Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Tuncer Bakırhan: “Silah bırakıldı; bir grup, iyi niyet adımı olarak bunu ortaya koydu. Diğerlerinin de aynı şekilde bırakması için bir geçiş yasasının olması gerekiyor”

Tuncer Bakırhan: “Silah bırakıldı; bir grup, iyi niyet adımı olarak bunu ortaya koydu. Diğerlerinin de aynı şekilde bırakması için bir geçiş yasasının olması gerekiyor”


DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Meclis’te kurulan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun asıl görevlerinden birinin hukuki zemin oluşturmak olduğunu belirterek, “Silah bırakıldı; bir grup iyi niyet adımı olarak bunu ortaya koydu. Diğerlerinin de aynı şekilde bırakması için bir geçiş yasasının olması gerekiyor. Yasa yok, hukuk yok, yapılacaklar konusunda henüz bir yol haritası yok. Sadece Meclis’te kurulan komisyon önemlidir tabii ve dinlemelerle şu ana kadar geldik. Bir yılı aslında bunlarla geçirdik. Daha iyi bir yerde olabilirdik” dedi. Bakırhan, komisyonun mutlaka Abdullah Öcalan’ı dinlemesi gerektiğini belirterek, “Bu bir taviz değildir. Bu sürecin başarıyla yürümesi için gerekli bir adımdır. Sayın Öcalan’a gitmek kimseyi küçültmez. Sayın Öcalan’la konuşmak kimseye başka bir yük yüklemez. Aksine bu, meselenin çözümünü kolaylaştırır” ifadelerini kullandı.

Tuncer Bakırhan, ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı Heyeti’nin son ziyaretinde verdiği “Demokratik müzakerenin siyasi ve toplumsal tüm ilişkilere hakim kılınması” ve “Hukuki gerekliliklerin doğru ve bütüncül bir bakış açısıyla hayata geçirilmesinin son derece önemli olduğu” mesajlarına ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

“Sayın Öcalan aslında ilk çağrıyı yaptığı zaman, hukuki ve siyasi zeminin oluşması halinde silahların bırakılması dahil olmak üzere kendi partisini feshedeceğini söylemişti. Şimdi aslında aradan geçen süreye rağmen yine aynı şeyler tekrar ediliyor. Bugüne kadar aslında negatif barış dediğimiz şeyin gerekleri yapıldı. Çağrı yapıldı, silahlar yakıldı, 40 yıllık PKK kendisini feshetti. Sayın Öcalan aslında ‘demokratik müzakere’ derken pozitif barıştan bahsediyor. Artık adımların atıldığı, halkın beklentilerinin karşılandığı sürecin başlangıcından bahsediyor.

https://abone.ankahaber.net/static/video/da11bb84-a464-4799-9962-fade29aee311-720.mp4

“Bizce artık pozitif barış aşamasına geçilmeli. Demokratik müzakereler başlamalı”

Bunun için de öncelikle komisyonun bir an önce Sayın Öcalan’a gitmesi gerekiyor. Sonuçta bu işin çok önemli taraflarından birisidir. Süreci başlatan, büyük sorumluluk alan, dünyadaki hiçbir çözüm ve çatışma sürecinde olmayan adımları en öne koyan, silahı, partiyi feshetmeyi öne koyan bir aktörden bahsediyoruz. Bizce artık pozitif barış aşamasına geçilmeli. Demokratik müzakereler başlamalı.”

“Bir geçiş yasası, ara dönem yasaları dediğimiz yasaların artık tartışılması, konuşulması gerekiyor”

“Hukuki gereklilikler” ile somut olarak ne kastedildiği sorusuna Bakırhan, şu yanıtı verdi:

“İşin siyasi boyutunu birlikte tartışıyoruz. Türkiye’de bugüne kadar eksik olan şey aslında hukuktu. Kürt meselesi iyi niyetle, güzel sözlerle bugüne kadar son sürecin başlamasıyla birlikte yapılan olumlu iyi tariflerle sonuçlanacak bir mesele değildir. Bunların tamamının bir hukuka kavuşması gerekiyor. Zaten sorunun ana kaynağı hukukun olmamasından kaynaklıdır. Meclis’te kurulan komisyonun asıl görevlerinden birisi bu hukuki zemini oluşturmaktır. Kürt meselesi siyasi olduğu kadar ekonomiktir, hukukidir. Bütün bu zeminlerin bir biçimiyle hayat bulması gerekiyor.

