Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Saadet Yüksel’in Türkiye ile ilgili davalarda yazdığı muhalif görüşler, uluslararası bir hukuk makalesine konu oldu. Fransız hukuk profesörü Thomas Hochmann, European Human Rights Law Review dergisinde yayımlanan “Yargıç Yüksel’in Yolu: Kötü Niyetli Rejimler ve İkincillik İlkesinin Tehlikeleri” başlıklı makalesinde, Yüksel’in 33 davadaki muhalefet şerhlerini inceleyerek bunların insan hakları denetimini zayıflattığını savundu.
Makale, AİHM’in son yıllarda benimsediği “ikincillik” veya “tamamlayıcılık” ilkesinin, otoriter rejimler tarafından kötüye kullanıldığına dikkat çekiyor. Bu ilke, ulusal mahkemelerin kararlarına öncelik tanıyor ve AİHM’in sadece bu kararların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) uygunluğunu denetlemesini öngörüyor. Hochmann’a göre, Türkiye gibi otoriter eğilim gösteren ülkelerde bu yaklaşım, insan hakları ihlallerinin üzerini örten bir ‘hukuki kılıf’a dönüşüyor.
Yüksel’in görüşleri, özellikle basın özgürlüğü ve muhaliflere yönelik davalarda tartışma yarattı. Yalçınkaya v. Türkiye davasında, ByLock kullandığı gerekçesiyle cezalandırılan binlerce kişinin yargılanmasını savunan Yüksel, ‘ulusal takdir hakkı’nı öne çıkardı. Mehmet Altan davasında haksız gözaltıyı meşrulaştıran bir muhalefet şerhi yazdı; Kavala davasında ise uzun tutukluluğun ‘yerel yargı kararı’ çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini savundu. Hochmann, bu örneklerin tamamlayıcılık ilkesini ‘otoriter bir kalkan’a dönüştürdüğünü belirtiyor.
Makalede, AİHM’in ‘usule dayalı denetim’ anlayışının, hukukun kötüye kullanıldığı ülkelerde etkisiz kaldığı vurgulanıyor. Hochmann, AİHS’nin 18. maddesi (hakların kötüye kullanılması yasağı) çerçevesinde, bu tür durumların daha sık ihlal olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Yazar, ‘hukuki formalitelerle sürdürülen baskının’ Avrupa’da yeni bir eğilim haline geldiğine dikkat çekiyor.
Hochmann’a göre, Yüksel’in görüşleri yalnızca Türkiye’nin değil, Mahkeme’nin meşruiyetinin de zarar görmesine yol açıyor. “AİHM’in iş yükünü azaltma ve devletlere daha fazla alan tanıma çabası, kötü niyetli rejimlerce manipüle ediliyor” diyor. Makale, AİHM’nin farklı ülkelere farklı standartlar uyguladığı yönündeki eleştirileri hatırlatarak, ‘iyi niyetli’ ve ‘kötü niyetli’ devletler arasında ayrım yapılması gerektiğini savunuyor.
Spano döneminde başlayan ‘ikincillik çağı’, ulusal yargıya güven esasına dayanıyor. Ancak makaleye göre, Türkiye gibi hukuk devleti ilkelerini aşındıran rejimler bu güveni istismar ediyor. Hochmann, AİHM’nin biçimsel gerekçeleri değil, kararların özünü denetlemeye devam etmesi gerektiğini vurguluyor.
2019’da Mahkeme’ye seçilen Saadet Yüksel, Türkiye’ye ilişkin dosyalarda sık sık farklı görüş yazdı. Makale, bu tutumun otoriter rejimlerden gelen yargıçlara ‘örnek oluşturabileceği’ uyarısında bulunuyor. Hochmann ayrıca, 2020’de dönemin AİHM Başkanı Robert Spano’nun Türkiye ziyareti sırasında hükümete yakın isimlerle verdiği görüntüleri ‘yargısal diplomaside hatalı bir örnek’ olarak değerlendiriyor.
Sonuç olarak makale, Yüksel’in şerhlerinin AİHM’nin denetim gücünü zayıflattığını, Türkiye’nin insan hakları sicilini daha da kötüleştirdiğini savunuyor. “İkincillik ilkesi, hukuk devletine bağlı rejimler için bir güven mekanizması olabilir; ancak kötü niyetli yönetimlerde bu ilke, hak ihlallerini görünmez kılmanın aracı haline geliyor” ifadeleriyle son buluyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

