Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ölmenin yaşamaktan evlâ olduğu topraklar; Gazze…

Süheyla Gültekin


SÜHEYLA GÜLTEKİN | YORUM 

Geç de olsa dünya nihayet uyanmaya başladı.

Geçtiğimiz hafta, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere “kerli ferli” devletler, Filistin’i devlet olarak tanıdıklarını açıkladılar. BM Genel Kurulu’na Filistin meselesi damgasını vurdu. Amerikan Başkanı dışında konuşmacı hemen hemen tüm liderler, İsrail rejimine sert eleştiriler yönelttiler.

Ukrayna’nın Yahudi lideri Zelensky bile Filistin’de yaşanan zorlukları Ukrayna’nın yaşadıklarına benzeterek İsrail’i kınadı. BM’de konuşma sırası Netanyahu’ya geldiğinde dinleyiciler, protesto amaçlı olarak salonu boşalttılar. ABD’de kaldığı otelin önünde göstericiler, Netenyahu’yu rahat uyutmamak için “gürültü” eylemi yaptılar. Kolombiya devlet başkanı, Gazze meselesinin diplomasiyle çözülemeyeceğini, katliamı sonlandırmak için Filistin’e destek ordusu kurulması gerektiğini söyledi.

Amerika’dan sonra İsrail’in en büyük destekçilerinden sayılabilecek Almanya’nın bile İsrail’e silah yardımı yapmayı durdurduğu ortaya çıktı. Filistin’i devlet olarak kabul etmeyen İtalya hükümeti, ülkenin hemen her şehrinde sayıları 500 bini bulan göstericiler tarafından, günlük yaşamın durmasına sebep olacak şekilde protesto edildi. Portekiz ve İspanya’nın İsrail eleştirileri gündem oldu.

Bana içlerinde en tuhaf gelense, bunca yıl İsrail istihbaratına ve silahlı kuvvetlerine en çok destek sağlayan şirketlerden biri olan Microsoft’un (yıkılmakta olan sistemin altında kalmak istemediğinden olsa gerek) İsrail ile bazı anlaşmalarını askıya alması oldu.

Geçen hafta yaşanan bir diğer önemli gelişmeyse, dünyanın dört bir yanından yüzlerce gönüllünün, “Sumud” adını verdikleri yardım gemileriyle Gazze ablukasını kırmak üzere Gazze’ye doğru yola çıkmasıydı. Bu yazıda, Gazze Ablukası dediğimiz şeyin tam olarak ne olduğunu ve Filistinlilerin sadece Gazze’de değil, yaşadıkları farklı bölgelerde içinde bulundukları yaşam koşullarını kısaca aktarmaya çalışacağım.

Gazze ablukası, olaya ancak soykırımın hızlandırılmış versiyonu devreye girdikten sonra müdahil olan insanlar tarafından genelde 7 Ekim sonrasında ortaya çıkmış bir şey olarak algılanıyor. Oysa Gazze Ablukası, 2007’den bu yana (yani 18 yıldır) Hamas’ın, üzerine düştüğü duvara bile zarar vermekten aciz soba borusundan hallice patlayıcılarını “roket saldırısı” diye sunan İsrail’in, güya Hamas’ın bu patlayıcılarla silahlanmasını önlemek üzere, Gazze’yi açık hava hapishanesine dönüştürme sistemine verilen isim.

Mısır’ın da sınırlarını kapatıp dolaylı olarak İsrail’e destek olmasıyla 2007’den bu yana, Gazze’ye giren her türlü yiyecek, giyecek, inşaat malzemesi, tıbbi ekipmanlar vs. aklınıza gelebilecek her türlü temel ihtiyacın 365 kilometrekarede yaşayan 2 milyon insana ulaştırılmasına İsrail’in keyfine göre karar veriliyor. Malumunuz, İsrail’in yaptığı bu insanlık dışı eylemlere Hamas’ın sebep olduğu algısı, bazı Filistin destekçilerinin de dahil olduğu pek çok kesim üzerinde oldukça yaygın.

Peki gerçekten öyle mi?

İsrail’in sadece Filistin topraklarını değil, canı istediğinde Hizbullah’ı bahane ederek Lübnan’ı, ara ara Yemen’i, “hiçbir şey” bahane edemeyerek Suriye’yi, Hamas militanlarını bahane ederek ABD müttefiki Katar’ı vurması; uluslararası mecrada gayet normal karşılanabilirken, Filistin topraklarında yüz yıllardır yaşayan insanların topraklarını silahla savunma çabasını “terörizm” olarak adlandırsak bile, Hamas’ın bulunmadığı İsrail topraklarında, Batı Şeria’da, Doğu Kudüs’te yaşayan Filistinlilerin durumu nasıl?

Filistinlilerin 1,9 milyon kadarı, 1948 Nakba (Nakba, Türkçe’ye “büyük felaket” olarak çevirilebilecek Arapça bir kelime olmakla birlikte, 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması için 700 bin Filistinlinin evlerinden sürgün edilmesi ve bir parantez arasına sığdırılamayacak türlü acılar anlamına geliyor) sırasında bugün İsrail toprakları kabul edilen bölgede yaşıyorlardı ve hala da burda yaşamaya devam ediyorlar. Bunların yüzde 92’si İsrail’in köylerinde ikamet ediyorlar.

BM raporlarına göre yaşadıkları bölgelerde alt yapı koşulları oldukça kötü. Elektrik ve su kesintileri sık yaşanıyor. Sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşımları da son derece kısıtlı. Çocukların çoğu, okula gidebilmek için her gün 50 km civarı yol almak zorunda kalıyorlar. “Araplara ölüm” sloganları, ırkçılık, günlük yaşamın bir parçası. İnsanlar sıklıkla terör destekçisi olma gerekçesiyle tutuklanıyorlar.

