Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ünlülerin ifşa edilerek Jandarma’ya götürülmesi hukuki mi?

Ünlülerin ifşa edilerek Jandarma’ya götürülmesi hukuki mi?


İstanbul’da yürütülen bir soruşturma kapsamında çok sayıda tanınmış isim “ifadeleri ve kan örnekleri alınmak üzere” İl Jandarma Komutanlığına götürüldü. Yetkililer “gözaltı işlemi yok” dedi. Ancak uygulamanın hukuki zemini kamuoyunda tartışma yarattı: Neden isimler tek tek açıklandı? Evden alınıp götürülme gözaltı sayılmaz mı? Kan ve idrar örneklerinin toplanması hangi koşullara dayanıyor?

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre, Avukat Akçay Taşçı, burada fiilen özgürlük kısıtlamasına işaret ediyor ve “Gözaltıyı ifadeye çağırmaktan ayıran şey, kişinin istediği zaman ayrılabilecek olmasıdır. Kolluk ‘ayrılamayacağını’ hissettiren bir psikolojik üstünlük kurduğunda, yaptığı şey aslında gözaltı demek zaten” diyor.

Son dönemde sanat dünyasına yönelik baskı eleştirileri eşliğinde, bu kez bir uyuşturucu soruşturmasında çok sayıda ünlünün adının duyurulması dikkat çekti. Bu çerçevede dile getirilen bazı görüşler, benzer operasyonların geçmişte de gündeme geldiğini ve bu tür işlemlerin zaman zaman baskı aracı olarak algılanabildiğini hatırlatıyor.

İçişleri Bakanlığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık, Narkotik ve Ekonomik Suçlar Soruşturma Bürosu’nun yürüttüğü dosya kapsamında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandıkları iddiasıyla kamuoyunca tanınan kişilere yönelik bir operasyon yapıldığını bildirdi.

İstanbul İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, aralarında Dilan Polat, Engin Polat, Hadise Açıkgöz, İrem Derici, Kubilay Aka, Kaan Yıldırım, Berrak Tüzünataç, Demet Evgar Babataş, Duygu Özaslan Mutaf, Zeynep Meriç Aral Keskin, Özge Özpirinçci, Mert Yazıcıoğlu’nun da bulunduğu isimleri, ifadeleri ve kan örneklerinin alınması amacıyla İl Jandarma Komutanlığına götürdü.

Yetkililer, bu kişiler hakkında herhangi bir gözaltı işlemi uygulanmadığını vurguladı. Peki hukuk ne diyor?

Evden alınıp götürülmenin hukuki karşılığı

Resmi söylemde “gözaltı yok” deniyor; ancak kişinin evinden ya da bulunduğu yerden alınarak kolluğa götürülmesi fiilen özgürlüğünü kısıtlıyor. Hukukta bu işlem ya yakalama ya da zorla getirme olarak geçiyor.

Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre yakalama somut suç şüphesine dayanıyor, kişi götürüldükten sonra gözaltına alınıyor ya da bırakılıyor. Hakkında tutuklama ya da yakalama kararı verilmesi için yeterli neden bulunanlar ile çağrıya rağmen gelmeyenler hakkında ise zorla getirme kararı verilebiliyor. Her isim için bu dayanağın dosyada açıkça yer alması bekleniyor; bu ayrım görünmüyorsa işlem usule aykırı müdahale eleştirisine açık hale geliyor.

Avukat Akçay Taşçı, “Size eşlik ederiz, sizi kan tahliline götüreceğiz” türü yönlendirmelerin kişiye ayrılma imkanını fiilen ortadan kaldırabildiğini vurguluyor.

Avukat Aynur Tuncel Yazgan ise özgürlük ve güvenlik hakkının Anayasa’nın 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesiyle güvence altında olduğuna dikkat çekiyor. “Özgürlük karinesi”nin ceza muhakemesinde esası oluşturduğunu belirterek şüphelilerin “özgür iken” soruşturulmasının kural olduğunu, yakalama–gözaltı gibi tedbirlere “istisnaen” başvurulabileceğini ifade ediyor. Yazgan, CMK 145’te çağrı, 146’da zorla getirme, 90’da ise istisnai yakalama koşullarının düzenlendiğini anımsatıyor ve bu usullere uyulmamasının keyfiliğe yol açacağı uyarısında bulunuyor.

Biyolojik örneklerin alınma koşulları

Şüpheliden kan, tükürük ya da idrar gibi biyolojik örnekler kural olarak hakim kararıyla gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcı kararıyla alınıyor. İşlemi hekim yapıyor, tıbben uygun yöntem uygulanıyor ve ölçülülük ilkesi gözetiliyor.

