Serbest Görüş Haber Merkezi
Çocukların evlendirilmesini meşru gören söylemleriyle tepki çeken Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nureddin Yıldız‘ın Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü’nün davetlisi olarak okulda konferans vermesine karşı mayıs ayında yapılan protestoları takip ederken gözaltına alınan ve tutuksuz yargılanan Serbest Görüş muhabiri Can Öztürk, yargılandığı davada bugün ilk kez hâkim karşısına çıktı. Öztürk, savunmasında eylem alanında haber takibi yapmak için bulunduğunu, slogan atmadığını, basın kartını göstermesine rağmen polisin ablukadan çıkmasına izin vermediğini aktardı. Bir sonraki duruşma, 12 Ocak 2026’da görülecek.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Nurettin Yıldız protestolarını gazeteci olarak takip ettiği sırada gözaltına alınan Serbest Görüş muhabiri Can Öztürk ve protestocu 14 öğrenci hakkında, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamalarıyla açılan davanın ilk duruşması İstanbul 69. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Can Öztürk’ün savunmanlığını üstlenen MLSA avukatlarından Hazal Sümeli, savunmalara geçilmeden önce Can Öztürk’ün alanda protestocu olarak değil gazeteci olarak bulunduğunu belirterek dosyasının ayrılmasını istedi. Hâkim, talebi reddetti.
Öztürk, savunmasında eylemden sosyal medya duyuruları sonrası haberdar olduğunu belirterek “Sadece yayın yapıyordum, görüntü alıyordum” dedi. Öztürk, hâkimin sorusu üzerine slogan atmadığımı belirterek, “Meslek etiğim gereği slogan atmam gibi bir durum asla söz konusu olamaz” dedi.
“Eylemi takip etmek üzere Boğaziçi’ne gittim”
Öztürk, savunmasında şunları söyledi:
“Gerek sahada gerekse bu adliyenin koridorlarında mesai yapan bir gazeteciyim. İstanbul’daki adliyelerin duruşma salonlarına girip çıkarım. Ayrıca kurumum Serbest Görüş tarafından da gerekirse protestoları izlemek üzere sahada da görevlendirilebiliyorum.
O gün de aynen bu şekilde Boğaziçi Üniversitesi’nin Kuzey Kampüsü’ne gittim ve oradan anlık olarak yazdığım haberi mesai arkadaşlarıma aktarmaya başladım. Haberde ve sosyal medyada aktardığım bilgiler ve videolar anlık paylaşıldı.
“Polislerin sıkıştırmasıyla öğrencilerle birlikte ablukada kaldım”
Sonra okula çevik kuvvetin girmesiyle ve öğrencilerin polis tarafından alanda sıkıştırılmaya başlanmasıyla öğrencilerin arasında kaldım. Polislerin ittirmesiyle bazı öğrenciler bacaklarım ve kollarımın üzerine yığıldı. Aldığım darp raporlarında da göreceğiniz üzere vücudumda ezikler oluştu. Kalabalığın içerisinden çıkıp daha geniş bir alandan çekim yapmak üzere geriye çekildim. Yeniden polislerin ittirmesiyle kalabalığın içerisine sokuldum. Aynı şekilde haberi buradan da aktarmaya devam ettim.
Abluka içinde kaldığım sırada üzerimde hem kurum kartımı hem de 140’tan fazla ülkede geçerli olan uluslararası basın kartımı taşıyordum. 3 farklı amire basın kartımı göstermeme rağmen ablukadan çıkmama izin verilmedi. Üzerine bazı polis memurları tarafından boğazım sıkıldı, basın kartım kırıldı, videoları paylaşamamam için beni bırakmayacaklarını söylediler.
“8 saat ters kelepçeyle bekletildim”
Gözaltında tanıştığım buradaki arkadaşlar ile 8 saatten uzun süre ters kelepçeli bekletildik. Tuvalete bile yalvararak gitmemize izin verildiği durumlar oldu. Genetik karaciğer rahatsızlığımın olduğunu belirtmeme rağmen uzun bir süre yemek verilmedi.
Astım hastası olan başka bir arkadaşa ilacını verdiler ancak ellerini çözmediler. İlacı kullanmak için iki elini kullanması gereken bu kişi saatlerce bu nedenle ilacından uzak kaldı.
12 saatlik gözaltı sürecimizin ardından emniyette ifadelerimiz alındı ve orada bile ifade tutanağına benim ancak gazetecilik yaptığım fotoğrafımı koyabildiklerini fark ettim. Emniyette basın kartlarımın kopyalarını sunmamıza rağmen savcılık beni mevcutlu olarak adliyeye sevk etti. Sevk işlemleri sırasında azılı suçlularmış gibi ters kelepçeli bir şekilde kollarımızda polislerle araçlara bindirildik. Bu anlar kayıt altına alındı. Hastane kontrolümüzün ardından da Çağlayan’da nezarete koyulduk.
“Cumhurbaşkanlığı’nın basın kartına sahibim”
Serbest bırakılmamdan günümüze yaklaşık 5 aylık süre içerisinde belki yüzlerce haber yazdım. Bu süre içerisinde İletişim Başkanlığı’na yaptığım turkuaz basın kartı başvurum kabul edildi. Artık Cumhurbaşkanlığı’nın verdiği basın kartına da sahibim.
Benim burada sanık kürsüsünde yargılanmam değil, gazeteci arkadaşlarımla bu davayı takip etmem gerekiyordu. Üniversite kampüsünde yaşananlarda işimi yapmamın engellenmesi bir yana anlık olarak bu yargılama süreci de beni mağdur duruma düşürmekte. Bu nedenle beraatimi talep ediyorum.”
“Protestoya katılması değil, haber takibi söz konusu”
Avukatı Sümeli de Can Öztürk’ün alanda gazetecilik faaliyeti için bulunduğunu belirterek beraatini talep etti:
“Bizim müvekkilimiz gazetecidir ve kurumu tarafından eylemi takip etmek üzere görevlendirilmiştir, görevlendirme yazısı da mevcuttur.
Dosyaya konulan tek görüntüsünde de, görüntü çektiği görülüyor. Protestoya katılması gibi bir durum söz konusu değil, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla haber takibi yapmak söz konusu. Anayasa’da da belirtildiği gibi, herkesin önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu savunmakla birlikte; müvekkilimin alanda protesto yapmak amacıyla değil, gazeteci olarak bulunduğunu vurgulamak istiyorum. Müvekkilimin beraatini talep ediyorum.”
Polisler hakkında suç duyurusunda bulunulmayacak
Yargılanan öğrencilerin polislerin eylem sırasında ve sonrasında kendilerine orantısız güç uyguladıklarını iddia etmeleri üzerine avukatlar, suç duyurusunda bulunulmasını talep etti. Mahkeme, polisler hakkında suç duyurusunda bulunulması taleplerini reddetti.
Bir sonraki duruşma 12 Ocak 2026’da görülecek.