İktidar, 12 yıl zorunlu eğitimi kısaltmak isterken TEDMEM tarafından hazırlanan rapora göre bazı ülkelerde bu süre 15 yıla kadar çıkabiliyor. 10 ülkeyi analiz eden TEDMEM raporunda asıl meselenin nitelik olduğu vurgulandı.
TÜRK Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu TEDMEM, 12 yıllık zorunlu eğitimle ilgili ‘Ortaöğretimi Yeniden Düşünmek’ başlıklı bir rapor yayımladı.
Zorunlu eğitim süresi artış göstermiş
Raporda, “Karşılaştırmalı analizlere göre, 1980’lerden itibaren dünya genelinde zorunlu eğitim süresi artış eğilimi göstermiştir. Fransa, Romanya ve Meksika 13-15 yıl ile en uzun zorunlu eğitim süresine sahip ülkeler arasındadır. Türkiye 12 yıllık zorunlu eğitim süresiyle Avrupa’daki örneklerle benzerlik göstermektedir. Fransa zorunlu eğitimi 5 yıl, Avusturya ve Türkiye 4 yıl; Finlandiya, Portekiz ve Romanya ise 3 yıl uzatmıştır. İngiltere’de de 11 yıllık zorunlu eğitim süresi 13 yıla çıkarılmıştır. TEDMEM raporunda, dünya genelinde eğitimin süresini kısaltma yönünde bir eğilim olmadığı, aksine ülkelerin zorunlu eğitimden ayrılma yaşını yükselterek, okullaşmayı artırmayı ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranını azaltmayı hedeflediği vurgulanmıştır” denildi.
Hollanda örneği: NEET oranı yüzde 8’in altında
Raporda, “Türkiye ile karşılaştırmalı olarak 10 ülke incelenmiştir. Bu analiz, ülkelerin sadece eğitimin süresini değil içeriğini de yeniden yapılandırdığını göstermektedir. Finlandiya zorunlu eğitimi 18 yaşına kadar uzatarak, erken okul terki oranını yüzde 6’ya indirmiş; çıraklık eğitimine başlama yaşını 15’e kadar indirerek genç işsizliği oranını yüzde 7’nin altına düşürmüştür. Almanya’da ikili mesleki eğitim sistemi sayesinde 18–24 yaş grubundaki gençlerin yüzde 88’i istihdamda veya eğitimdedir. Bu oran AB ortalamasının 10 puan üzerindedir. Danimarka mesleki eğitimde ‘işyeri-temelli öğrenme’ modelini güçlendirerek genç işsizliği yüzde 5 düzeyine indirmiştir. Romanya, okul öncesini 4 yaşa çekip zorunlu eğitimi 18 yaşa uzatmış; bu sayede hem erken çocukluk katılım oranını yüzde 96’ya hem de lise tamamlama oranını yüzde 83’e çıkarmıştır. Polonya’da ortaöğretim reformu sonrası istihdam oranı yüzde 75’e yükselirken, yükseköğretime geçiş oranı da artış göstermiştir. Fransa ve Hollanda, zorunlu eğitimi 18 yaşa uzatıp gençlere mesleki rotasyon programları sunarak ‘ne eğitimde ne istihdamda olan genç’ (NEET) oranını yüzde 8’in altına çekmiştir” ifadelerine yer verildi.
Raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Zorunlu okul öncesi eğitim dünya genelinde yaygınlaşırken, Türkiye’de bu alanda yasal zorunluluk olmadığı vurgulanmıştır. 3-5 yaş arası okul öncesi okullaşma oranları açısından Avrupa ülkeleri arasında Türkiye’nin son sıralarda yer aldığı belirtilmiştir. Zorunlu eğitime başlama ve bitirme yaşının pedagojik verilerle yeniden ele alınması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Raporda zorunlu eğitimin süresini kısaltma yönündeki bazı görüşlerin pedagojik temelden yoksun olduğu belirtilmiştir. Mesleğe geç başlama, evliliğe geç kalma ve disiplinsizlik gibi gerekçelerin bilimsel dayanak taşımadığı, çocukların gelişimsel süreçlerini gözetmeyen ve toplumsal önyargılara dayanan argümanlar olduğu vurgulanmıştır. Bu tür söylemlerin eğitimi ideolojik bir tartışma alanına dönüştürdüğünün ve çocukların yüksek yararını gölgelediğinin altı çizilmiştir.
“Süre ve biçim değil, nitelik ve anlam tartışılmalı”
Eğitime erişim bir haktır, nitelik bu hakkın içini doldurur. Hiçbir öğrenci erişim hakkından mahrum bırakılmadan, nitelik inşa etmek esas olmalıdır. Süre ve biçim değil, nitelik ve anlam tartışılmalıdır. Önemli olan eğitim süresi değil, bu sürede kazandırılan beceri, değer ve yeterliklerdir. Eğitim sistemi sınavlara değil, yaşama hazırlamalıdır. Okullar, düşünme, üretme ve toplumsal katılım becerilerini güçlendiren kurumlar olmalıdır. Eğitim toplumsal adaletin ve fırsat eşitliğinin aracıdır. Hiçbir politika dezavantajlı öğrencileri daha da dezavantajlı hale getirmemelidir. Eğitim sistemi bütünlük içinde değerlendirilmelidir. Ortaöğretim düzenlemeleri, okul öncesinden yükseköğretime kadar pedagojik süreklilik içinde tasarlanmalıdır. Kararlar bilimsel kanıt ve çocuk gelişimi verilerine dayanmalıdır. Eğitim politikaları kısa vadeli ekonomik ya da ideolojik yaklaşımlardan bağımsız olmalıdır. Öğrenciler sistemin sorunu değil, öznesidir. Disiplinsizlik değil okul aidiyeti, dışlama değil kapsayıcılık esastır. Çocuğun yüksek yararı nihai ölçüt olmalıdır. Her düzenleme bireysel gelişim, güvenlik ve refahı gözetmeli, merkezinde çocuk olmalıdır.”
Raporda, “Eğitimde öncelik sürenin değil, anlamın tartışılması olmalıdır. Her çocuk sosyoekonomik koşulları ne olursa olsun, nitelikli bir öğrenme hakkına sahiptir. Eğitimin süresi bu hakkın aracıdır, ancak nitelik sağlanmadıkça, süre tartışması anlamını yitirir” denildi. (DHA)