Biraz önce de söylediğim gibi bir geçiş yasası, ara dönem yasaları dediğimiz yasaların artık tartışılması, konuşulması gerekiyor. Silah bırakıldı; bir grup, iyi niyet adımı olarak bunu ortaya koydu. Diğerlerinin de aynı şekilde bırakması için bir geçiş yasasının olması gerekiyor. Yasa yok, hukuk yok, yapılacaklar konusunda henüz bir yol haritası yok. Sadece Meclis’te kurulan komisyon önemlidir tabii ve dinlemelerle şu ana kadar geldik. Bir yılı aslında bunlarla geçirdik. Daha iyi bir yerde olabilirdik. Evet, eleştiriler var, bozucu yaklaşımlar var. ‘Bu süreç başlamadan bitsin’ ya da ‘Başladı ama bir biçimiyle muhakkak biter’ diyenler var. İşte bunların tamamına yanıt da aslında bu hukuki zeminin kendisidir. Yani Kürt meselesini bence öncelikle bir tarif etmek gerekiyor. Dil olmadığı için, kimlik olmadığı için, yok sayıldığı için tek bir kalıba sokulmaya çalışıldığı için, siyasi iradesi üç dönemdir gasbedildiği için… Ve bunları çoğaltabiliriz. Bölgedeki ekonomik uçurum, sanayisizlik; bölgedeki yoksulluk, bölgede uygulanan kimi özel politikalar… Aslında bölge bir laboratuvar olarak kullanılıyor. Daha sonra Türkiye’ye de ihraç ediliyor oradaki deneyimler.

“Sorun çözümü konusunda atılacak yasal hukuki adımlar görmedik, tek taraflı bir biçimde yürüdü”

Dolayısıyla hukuki zemin sorunu tanımlayan, sorunun çözümü konusunda atılması gereken adımları artık tartışan, komisyon tarafından yasa önerilerinin Meclis Genel Kurulu’na sunulması ve artık yavaş yavaş adımların atılması gereken bir süreçten bahsediyoruz. Şu ana kadar sadece karşılıklı, daha çok tek taraflı iyi niyetli adımlar atıldı. Süreç başlarken iktidarın kendisi ve onun ortağı olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı da yöneticileri de şunu söylemişti: ‘Önce bir partisini feshetsin, sonra masada konuşmayacağımız şey yok’ dediler. Feshedildi. ‘Bir silah bırakma görüntüsü gelsin.’ Görüntü geldi. Birçok şey peşine geldi ama henüz daha sorunun nasıl çözüleceğini ortaya koyan, sorun çözümü konusunda atılacak yasal hukuki adımlar görmedik. Tek taraflı bir biçimde yürüdü.

“Cezaevleri, infaz yasası ne olacak, TMK ne olacak? Bu uzun tutukluluk durumu, keyfi tutuklamalar ortadan kalkacak mı”

Tabii komisyonun kurulması önemlidir, değerlidir, kıymetlidir. Bir yıldır bütün bozucu yaklaşımlara rağmen devam etmesi de kıymetlidir ama artık toplumun ciddi beklentileri var. Cezaevleri ne olacak, infaz yasası ne olacak, Terörle Mücadele Kanunu ne olacak? Bu uzun tutukluluk durumu, işte keyfi tutuklamalar ortadan kalkacak mı? AİHM kararları uygulanacak mı? Atanan kayyumlar yerine halkın seçtiği gerçek iradeler kentleri tekrar yönetecek mi gibi sorular bizlere soruluyor ve bunların yanıtını vermekte biraz zorluk çekiyoruz. Dolayısıyla hukuk zemini tarif ederken aslında buralar da tarif ediliyor.

Artık ‘negatif barış’ dediğimiz barışın bir tarafı gerekli olan adımları attı, iyi de oldu. Biz de takdir ediyoruz. Çok basit gelişmeler değil. 50 yıllık şiddet, silah bir anda denklem dışında kalacak. İşte 40-50 yıllık, Türkiye’de hafızalara kazınmış bir parti, lideri tarafından feshediliyor. Bunların yapıldığı bir ortamda bence biraz daha adımları hızlandırmak gerekiyor. Şöyle yaklaşımlar var: ‘Şunu da bunu da yapsın.’ Artık ne yapılabilir konusunda, bir siyasetçi olarak ben bile daha ne yapılabilir sorusunu bazen sormuyor değilim.

