neden iki tane birden besliyor? Dedesi, “Onlar benim için birer simgedir” der; beyaz iyiliğin, siyah kötülüğün.
Tıpkı onlar gibi benim içimde de iyilik ve kötülük boğuşur durur. Ben onları izledikçe o mücadeleyi hatırlarım. Torun akıllıymış, sormuş: “Peki mücadeleyi hangisi kazanır?” Dede bilgeymiş: “Hangisini beslersem o.”
Ne yazık ki gezegenimizde uzun zamandır ha bire kötülük tohumlarına su veriliyor da iyilik tohumları kurak arazilere sürülüyor. Bir türlü organize olamıyor iyiler. Kötüler semirdikçe semiriyor, azıttıkça azıtıyor da iyilere Allah’ın suyunu bile çok görüyorlar. İyilerin organizasyon sorunu onlara uçsuz bucaksız alanlar bırakıyor. Ancak sayıları hiçbir zaman tatmin etmiyor onları, hep daha fazla hep daha güçlü olmak istiyor, iktidarlarını kimseyle bölüşmek istemiyorlar. Bunun için de sürekli kendi aralarında ittifaklar kuruyor, güç birleştiriyor, örgütleniyorlar. İşte dünyanın başına gelenler bu örgütlü kötülüklerin eseri.
İşin bir de şu yönü var: Gün gelip ittifakları dağılıp bunlar zayıf düşünce ortada hesap sorulacak kimse bulunamıyor. Herkes kötülüğün bir ucundan tutmuş oluyor, bir bütün olarak kimsenin üstüne yapışmıyor o. Biri tutuyor, öteki pişiriyor, beriki yiyor; eli uzanmayan da ağzının suyu akarken hani bana hani bana diyor. Sıkıştıklarında ‘Ben talimatlara uydum, vazifemi yaptım, haberim yoktu’ diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor ve çoğu defa bunu başarıyorlar.
İyilere ve iyiliklere gelince, onlar az da olsalar kendilerini hep güçlü hissediyorlar. Haklı olmanın, doğru olmanın verdiği bir güç bu. Her iyi ve iyilik müstakil olarak varlığını sürdürebileceğini düşündüğünden iyilik ittifaklarına pek taraf olmak istemiyor. Bunun istiklaliyetine halel getireceğini sandığından mıdır nedendir bilinmez ama böyledir.
Böyle olunca da iyilik hep cılız kalıyor. Bir türlü serpilip gürbüzleşemiyor. Sisifos gibi bir cezaya çarptırılmış sanki. Binbir zahmetle dağın zirvesine kadar çıkardığı taş, her seferinde gerisin geriye yuvarlanıyor. Bu durum iyilerin şevkini kırıyor ve onlar da bir köşeye çekilip münferit olarak iyi kalabileceklerini sanıyorlar.
Cemiyetten, cemaatten uzaklaşıp kendi dünyalarında yaşamayı arzu ediyorlar. Kendilerinin iyi olmasının, hatta iyi olmasalar da kötü olmamalarının kendilerini kurtaracağını düşünmeye başlıyorlar.
Ancak kazın ayağı öyle değil, her koyun kendi bacağından asılsa da kokusu bütün mahalleyi sarıyor. Kötülük, örgütlü kötülük her yere sirayet ediyor. Onun karşısında ancak örgütlü iyilik durabilir. Örgütlü kötülüğü Nazilerle sembolleştirirsek, Yahudi çocuklarını ölümden kurtarmak için gizli ve riskli işlere girişen Oskar Schindler münferit iyiliği simgeler. Güzeldir, umut vericidir ancak geçicidir ve yeterince gelişip büyüyemez. Organizasyonsuzdur çünkü.
Örgütlü kötülüğe karşı münferit iyiliklerle karşı konulamadığını asırlardır tecrübe edip duruyor insanoğlu ancak edebiyat da sanat da çoğu kere hâlâ bu romantik önermeyi öne çıkarıyor, bir hayali pazarlıyor bizlere, gerçekleşmeyecek bir hayali. 21. yüzyıl için şu çağı bu çağı diye çok tanımlamalar yapıldı. Bence onun için yapılacak en güzel tanımlardan birisi de örgütlenme çağı olmalı.
Örgütlenemeyen, kurumsallaşamayan ayakta kalamıyor zira, varlık gösteremiyor. Benden söylemesi. İyilik kervanı yüz bin defa eşkıyaların yağmasına uğrasa da yüz bin defa sapa yollara düşse de zirveye çıkardıkları taşları yüz bin defa gerisin geriye yuvarlansa da iyilerin örgütlenmekten, iyilik ittifakları kurmaktan başka yolları görünmüyor. Pireye kızıp yorgan yakmanın hiç kimseye faydası yok.
Düello şairinin dediği gibi; “Oysa kötülük durmaksızın/ Yaşamı kemirip çürütmektedir;/ Bu geri dönüşsüz yok edilişin/ Durdurulması gerekir. (…) Öyleyse bir tek şey var yapılacak, Bu, iyilerin birlikteliğidir./ Amansız kötülüğü ancak/ Örgütlü iyilik alt edebilir.”
Şimdi ey “Ben yalnızca iyi bir ebeveyn, iyi bir eş, yararlı bir vatandaş olmak istiyorum, başka taraklarda bezim yok!” diyenler; ‘kimsenin tavuğuna kış diyemeyenler, etliye sütlüye bulaşmayanlar, akmayanlar ve kokmayanlar…
Örgütlenmeyi bekleyen iyilikler var, birbirinize destek olun, omuz verin, kurumsallaşın haydi…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

