Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Suriye’de hesaplar karıştı; Türkiye ve Kürtler yol ayrımında!

Ahmet Kemal Genç


AHMET KEMAL GENÇ | HABER İNCELEME

Bugün yaşanan krizler artık sadece cephelerdeki çatışmalarla sınırlı değil; enerji yollarından ticarete, kimlik tartışmalarından diplomasiye kadar her alanda sürüyor. Bu yüzden Suriye, Filistin, Kürtlerin durumu ve Ukrayna gibi meseleler artık sadece bölgesel sorun değil, küresel güçlerin hesaplaştığı alanlar haline geldi.

Dünya yeni bir döneme girerken, Türkler ve Kürtler de kendi tarihsel rollerini yeniden belirlemeye çalışıyor. Ancak Türkiye, bu süreci tıpkı geçmişte olduğu gibi hamasi söylemler ve oldu-bittiler üzerine kurmak istiyor. Oysa bu kez şartlar farklı: Kürtler haklarını hamasete devletin insafına baglama niyetinde değil. Batı Ankara’nın tek taraflı adımlarına onay vermiyor. Bu durum, eski yöntemlerle sonuç almanın artık mümkün olmadığını gösteriyor.

Türkiye’de iç cepheyi çökertme hamleleri

CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyım atanması, İmamoğlu’na yönelik hamlelerle başlayan sürecin yeni bir evresi. Erdoğan, muhalefeti denetim altına alırken devlet mekanizmalarını da kendi rejimini ayakta tutmak için kullanıyor. Bu durumun Bahçeli cephesinde rahatsızlığa sebep olduğu biliniyor. Sürecin iyi yönetilememesi halinde CHP–MHP–DEM Parti eksenli bir koalisyon ihtimali bile konuşuluyor. Ancak Erdoğan’ın siyaseti sabote etme ve toplumsal algıyı yönlendirme kapasitesinin hâlâ güçlü olduğu unutulmamalı.

Yaşanan siyasi çalkantılar, tıpkı geçmişte olduğu gibi büyük umutlarla başlayan barış sürecini derinden sarsıyor. En küçük bir hak talebi ya da farklı bir görüş hemen sert tehditlerle bastırılıyor. Topluma ise “Silahlar bırakıldı, PKK bitti, barış çok yakın!” mesajı veriliyor. Oysa son günlerde devletin en üst düzey yöneticilerinin açıklamaları, işlerin yolunda gitmediğini ve ciddi bir krizin yaklaşmakta olduğunu gösteriyor.

Erdoğan, “Kılıç kınından çıkarsa kaleme ve kelama yer kalmaz!” diyerek diplomatik zeminin korunmasına özen gösterirken, aksi durumda operasyon seçeneklerinin masaya gelebileceğini açıkça hissettirdi.

Bahçeli ise daha net bir çizgi çizdi: “SDG/YPG, Suriye yönetimi ile 10 Mart 2025’te imzalanan mutabakata uymazsa, Ankara ile Şam’ın ortak iradesiyle askeri müdahalenin kaçınılmaz hale geleceği” tehdidini dile getirdi.

MSB: SDG bizim için güvenlik tehdidi

MSB, SDG’nin silahsızlanma ve Suriye’ye entegrasyon adımlarını atmadığı sürece Türkiye için tehdit oluşturacağını, sürecin sabote edilmesine izin vermeyeceklerini açıkladı.

Tüm bu söylemler, sürecin ne kadar kırılgan bir zeminde ilerlediğini gösteriyor. ‘Bilge lider’ sıfatı yakıştırılan Bahçeli bile bir anda savaş çağrısı yapmaya başladı!

Peki, ne oldu da “Kürtlerle yüzyılın barış ve kardeşlik projesi” bir anda savaş naralarına dönüştü? Kürtlerle Türklerin ortak devlet ve gelecek projesinin önünde aşılması zor engeller mi var yoksa Türkiye, Amerika ve İsrail’den istediğini alamadı mı?

Bu soruların cevabını zaman gösterecek.

Uluslararası dengeler ve Erdoğan’ın Çin ziyareti

Erdoğan’ın Çin ziyareti, Ankara’nın ABD ile gerilimli seyrini dengelemek için Şanghay hattına yakınlaşma çabası olarak okunuyor. Tam da bu ziyaretin ardından Bahçeli’nin Kürtlere yönelik sert tehditlerde bulunması, yalnızca iç politikaya dönük bir söylem değil; aynı zamanda Türkiye’nin Washington’a karşı Moskova-Pekin eksenine yanaşma niyetinin de işareti olabilir.

Bahçeli’nin son olarak yaptığı “İmralı mı, İsrail mi?” çıkışı, bu stratejik dönüşümün en çıplak ifadesi. Türkiye’nin Kürtler ve Suriye ile ilgili istediğini alamazsa ABD-İsrail eksenine karşı Doğu bloğuna yaslanma refleksi olarak yorumlanıyor.

Türkiye İsrail-ABD gerilimi

ABD’nin CENTCOM üzerinden Kürtlere desteği, Türkiye’nin Kürtler yapacağı operasyonlarını şimdilik durduruyor. Öte yandan İsrail’in Suriye’de Dürziler ve Kürtlere yakınlaşması, Ankara için ciddi bir risk. Bu durum Türkiye’nin Suriye’deki etkisi büyük ölçüde azaltabilir.

Bu tablo, Türkiye’nin Kürtlerle demokratik bir ortaklık ve Suriye’de adem-i merkeziyetçi bir yapıya destek verilmesi gerektiğini gösteriyor; ama Türkiye’nin Kürtlerin HTŞ ye şartsız teslim olma dayatması süreci çıkmaza sürüklüyor.

Suriye’de geriye dönüş mümkün mü?

Kürtler, Suriye’de 2011 öncesine yani Esad dönemine dönüşü kesin bir dille reddediyor. O dönemde Kürtlerin ‘vatandaşlık’ hakları bile yoktu! Mazlum Abdi’nin de vurguladığı gibi, onların tek talebi “ademi merkeziyetçi, demokratik ve çoğulcu” bir Suriye.

Rojava bugün fiilen bir devlet görünümü sergiliyor; kendi kurumları, meclisleri ve güvenlik yapılarıyla Suriye’de işleyen tek yönetim alanı. Uluslararası tanınma eksikliği devam etse de sahadaki gerçeklik artık kabul edilmiş durumda.

Benzer bir şekilde, Dürziler özerkliği aşarak bağımsızlık taleplerini dile getirmeye başladı. Aleviler ise federasyon etrafında haklarını savunuyor ve son seçimleri protesto ederek tepkilerini gösterdiler.

Tüm bu gelişmeler, Suriye’deki farklı toplulukların artık merkezi otoriteye bağımlı olmadan kendi siyasi geleceklerini şekillendirme arayışında olduklarını gösteriyor.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version