Serbest Görüş Haber Merkezi
Tutuklu gazeteci Furkan Karabay, “Garip şeyler oluyor komutanım” başlığıyla duruşmasını ve Silivri’de cezaevinde geçirdiği günleri yazdı.
“Karar okundu artık eve gidebilirdik, evimize yani hapishanemize” diyen tutuklu gazeteci Furkan Karabay, şunları söyledi:
“Mahkeme başkanı hakkımdaki kararı okumaya başladı, o kadar umurumda değildi ki. Lisede matematik dersini dinler gibiydim, zaten sözelden sınava girmeyecek miydim, üstelik nefret ediyorum sayılardan. Bir yandan da mahkeme başkanının kararı uzatmasını istiyordum, böylece mahkeme salonunda daha fazla kalabilirdim. Hem gitmek hem kalmak istersiniz bazen, hepiniz yaşamışsınızdır belki de hala yaşıyorsunuzdur. Karar okundu artık eve gidebilirdik, evimize yani hapishanemize. Bileklerimi uzattım jandarma erine, bir sağa bir sola çevirdim başımı, mahkeme salonundaki arkadaşlarımla belki bir iki kelam ederiz diye. Bir nevi açık görüştür mahkumlar için duruşma günleri ne de olsa. Salondan çıkıp, -7’ye inen asansöre bindik jandarma erleri ve komutanlarıyla. “Tahliye mi oldun yani” dedi bıyıkları yeni terlemiş er, “Yok, bu dosyada tutuksuzdum, başka dosyadan tutukluyum tahliye yok yani” dedim.
“Çok garip valla…”
Asansör durdu, bileğime kelepçeli jandarma eriyle bir türlü çıkamadık dışarı. Ben adım atıyorum o atıyor, o atıyor ben atıyorum, bileklerden birbirimize kelepçeliyiz, sıkış kalıyoruz. Burundan nefes çıkararak güldüm, nihayetinde yeni sevgili ergenler gibi arkalı önlü bileklerimiz kelepçeli çıktık jandarma eriyle. Utana sıkıla sordu genç er “Bu dava neydi”, “Bu ikinci tutukluluğumun davasıydı”, “E orada tutukladılar, şimdi beraat ettin”, “Öyle işte dertleri tutuklamak sadece, şimdiki davam da aynı”, “Çok garip valla”. İstemeden de olsa kafasını memnuniyetsizlikle salladı genç er, yanındaki komutanına döndü, “Garip şeyler oluyor komutanım” dedi, soğuk bir “nasıl” yanıtı aldı,” Garip işte ne bileyim komutanım” diye söylendi kısık sesle. -7’nin uzun, dar, bomboş koridorunda duvarları izleyerek yürüdük. Parmaklıkların ardına geçince kelepçem çözüldü, artık bakışlarla anlaştığımız mahkumlarla köşeye geçip sigara döndük. “Ne oldu şimdi”, “Beraat ettin tahliye yok”, “Aa tamam bu dosyada tutuksuzsun”, “Komutan geliyor, söndürün sigaraları”. Sigaralar yere atıldı, üstüne böcek gibi basıldı, havadaki duman ellerle dağıtıldı, nefeslerdense hala duman çıkıyordu. Sadece 3 saat vakit geçirdiğimiz mahkumlarla lisede tüm haşarılıkları beraber yaptığınız en yakın arkadaşlar gibiydik. Zil çaldı, okul bitti, hadi servise, eve gideceğiz.
“Sırayla tek tek açtık kelepçeleri, ‘nasıl’ diye sormayın”
6 mahkum nezaretten çıkıp bizi bekleyen ring aracına sırayla bindik, Allah kahretsin ki ring aracı tabuttu. Adliyeye getirildiğimiz otobüse denk gelemedik. Olsun, eve dönüş yolu her zaman daha kısa sürmüştür. Nezaretteki en haylaz mahkumlarla dönüyorduk Silivri’ye. Otobüslerde şakalaşan, hiç susmayan çocuklar gibiydiler, sormadım neden tutuklu olduklarını, onlar da bana sormadı. Sessiz anlaşma vardı aramızda. “Açalım mı kelepçeleri” dedi en haşarı olan, gülmeye başladı diğerleri. Bileklerini gösterdi kaldırıp, “Açtım bile”. Sırayla tek tek açtık kelepçeleri, “nasıl” diye sormayın. Gözlerimi açtığımda Silivri Hapishanesi girişindeydik, tabelayı görünce rahatladım. Yorucu geçen tatil dönüşü evinizin sokağına vardığınızda bir huzur bulursunuz, “Oh be, geldik” dersiniz. Hapishane sınırlarına girince işte aynı o duyguyla “Geldik” dedim. 20-21 yaşında var yok gençler çocuk gibi uyuyordu, han kapısına varana kadar uyandırmak istemedim. Ring aracı durunca seslendim” Kalkın geldik”, “Geldik mi abi”, “Geldik oğlum, hadi Allah kurtarsın”, “Allah razı olsun abi”.