Bu uygulamalar Ceza Muhakemesi Kanunu çerçevesinde yürütülüyor. Delil elde etme işlemlerinde hakim-savcı kararı ve tıbbi usul şartları aranıyor. Burada belirleyici olan bireyselleştirme oluyor: Çok sayıda kişiye “toplu test” görüntüsü veren uygulama yerine, her bir kişi için “neden biyolojik örnek gerekiyor” sorusu dosyadaki somut verilerle yanıt buluyor. Aksi durumda delilin hukuka uygunluğu tartışmalı hale geliyor.

Avukat Akçay Taşçı, kişinin baştan isnadı kabul ettiği durumlarda beden dokunulmazlığına müdahalenin gereksizleşebileceğini belirtiyor:

“Eğer siz bunu zaten baştan kabul ederseniz artık bir ispat vasıtasına ihtiyacınız yok… Suç isnadını kabul edip de ‘evet ben uyuşturucu madde kullanıyorum’ diyorsa ayrıca vücut bütünlüğünü bozacak bir müdahalede bulunmanıza mana yok.”

Toplu kan örneği görüntüsüne ilişkin olarak da “Ne kanuni ne de kanunsuz… Bunun yapılıyor olmasına engel de yok, hukuka aykırı bir işlem de yok toplu yapılıyor olmasında. Sadece ünlü olmaları nedeniyle kamuoyunun dikkatini çekecek isimleri bir arada toplamak haber değeri taşıyor” değerlendirmesini yapıyor.

Avukat Aynur Tuncel Yazgan ise Anayasa’nin 38’inci maddesini hatırlatıyor:

“Hiç kimse kendisi ya da yakınları aleyhinde beyanda bulunmaya ve delil sunmaya zorlanamaz.” Yazgan, CMK 75’teki beden muayenesi tedbirinin ancak hakim kararıyla mümkün olduğunu, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcılık sevkinin dahi sonradan hakim onayına tabi olduğunu vurguluyor; aksi halde işlemin ve sonuçlarının “hukuka aykırı” sayılabileceği uyarısında bulunuyor.

İsimlerin açıklanmasının hukuki sınırları

Soruşturma aşamasında gizlilik ilkesi ve masumiyet karinesi yürürlükte oluyor. Soruşturmanın gizliliğine ilişkin hükümler Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenleniyor.

“Kan örneği veriyor” bilgisinin sağlık verisi sayılması nedeniyle Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na göre özel nitelikli kişisel veri koruması devreye giriyor. Bu yüzden resmi makamların ya da kolluğun uzun isim listeleri paylaşması kamu yararı, orantılılık ve damgalama riski dengesinde sorgulanıyor. Basının haber verme hakkı saklı kalıyor; ancak yargılama sonuçlanmadan kişilerin bu şekilde teşhir edilmesi soruşturmanın selametini ve kişilik haklarını zedeliyor, hukuki ve etik tartışmaları büyütüyor.

Akçay Taşçı, “Toplu olarak yapılması değil, ifşa edilmesi problem” diyerek, kişisel kullanım şüphesinin kamuya açıklanmasının soruşturma amacıyla bağdaşmadığını savunuyor: “Bir kişinin uyuşturucu kullanıyor olması bir suç. Fakat bunun toplumun geri kalanının bilmesinde kamusal fayda yok. Demet Evgar’ın uyuşturucu kullanıp kullanmadığı beni ilgilendirmiyor. Ya da topluma ilgilendirmiyor.” Taşçı, ifşanın caydırıcılık etkisi yaratmayacağı, uyuşturucu ile mücadele hedefiyle bağının zayıf göründüğü görüşünü paylaşıyor.

Uyuşturucu soruşturmaları nasıl yürüyor?

Türk Ceza Kanunu’nda uyuşturucu kullanımı ve bulundurulması TCK 191 kapsamında değerlendiriliyor. Kullanma şüphesi olan kişiler hakkında savcılık talimatıyla ifade işlemi yürütülüyor.

Kişiler kullanım suçunu kabul etmezse kan ya da idrar gibi biyolojik örneklerle delil toplanıyor. Soruşturma sonucunda kovuşturmanın ertelenmesi ve denetimli serbestlik kararı veriliyor. Tüm süreçte ölçülülük, bireyselleştirme ve gizlilik ilkeleri esas kabul ediliyor.

Avukat Aynur Tuncel Yazgan, ünlülere yönelik operasyonda çağrı–zorla getirme–yakalama adımlarının sırasına uyulmadığı durumlarda keyfilik ve hak ihlali iddialarının gündeme gelebileceğini belirtiyor.

“Sanırım,’gözaltı yok’ denilirken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı CMK 146’daki zorla getirme yetkisini kullandığını ileri sürüyor. Ancak, bunun için bile öncelikle ilgili kişiyi davet etmesi gerektiği kuralını görmezden gelmemizi bekliyor. Ama bu kuralı unutmak, özgürlük karinesini yok saymak, istisna halini olağanlaştırmak; yani, hukuk devleti ilkesini reddetmek demek.”

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version