“Silah olan bıraksın gelsin, sosyal siyasal yaşama katılsın”

İşte ‘Hala elinde silahı olan güçler var’ deniliyor. Tamam var ama yasal zemini oluşturulsun. Silah olan bıraksın gelsin, sosyal, siyasal yaşama katılsın. Bu konuda biraz elimizi hızlandırmamız gerekiyor. Komisyon artık daha hızlı, daha pratik çalışmalar içerisine yönelmeli. Dinlemeler aslında önemliydi, birçok taraf dinlenildi. Çok kıymetli öneriler sunuldu. Dinlemelerde aslında sorunun çözümüne dönük yapılan eleştiri ve önerilerin tamamı toplansa aslında Kürt meselesi büyük oranda çözülmüş olacak, eğer hayata geçirilirse. Artık hukuki, siyasal zeminin de buna uygun hale getirilmesi gerekiyor. Bunun da adresi Meclis’tir. Sayın Öcalan’ın ısrarla Meclis Komisyonu ile görüşmek istemesinin bir sebebi odur. Meclisi önemsediği için, halkın iradesini önemsediği için, bu meselenin çözüm merkezini, adresini Meclis olarak gösterdiği içindir. Buna da bir kıymet biçmek gerekiyor. Sadece bir partiyi değil, aslında Meclis’in tamamını adres olarak göstermesi, oradaki halkı temsil eden bütün siyasi partileri de aynı zamanda işin merkezine koyuyor, tamamına da bir sorumluluk yüklüyor.

“Bu mesele, Meclis’te halkın irade olarak gösterdiği bütün siyasi partilerin meselesidir”

Kürt meselesi DEM Parti ile ya da sadece PKK ile devlet-iktidar arasında tartışılıp çözülecek bir mesele değil, Türkiye’nin meselesidir. CHP’nin de meselesidir, MHP’nin de DEM Partisi’nin de meselesidir. 100 yıldır bu ülkeyi meşgul eden, bütün enerjisini, ekonomisini emen bir meselenin çözümüne de herkes muhataptır. Edirneli vatandaşımız 40 yıllık bu çatışmalı süreçten etkilenmedi diyebilir miyiz? 14 bin lira maaş alan emekli bu çatışmalı süreçten etkilenmedi diyebilir mi hiçbir akademisyen, ekonomist, asgari ücretli? Tamamımız etkileniyor bir biçimde. Ekonomik olarak, siyasi olarak; devletin, iktidarın yıllardır uyguladığı hukuksuzluklardan bir biçimiyle etkilenenler var, bire bir yaşayanlar var. Dolaylı olarak herkesi etkileyen bu mesele, Meclis’te halkın irade olarak gösterdiği bütün siyasi partilerin meselesidir. Meclis zemini önemlidir. Halkın iradesini temsil eden siyasi partilerin neredeyse yüzde 95’i bu komisyondadır. Bu komisyon, Türkiye’nin temel tarihi meselesi olan Kürt meselesinde de ortak bir akılla yani dünya deneyimlerini de dikkate alarak artık bu dönem bu sorunu çözmesi için Sayın Öcalan’la görüşmek dahil olmak üzere, yapılacak yasal düzenlemeler başta olmak üzere daha hareketli, daha aktif bir şekilde bence çalışmalarını devam ettirmelidir.”

“Bu mesele çözülecekse Sayın Öcalan’a gidilmeyip kime gidilecek?”

Komisyonun yakın tarihte İmralı’ya bir ziyareti olup olmayacağı sorusuna Bakırhan, şu karşılığı verdi:

“Biz DEM Parti olarak komisyonda da her seferinde bunu dile getiriyoruz. Aslında hükümet ortağı MHP de ‘Komisyon gidebilir’ diyor. Sayın Mehmet Uçum’un da bir yazısı var. O da aslında oraya işaret ediyor. Bu mesele çözülecekse Sayın Öcalan’a gidilmeyip kime gidilecek? Ben de bazen hayret ediyorum. Yani bizim PKK üzerinde bir etkimiz yok, bir ilişkimiz, bir diyaloğumuz yok. Kendi örgütünü kuran, örgütünü fesheden, demokratik siyasal zemine entegre etmeye çalışan bir insanla görüşülmeyip kiminle görüşülecek, kiminle konuşulacak, kiminle çözülecek? Kiminle ortak, işte Kürt’ün de Türk’ün de Türkiye’de yaşayan bütün halkların hassasiyetleri de dikkate alınarak yol alınacak? Diyalektiğin doğasına aykırıdır. ‘Kürt meselesini çözelim ama bu meselenin sonucu olan, 40 yıldır Türkiye’nin temel gündemi olan örgütün liderini bir kenara bırakalım.’ Kim ile oturulacak? Muhatap kim? Tabii ki muhatap halklardır. Tabii biz de siyasi muhataplardan biriyiz. Mesele o değil. Mesele bu sorununun bütünlüklü bir şekilde ele alınıp, bütüncül bir hukukla yasal düzenlemeler yapılarak artık Türkiye’yi 100 yıllık bu prangadan, ülkenin gerçekten enerjisini, ekonomisini hemen kutuplaştıran, toplumun bir bölümünü ötekileştiren bu sorunun artık şimdi demokratik bir şekilde çözülmesi gerekiyor.

