Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

ÖHD’li Altuntaş: Komitenin kararı hukuku keyfi kullanmak isteyenlere güç veriyor


MERSİN – Türkiye’nin “umut hakkı” kararı için istenilen yasal düzenlemeyi 11 yıldır yapmamasına karşı Bakanlar Komitesi’nin etkili adımlardan kaçınmasını eleştiren ÖHD üyesi Mehmet Altuntaş, “Bu ikiyüzlülük, hukuku keyfi kullanmak isteyen anlayışlara güç veriyor” dedi. 

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bir kişinin tahliye imkanı olmaksızın ömür boyu cezaevinde tutulmamasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “işkence ve kötü muamele yasağına” aykırı bularak, 2014’te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “umut hakkının” ihlaline karar verdi. Mahkeme, bu konuda Türkiye’den “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasında, tahliye imkanın yolunu açacak infaz düzenlemesi yapmasını” istedi. Ancak Türkiye’nin bu yönde düzenleme yapmaması nedeniyle AİHM kararlarını uygulanmasını denetleme ve kararlara uymayan üye ülkelere yaptırım kararı alma yetkisine sahip Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, konuyu gündemine aldı. Komite, konuyla ilgili 2021’den beri yaptığı her toplantıda, Türkiye’ye yasal düzenleme için süre tanıma yoluna gitti. En son Eylül ayında toplanan Komite, Türkiye’ye yasal düzenleme için yine 9 aylık süre verdi. 

 

Kararı değerlendiren Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyesi (ÖHD) Mehmet Altuntaş, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin başlamasına giden gelişmelere işaret ederek, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “umut hakkına” dair sözlerini hatırlattı. Bahçeli’nin sözlerinin ardından herhangi bir düzenleme yapılmamasını “devlet içi çıkar çatışmasıyla ilgili” olduğunu söyleyen Altuntaş, “Devlet Bahçeli’nin bu noktaya gelişi kendi beka kaygıları üzerinden okundu. Bugüne kadar Kürtlerin mücadelesine karşı siyaset yapan Bahçeli’nin tersine bir çıkış yapması bölgesel gelişmeler, Rojava’daki dengeler ve Ortadoğu’daki dizayn hamleleriyle ilgiliydi. Kürt sorununun barışçıl çözümü Suriye siyasetini de kolaylaştıracağı için böyle bir adım gündeme geldi. Ancak devlet içinde herkes aynı hassasiyeti taşımıyor. Gücü elinde bulunduranlar meseleyi devletin bütünlüğünden çok kendi ikballeri üzerinden değerlendiriyor ve bu da ayak sürmeye yol açıyor. Oysa umut hakkı bir lütuf değil; uluslararası sözleşmeler ve AİHM kararları temel bir hak olarak bunu açıkça ortaya koyuyor. Kürt sorunu çözülse de çözülmese de, savaş olsa da, olmasa da bu hak siyaset üstü bir haktır” diye konuştu. 

 

‘KARARIN UYGULANMAMA SORUMLUĞU KOMİTE’DE’

 

AİHM kararının aradan geçen 11 yıla rağmen uygulanmamasının denetleme ve yaptırım yetkisi olan Bakanlar Komitesi’nin asıl sorumlu olduğunu vurgulayan Altuntaş, “Avrupa Konseyi bugüne sadece ‘endişeliyiz’ demekle yetindi. Hak ve hukuk kavramlarının ötesinde Türkiye ile kurduğu siyasal ve ekonomik ilişkiler üzerinden hareket ediyor. Bu da Türkiye’yi cesaretlendiriyor; çünkü kararları uygulamasa da ciddi bir fatura çıkmıyor. AİHM tarafından 2014’te verilen ihlal kararının üzerinden 11 yıl geçti, hala uygulanmadı. Ne hesap soran var ne de yaptırım var. Bu ikiyüzlülük, hukuku keyfi kullanmak isteyen anlayışlara güç veriyor, Avrupa ise kendi değerlerini inkar ederek süreci geçiştiriyor” ifadelerini kullandı.

 

‘TECRİT SÜRECİN RUHUNA AYKIRI’

 

İmralı’da tecridin devam ettiğini, İnfaz Kanunu’nda yer alan hakların burada işlemediğinin altını çizen Altuntaş, bu durumun sürecin ruhuna aykırı olduğunu vurgulayarak, “Bir kişi hükümlüyse, avukatları mesai saatlerinde dilediği zaman görüşebilir. Kanun böyle diyor; ama İmralı’da buna izin verilmiyor. Bu, musluğu aç-kapa meselesi gibidir, açınca görüş oluyor, kapatınca olmuyor. Oysa devletin de Bahçeli’nin de Öcalan’ı muhatap gördüğü ortada. İki yüz yıllık bir sorunun muhatabının İnfaz Kanunu’ndaki haklardan bile mahrum bırakılması sürecin doğasına aykırıdır. Bu işler ciddiyet gerektirir; ‘koster bozuk, hava dalgalı’ gibi bahanelerle sürdürülemez. Toplumun güveni için tarafları bağlayan, kuralların net biçimde ortaya konulması ve herkesin buna uyması gerekir” şeklinde konuştu. 

 

ÇÖZÜM İÇİN SON ŞANS

 

Devletin en temel görevinin hakları güvence altına almak olduğunu kaydeden Altuntaş, “umut hakkı”nın tanınmamasının sürece güvensizliği besleyeceğini dile getirerek, şunları söyledi: “Devletin görevi bu hakkı sağlamaktır; ama bizde mekanizma tersine işliyor. Böylesi devasa bir sorun çözülüyorken güvenceler mutlaka tesis edilmelidir. Aksi halde siyasal iktidar istemediği sonuçlar doğduğunda musluğu kapatır gibi süreci kesebilir ve bu da sonuçsuzluk üretir. Ben bu dönemi toplum ve devlet açısından çözüm için son şans olarak görüyorum. Eğer bu fırsat değerlendirilmezse herkes büyük bir tehlike ile karşılaşır, huzur kalmaz. Onun için tarafların mutabık kaldığı kuralların derhal konulması gerekir.”

 

MA / Abdülkadir Ayten

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version