MAHMUT AKPINAR | YORUM
Siyaset, bir ülkede tıkanıklıkları açma, problemleri çözme yoludur. Demokrasilerde çözüm önerilerini, projeleri siyasi partiler geliştirir. İktidar partisi yönetim yetki ve sorumluluğunu üzerinde taşırken, muhalefet partileri iktidarı denetler, eleştirir, alternatif çözümler önerir. Programların, önerilerin kabul görmesi halinde muhalefet partileri iktidar adayı haline gelir. Demokrasilerde iktidarlar yarışmaya dayalı, adil, güvenilir seçimlerle değişir.
Ne var ki Türkiye’de siyaset kurumu tıkandı; çözüm ve alternatif üretemez hale geldi. Bunun birincil sebebi 15 Temmuz sonrası kurulan, her alanı kontrol eden ‘ ‘tek adam’ rejimidir. Zira özerk ve bağımsız olması gereken yargıdan YSK’ya, denetleyici ve düzenleyici kurullara kadar her güç ve kurum Erdoğan’ın denetiminde. “Partili Cumhurbaşkanlığı” denilen ucube ve antidemokratik sistemle bir kişi her alanı kontrol ediyor. Partisi ve şahsı için devletin tüm imkanlarını adaletsizce kullanıyor. Dolayısıyla uzunca süredir ülkede rekabete açık, adil seçim imkanı kalmadı.
Siyaset kurumunu tıkayan ve işlemez hale getiren diğer unsur ise muhalefet partilerinin, özellikle de ana muhalefet partisi CHP’nin çıkış yolları bulamaması, bunun için samimi ve yeterli çaba göstermemesidir. Adında halk olan CHP pek çok konuda halkın değil devletin, toplumun değil iktidarın yanında yer alarak rejimi pekiştirdi, Erdoğan’ın memnun kalacağı muhalefet sergiledi.
Siyasette yaşanan tıkanmanın ve ülkedeki çöküşün sebeplerinden bir diğeri, sosyal muhalefet yapması gereken gazetecilerden, akademisyenlerden, kanaat önderlerinden, din adamlarından oluşan aydın zümrenin yeterince cesur ve ilkeli davran(a)mamasıdır.
Bütün bu unsurlar, olumsuzluklar Erdoğanın demokratik yollarla gönderilebileceğine dair ümitleri yok ediyor. Ümitsizlik demokrasi dışı yollardan medet ummaya neden olabiliyor. Son dönemde darbe söylemlerinin gündeme gelmesi doğal mı, bazı karanlık çabaların sonucu mu bilemiyoruz.
Ancak bu durumda karşımıza bir kaç soru çıkıyor.
- Darbeyi meşrulaştıracak sosyolojik zemin var mı?
- Darbe yapabilecek güç veya güçler var mı?
Toplum ‘tek adam’ rejminin baskısından bunalmış durumda. Kimilerine göre darbeyi meşrulaştıracak sosyolojik zemin var, zira toplumun yüzde 70’i demokrasinin, bağımsız hukukun, bağımsız medyanın yok edildiğini düşünüyor. Demokratik rekabet imkanı kalmadığı için Erdoğan’ın seçimle gönderilebileceği ihtimalini düşük görüyorlar. Halkın önemli kısmı demokratik çözümlerden ümidini yitirmiş durumda. Zira Erdoğan mevcut anayasal düzeni bozdu.
Anayasa ve yasaları sistematik ihlal ederek TBMM’yi etkisizleştirdi, kuvvetler ayrılığını bitirdi. AYM, AİHM, BM kararlarını dikkate almadı, toplumda ciddi bir yarılmaya ve ayrışmaya sebep oldu, devleti mafyatik suç örgütüne dönüştürdü. İktidarı demokratik yollarla ve seçimle değiştirme imkanı bırakılmadığı için bazıları iktidarın zorla değiştirilmesini meşru görebiliyor.
İkinci soruya belirgin bir cevap yok. Zira, Erdoğan’a “darbe” yapabilecek, onu iktidardan zorla indirebilecek bir güç yok. 15 Temmuz’dan sonra teamüllerini yıkarak, siyasi atamalar yaparak TSK’yı etkisizleştirdi. Kurmay kadroları yüzde 80’lere varan oranda tasfiye etti, onların yerine şahsına sadık liyakatsız, niteliksiz kadrolar getirdi.
Kemalist askerlerin böyle bir niyet ve potansiyele sahip oldukları düşünülebilir. Ancak Erdoğan, Ergenekoncularla 2014 yılında Cemaat’i tasfiye etmek ve yeni bir rejim kurmak için uzlaştı. Ergenekoncular 10 yılı aşkın süredir iktidarın ortağı konumundalar. Ortaklıkları bitse ve darbe yapmak isteseler dahi güçleri ve imkanları olduğu kanaatinde değilim.
