ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Geçtiğimiz günlerde Amerikan haber sitelerinde turlarken gözüme bir başlık takıldı. Daha doğrusu bir soru; Gazze’i nasıl hatırlayacaksınız? O ana kadar bunu düşünmemiştim. Sahi gözümüzün önünde yaşanan tarihi soykırımı nasıl hatırlayacağız, aklımızda, hafızamızda nasıl yer edecek?
Düşündüm; Gazze soykırımından hangi görüntüleri asla unutamayacağım? Bir çarşaf altına konmuş 6 ölü çocuk mu? Kucağında başsız bebeğini taşıyan bir babanın görüntüsü mü? Taş üstünde taş kalmamış Gazze mi? Kibbutz mutfaklarındaki kanlı enkaz fotoğrafları mı?
Muhtemelen hiçbirini hatırlamayacağız…
Bir ay önce ismini hatırlamadığım Amerikalı bir gazeteci, Charlie Kirk suikastının görüntülerini izleyen çocukların sayısından duyduğu rahatsızlığı yazmıştı. O video, sosyal medyada saniyeler içinde milyonlara ulaştı. Ne sansür vardı ne editör… Şiddet, ölüm ve panik — filtresiz, çiğ, doğrudan.
Yazısının ana fikri şuydu: Artık tarih dediğimiz şey, gazetelerin manşetlerinden, televizyon ekranlarından değil, sınırsız sayıda amatör videodan oluşuyor. Peki bu durumda gelecek kuşaklar geçmişi nasıl hatırlayacak?
Aynı soruyu biz de sormalıyız. Gazze’deki savaşın, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminin ya da Ankara Garı’ndaki katliamın üzerinden çok geçmedi. Ama toplumun belleğinde bu felaketlerin izi, birkaç ay içinde silinmiş gibi. Hatırlamak yerine, bir sonraki krizi bekleyen bir topluma dönüştük.
Görüntü var, hafıza yok
Yirminci yüzyılda, kolektif hafızamızın çimentosu gazeteler, televizyonlar ve birkaç simgesel fotoğraftı. Vietnam Savaşı’nın anısı, tek bir kareyle — çıplak halde kaçan küçük kızla — bütün insanlığın vicdanına kazındı.
Ama bugün Gazze’den, Suriye’den ya da Hatay’dan gelen milyonlarca görüntü arasında, o vicdanı uyandıracak tek bir kare bile kalıcı olamıyor. Çünkü artık ortak bir görüntümüz yok. Herkes kendi algoritmasının izin verdiği kadarını görüyor. Kimimizin ekranında bir baba yıkıntılar arasında ağlıyor, kimimizin ekranında bir propaganda videosu dönüyor. Sonuçta, aynı olayı bile farklı gerçekliklerde yaşıyoruz.
Türkiye’de de hafıza yorgunu bir toplum oluştu
Bu sadece Amerikan toplumunun değil, Türkiye’nin de temel hastalığı. 6 Şubat depremi, Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketi olarak kayıtlara geçti. 100 bini aşkın insan öldü, şehirler yerle bir oldu ama birkaç ay sonra ülke sanki hiçbir şey olmamış gibi seçim kampanyalarına döndü. Devletin çadır skandalları, AFAD’ın beceriksizliği, yandaş vakıfların rant düzeni birkaç haftalık bir öfke dalgasının ardından sessizliğe gömüldü.
Kahramanmaraş depreminden bir kare…
Kahramanmaraş, Antakya, Adıyaman hâlâ birer açık mezar görünümünde ama ülke gündemi artık bambaşka. Bir zamanlar Türkiye’yi sarsan o görüntüler — “enkaz başında donarak ölen çocuklar”, “annesinin elini tutarak ölmekten başka çaresi olmayan bebekler” — artık sosyal medya arşivlerinin tozlu köşelerinde.
Bir kareye sığmayan yıkım
Vietnam Savaşı’nın sembolü o küçük kızın fotoğrafını herkes hatırlıyor. Peki bizde 6 Şubat denince aklımıza hangi fotoğraf geliyor? Eğer bir fotoğraf bile sayamıyorsak, belki de bu ülke, acılarını belgeleyemeyen bir toplum haline geldi. Çünkü medya susturuldu, gazeteciler kovalandı, ekranlar tek sesli hale geldi. Artık kimin yaşadığını, kimin öldüğünü bile devletin izin verdiği ölçüde biliyoruz. Bu yüzden 6 Şubat, “yas değil, seçim öncesi mobilizasyona” dönüştürüldü.
Gazze’deki yıkım, iktidar mitinglerinin dekoru oldu. Bir fotoğraf bile kalmadı ki toplumun hafızasında yara açsın.
Kolektif hafıza neden yok oluyor?
Artık herkesin kendi “dehşet albümü” var. Kimimiz Gazze’deki çocuk cesetlerini, kimimiz Hatay’daki enkazı, kimimiz cezaevindeki mahkûmların ölümlerini izliyoruz. Ama ortak bir keder, ortak bir vicdan yaratamıyoruz. Çünkü her görüntü bir tartışma konusu; her acı, bir politik hesapla tartılıyor. Gerçek ile kurgu, haber ile propaganda içiçe geçmiş durumda.
Ve sonuçta ne oluyor biliyor musunuz?
Toplum olarak hiçbir şeyi gerçekten hatırlamıyoruz. Sadece “görmüş” oluyoruz. Tıpkı bir sonraki videoyu bekleyen, sürekli “scroll” yapan kullanıcılar gibi.
İki yıldır süren saldırılar sonrası Gazze yerle bir oldu…
Bir toplumun vicdanı, hatırlama yeteneğidir
Tarihçiler, bizim çağımıza baktıklarında, insanlık tarihinin en fazla kayıt altına alınmış trajedilerini bulacaklar. Milyonlarca görüntü, saatlerce yorum, binlerce ceset fotoğrafı… Ama tek bir ortak hikâye, tek bir vicdani anlatı bulamayacaklar. Çünkü bu çağın en trajik özelliği, bilginin değil, anlamın yokluğu. Vietnam Savaşı belki o tek fotoğrafla hatırlandı. Bizim 6 Şubat’ımızı, Gazze’yi, Roboski’yi, Soma’yı, KHK mağdurlarını kim hatırlatacak?
Biz hatırlamazsak, kimse hatırlamayacak. Bugün, “Artık kimse hiçbir şeyi hatırlamıyor!” derken aslında dikkat eksikliğinden değil, ortak hafızanın çöküşünden bahsediyoruz. Kendi çocuklarının dünyaya nasıl baktığını bile anlayamayan ama her gün yeni bir acı manzarasıyla yaşayan bir kuşağın sessiz çığlığı.
Gazze, Kahramanmaraş, Roboski, Soma… Hepsi, insanlığın “unutma çağında” kaybolan sayfaları.
Hatırlamak, artık sadece bir vicdan görevi değil, bir direniş biçimi oldu. Sahi, hiç düşündünüz mü Gazze’den neyi nasıl hatırlayacaksınız?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***