Meclis Komisyonu kesinlikle gitmelidir, bu bir taviz değildir. Bu sürecin başarıyla yürümesi için gerekli bir adımdır. Sayın Öcalan’a gitmek kimseyi küçültmez. Sayın Öcalan’la konuşmak kimseye başka bir yük yüklemez. Aksine bu meselenin çözümünü kolaylaştırır. Sayın Öcalan’ın söylediği sözün bir karşılığı vardır. Bu meselenin çözümünü istiyorsak bence ‘Adaya gidilsin mi, gidilmesin mi, görüşülsün mü; kim gitsin, kim gitmesin’ gibi suni tartışmaları artık bir kenara bırakmak gerekiyor. DEM Parti olarak biz bu meselenin samimi bir şekilde ele alınıp çözülmesini istiyoruz. Meselenin çözümü savaşın bir tarafını da dinlemekten geçiyor. Her yerde bu böyle oluyor. Meclis bence gündemine almalı. Sanırım herhalde komisyonun da gündemindedir. Bir biçimde bunu değerlendirecek diye düşünüyorum.”

“Öcalan’ın iletişim, yaşam ve özgür çalışma koşulları oluşturulmalı, kendi hareketindeki arkadaşlarıyla da rahat görüşmelidir”

Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesine ilişkin de değerlendirmede bulunan Bakırhan, şunları söyledi:

“Bir adada, 12 metrekare bir hücrede, 100 yıllık meselenin çözümü nasıl olur ya da muhataplardan biri nasıl bu dar koşullarda bu işi yürütür meselesini sürekli kendime soruyorum. Dolayısıyla iletişim, yaşam ve özgür çalışma koşulları oluşturulmalı. Mesele çözülecekse, barışacaksak yeni bir süreç, yeni bir zeminin kapısını açacaksak bu görüşme, görüşmeme meselesinin bu kadar çok abartılmaması gerektiğini belirtiyorum. Öncelikle şunu söylüyoruz. Çalışma ve iletişim koşulları kesinlikle bu süreci yürütmeye müsait hale getirilmelidir. Sonuçta şöyle bir şey var; kendi hareketindeki arkadaşlarıyla da rahat görüşmelidir. Sayın Öcalan çağrı yapacağı zaman kime yapacak, nasıl yapacak? Sonuçta örgütü yöneten bir insandan bahsediyoruz. Koşullarının düzeltilmesi gerekiyor. Dünyada da benzer süreçler yaşandı. Taraflar karşılıklı diyalog, müzakere içerisinde oluyorlar. Sonuçta bir yere varılıyor. Evet, geçmişle belki yüzleşiliyor ama yeni döneme daha çok herkes motive oluyor. Yeni dönemde eksikliklerin, aksaklıkların yaşanmamasına çalışıyor. Biz, Sayın Öcalan’ın koşulları derken çalışma ve iletişim koşullarının acilen düzeltilmesi gerektiğini belirtiyoruz. O koşullarda müzakere, diyaloğun yürütülmesi çok zor, imkansız. 26-27 yıldır cezaevinde bir hücrede olan bir insandan bahsediyoruz. 27 yıl içeride olmasına rağmen büyük bir barış çalışması ve diplomasi yürütmesi de önemlidir. Türkiyeli bir çözümden yanadır. Türkiye’de çözmekten yanadır. Orta Doğu’daki tüm fırtınalara rağmen, dengelerin değiştiği, bölgesel aktörlerin değiştiği bir süreçte ‘Türkiye çözümü, Türkiyeli çözüm, Türkiye’de çözüm’ denilmesine bence bir kıymet biçmek gerekiyor.”

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version