Ayrıca darbeler demokrasilerde çözüm olmaz, aksine problemleri derinleştirir, yeni sorunlar üretir. 1980 Darbesi “anarşiyi bitirdiği için” halk tarafından başlarda olumlu karşılanmıştı. Sonraları TSK komuta kademesinin “şartların olgunlaşması” için sağ sol çatışmalarını görmezden geldiği, hatta körüklediği ortaya çıktı.
Halk ve aydınlar uzun erimde darbelerin demokrasiye, ülkeye büyük zararlar verdiğini gördü. Bu nedenle Kenan Evren ve darbeciler yıllar sonra yargılandı. Her bir darbe, zorla değiştirme, demokratik süreçleri kesintiye uğratma yanında yeni sorunlar üretir, mevcut sorunları derinleştirir. O nedenle şartlar oluşsa, darbe yapabilecek güçler olsa dahi darbe arayışı bir çözüm değildir.
O halde bu tıkanıklık, çözümsüzlük kimler tarafından ve nasıl aşılacak?
Erdoğan her düştüğünde CHP koltuk değneği oldu. Erdoğan siyasi yasaklıydı, Deniz Baykal imdadına yetişti. 2015 seçimlerinde AKP iktidarı kaybetti. Ama hem Baykal hem Bahçeli Erdoğan’a omuz verdiler, 6 aylık kanlı süreç sonunda iktidarı Erdoğan’a tekrar hediye ettiler.
Keza karanlık 15 Temmuz’un Erdoğan’a ‘Allah’ın lütfu’ olması için CHP elinden geleni yaptı. En son Özgür Özel yerel seçimlerde halkın kendilerine verdiği desteği heder etti. Seçmenin Erdoğan’a gösterdiği kırmızı kartı unutturdu.
Herşeye rağmen halk bu CHP’ye bile AKP’den daha çok prim veriyor. İki yıldır tüm anketlerde CHP, 2-3 puan civarında AKP’nin önünde oy alıyor. Çünkü Erdoğan’la ülkenin uçuruma gittiğini artık herkes görüyor. Halk etkisiz muhalefet yapan CHP’yi mecburen çare görüyor. Erdoğan bu nedenle CHP’yi bölerek iktidar alternatifi olmaktan çıkarmak istiyor.
Erdoğan’ın niyetini fark eden Hasan Cemal ve Murat Belge gibi aydınlar imamoğlunun hapse atılmasına, iktidar operasyonlarına karşı, performansı düşük kalsa da mevcut CHP’ye destek oluyorlar. Demokrasinin bütünüyle rafa kaldırlmak istendiğini gören bazı aydınlar, Erdoğan’ın yargı operasyonlarına karşı Özgür Özel’li CHP yanında yer alıyor ve deklerasyonlar yayınlıyorlar.
Erdoğan’ın siyaseti dizayn operasyonlarına karşı çıkmak, itiraz etmek duyarlı her vatandaşın üzerine borçtur. Aydınların ses vermeleri, bazı deklerasyonlar yayınlamaları ümit veriyor. Özgür Özel, operasyonları püskürtebilmek için her kesimiyle halkı ve muhalefeti arkasına almak zorunda. Demokrasiyi korumak için zamanın hızla tükendiği bu dönemde CHP yönetimi sosyal muhalefeti, aydınları ve duyarlı insanları harekete geçirmeli. Tehlikenin fevkalade ciddi olduğunu açık ve net halka anlatmalı. Ama bunun için önce mahalleciliği, ayrıştırıcı dili terk etmeli. Her hukuksuzluğa itiraz edip, her mağdura sahip çıkmalı.
“Tehlikenin farkında mısınız?” cümlesi 28 Şubat’ta laikçi, Kemalist kesimin ürettiği operasyonel bir söylemdi. Halk bu defa tehlikenin farkında ve demokrasinin, hukukun kalıcı şekilde elinden kaydığını görüyor. CHP halkın endişelerini dikkate alarak cesur, net, güven veren, samimi bir muhalefet ortaya koymalı, adaleti herkes için istemeli.
Etnik, kültürel, inançsal farklılıklara saygı gösteren, kapsayıcı bir dil kullanmalı. Ekonomik adaleti, liyakati, fırsat eşitliğini, gençlik ve kadın politikalarını ön plana çıkarmalı. Otoriter yönetimlerin alanı, ancak toplumun farklı kesimlerinin demokratik zeminde birleşip uyumlu mücadele vermesiyle daralır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***