Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Baroların sonuç bildirgesi: Kalıcı çözüm hukukun üstünlüğünü esas almaktan geçer


AMED – Yaptıkları toplantının sonuç bildirgesini açıklayan 16 baro, “Son dönemde yaşanan gelişmeler; hukukun siyasal müdahalelere kapalı, öngörülebilir ve eşit uygulanabilir bir sistem olarak işletilmesinin aciliyetini bir kez daha ortaya koymuştur” denildi. 

Kürdistan’daki 16 baro, 4 Ekim’de Dêrsim Barosu’nda toplantı gerçekleştirdi. Baro başkanlarının katılımıyla gerçekleşen toplantının sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede avukatların, adaletin kurucu unsuru olarak görev yaparken, şiddet ve baskı ile karşılaştığına dikkat çekilerek, duruşma salonlarında dahi güvenli çalışma koşullarının sağlanmadığı belirtildi. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin (AAÜT) ve zorunlu müdafilik ücretlerinin yetersizliğinin, tarafı kamu kurumu olan dava ve işlerde vekâlet ücretlerinin ödenmesinin önündeki fiili ve yasal engellerin, mesleği sürdürülemez hale getirdiği kaydedildi. 

 

“Avukatlık faaliyetlerinin yargılama konusu haline getirilmesi, avukatların davanın tarafı görülerek hedef gösterilmesi, savunma hakkı ve adalet faaliyeti açısından ciddi sorunlar oluşturmaktadır” denilen bildirgede, savunmanın güçlendirilmesinin, avukatların mesleki ve ekonomik güvencelerinin sağlanmasının, hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez gereği olduğu vurgulandı.

 

‘TOPLUMSAL İNANÇ ZAYIFLAMAKTA’

 

Kürt sorunu ile ilgili yürütülen sürecin dikkatle takip edildiğinin belirtildiği bildirgede, “Ağır insan hakları ihlallerine ve istikrarsızlığa sebebiyet veren meselenin çözümü yaşamsal önemdedir. Toplumsal barışın ve demokratik geleceğin temeli, eşit yurttaşlık ve adaletin sağlanmasıdır. Güvenlik merkezli politikalardan uzaklaşılması, çözüm sürecine katkı sunan önemli bir unsur olacaktır. PKK’nin silah bırakması ve kendisini fesih kararının ardından hukuki adımların atılması konusundaki beklentiye karşın Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakçı uygulamaların sürmesi sürece dair toplumsal inancı zayıflatmaktadır. İdari ve yargısal pratiklerin sürecin ruhuna aykırı biçimde sürdürülmesi ise demokratik çözüm ve kalıcı barış umutlarını gölgelemektedir. Kalıcı çözüm; hukukun üstünlüğünü esas alan, demokratik siyaseti ve temel hakları güvence altına alan düzenlemelerin ivedilikle hayata geçirilmesiyle mümkündür” ifadelerine yer verildi. 

 

‘SİYASİ SAİKLERLE’ TUTUKLANAN POLİTİKACILAR 

 

Bildirgede ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 18 Eylül 2019 tarihli ve Büyük Daire tarafından kesinleştirilen karar uyarınca, Selahattin Demirtaş’ın ve kendisi ile benzer durumda bulunan politikacıların tutukluluklarının siyasi saiklerle sürdürüldüğünün tespit edildiği belirtildi. Bildirgenin devamında, “AİHM, 8 Temmuz 2025 tarihli kararıyla bir kez daha Selahattin Demirtaş açısından hak ihlalinin tespitiyle tahliye edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Söz konusu son karar, önceki ihlaller gözetilerek AİHM Büyük Daireye taşınmamalıdır. Benzer nitelikte yargısal süreçlere maruz kalan Osman Kavala ve tüm aktörlerin özgürlüklerinden yoksun bırakılmasına son verilmesi, hukuk devleti ilkesinin gereğidir” denildi. 

 

SUMUD GEMİSİ

 

Gazze’ye insani yardım amacıyla yola çıkan “Sumud” gemisine ilişkin gelişmelere de yer verilen sonuç bildirgesinde, “Uluslararası deniz hukuku ve insancıl hukuk açısından bu durum tarafımızca yakından izlenmektedir. Sivillere ve insani yardım misyonlarına yönelik olası engellemeler veya müdahaleler, Cenevre Sözleşmeleri ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında açık bir ihlali teşkil etmektedir. İnsani yardıma erişimin engellenmemesi, sivillerin korunması ve uluslararası toplumun ortak yükümlülüklerini yerine getirmesi çağrısında bulunuyoruz” ifadelerine yer verildi. 

 

AĞIR HASTA TUTSAKLAR

 

Ceza infaz kurumlarında ağır hasta hükümlü ve tutukluların sağlık hakkına erişimde yaşanan ihlallerin Anayasa’nın 17. maddesi ve AİHS’nin 3. maddesi kapsamında işkence ve kötü muamele yasağının ihlali niteliğinde olduğunun belirtildiği kararda, şunlara yer verildi: “Hasta tutuklu ve hükümlülerin tedaviye erişimi, infaz ertelemesi ve tahliye süreçlerinde bağımsız sağlık raporlarının esas alınması, devletin yaşam hakkı ve insan onurunu koruma yükümlülüğünün bir gereğidir.

 

UMUT HAKKI

 

Bununla birlikte, mahkûmiyet süresinin fiilen ömür boyuna dönüşmesine yol açan uygulamalar, AİHM’nin Vinter/Birleşik Krallık ve Kaytan/Türkiye kararlarında da açıkça vurgulandığı üzere, ‘yaşama ve özgürlüğe yeniden kavuşma umudunu tamamen ortadan kaldıran infaz biçimleri’ olarak insan onuruna aykırıdır. Bu nedenle, umut hakkının yani her hükümlünün belirli bir süre sonra topluma yeniden katılma olasılığının korunması, İnfaz Kanunu’nda ivedi yasal düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılmaktadır.

 

İDARE VE GÖZLEM KURULU KARARLARI

 

İdari gözlem kararları gibi keyfi ve hukuki temeli tartışmalı uygulamalar, özellikle hasta tutuklular ve siyasal davalara konu olan kişiler açısından özgürlük ve güvenlik hakkını ciddi biçimde ihlal etmektedir. Hukuk devleti ilkesi gereği, idari gözlem kararları da yasaya, hukuka ve uluslararası yükümlülüklere uygun şekilde uygulanmalı, keyfi kararlarla özgürlüklerin kısıtlanmasına son verilmelidir.

 

YARGININ SİYASALLAŞMASI

 

Yargı organlarının siyasal iktidardan bağımsız hareket etmesi hukuk devletinin asli unsurudur. Son dönemde yaşanan gelişmeler; hukukun siyasal müdahalelere kapalı, öngörülebilir ve eşit uygulanabilir bir sistem olarak işletilmesinin aciliyetini bir kez daha ortaya koymuştur. Muhalefet temsilcilerine, gazetecilere, sanatçılara ve insan hakları savunucularına yönelik artan soruşturmalar ve cezalandırma süreçleri; Anayasa’nın 138. maddesi ile güvence altına alınan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine gölge düşürmektedir.”

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version