Buldozerlerin gelip Filistinlilerin yaşadığı evleri hatta köylerinin tamamını toptan yıkması gibi olaylar gayet sıradan. Filistinliler, ülkenin en düşük ücretli işlerinde çalışabiliyorlar ama bu durumda bile işsizlik oranı İsrail ortalamasının çok üzerinde. Yine BM raporlarına göre İsrail gibi zengin bir ülkeden yaşayan Filistinlilerin yüzde 76’sı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Hamas’ın olmadığı ve Gazze ve Batı Şeria’ya görece iyi koşullarda yaşayan Filistinlilerin hali böyle. Peki yine Hamas’ın yerleşik olmadığı Batı Şeria topraklarında günlük yaşam nasıl?

Batı Şeria’da; İsrail’in, Filistin vatandaşlarını gözaltında tutmak amacıyla kurduğu, Çin’de kullanılan ve Batılı ülkelerde kullanımı yasak olan yüz tanıma teknolojilerine sahip gözetim sistemleri bulunuyor. İsrail Gazetesi Haaretz’e göre bu kameralar, El Halil gibi bölgelerde abartılıp, her 5 metrede bir yerleştirilmiş durumda. Bu sistem sayesinde tüm Filistinlilerin hareketleri izleniyor, profilleri veri tabanına kaydediliyor, bir Filistinli kontrol noktasında tarandığında  sistem uyarı veriyor. Kırmızı, tutukla anlamına geliyor mesela.

Bu kameraların yoğunluğu sebebiyle çalışmak için kontrol noktalarından geçmek zorunda kalan Filistinlilerin iş yerlerine ulaşması 2-3 saati buluyor. Batı Şeria’da 500 bine yakın Yahudi yerleşimci de bulunuyor. Yahudi yerleşimcilerin yaralama, ev kundaklama, araç yakma, tarla tahribi gibi eylemlerine polis müdahale etmiyor. Filistinlilerin evlerine yapılan baskınlar, idari suçlama olmadan gözaltına almalar, çatışmalar son derece yaygın. Polis herhangi bir Filistinliyi öldürdüğünde adli bir işleme maruz kalmıyor. Bir nevi yamyam hukuku uygulanıyor da diyebiliriz.

Batı Şeria’da işsizlik oranı yüzde 25, gençlerde bu oran yüzde 40’a varıyor. Tarım önemli bir geçim kaynağı olabilecekken 700 km’lik ayrım duvarı sebebiyle yüzde 20 arazi kaybı ortaya çıkıyor. Yahudi yerleşimcilerin arazilere saldırıları da tarım yapmayı zorlaştırıyor. 2024’te 5 bin zeytin ağacının yahudi yerleşimciler tarafından katledildiği BM tarafından raporlanmış.

Sağlık hizmeti, eğitim hizmeti, altyapı gibi her türlü sistem Yahudi bölgelerinde gayet iyiyken Filistinliler bu imkanları kullanamıyorlar. Yollar bile 2’ye ayrılmış. Yahudilerin kullandığı yollar asfaltken, Filistinliler bozuk yollardan seyahat etmek zorunda bırakılıyorlar.

Bunlardan başka Filistin ve İsrail toprakları dışında yaşayan, savaş döneminde göç etmek zorunda kalmış yine BM raporlarına göre 6 milyon civarı mülteci Filistinli var. Bunların çoğu, Nakba’da göçe mecbur bırakılmış Filistinlilerin çocukları, torunları. Genel olarak Ürdün, Lübnan ve Suriye’ye mülteci olarak göç etmiş olan bu insanların çoğu, yaşadıkları ülkelerde vatandaşlık almış olsalar dahi yaşamlarını çadırlarda sürdürebiliyorlar. Fakirlik ve açlık had safhada. Sağlık ve eğitim imkanlarına ulaşmada ciddi zorluklar yaşıyorlar.

Durum böyleyken, dün bir Hamas yetkilisinin CNN’e verdiği röportajı izledim. Gazeteci sürekli olarak Gazze’de yaşananlardan Hamas’ı sorumlu tutuyor ve “7 Ekim yaşanmasaydı Gazze’de bunlar yaşanır mıydı?” diye defalarca soruyor. Hamaslı yetkili de, “7 Ekimden önce de zaten perişan haldeydik, bunlar yaşanmasaydı kimse ne durumda olduğumuzu bilmeyecekti. Şimdi bütün dünya Filistinlilerin yaşadıklarına karşı daha duyarlı.” minvalinde bir şeyler söylüyor. “Bazen enfeksiyon tüm vücuda yavaş yavaş yayılıp hastanın ölümüne sebep olmasın diye bir kolunun kesilmesi gerekir.” demeye getiriyor.

Burada sadece Filistin değil, dünyanın hiçbir bölgesinde Müslümanların yaşadıkları sorunların; -hele ki 200 yıldır silahın, füzenin, patlayıcının, nükleer bombanın en alâsını yapan insanlara karşı- silahlanmakla çözülemeyeceğinin idrakinde olan, doğru  ve gerçekten etkili olabilecek çözümün ancak insan kaynağı yetiştirmekte ve insanlarla diyalog kurmakta olduğunu bilenlerle aynı yolda yürüyen biri olarak yine de, bunca zalimliği “İsrail’in kendini savunma hakkı var tabi” diye kolayca tevil edebilenlerin, halihazırda zaten 7 Ekim öncesinde de soykırım uygulanan bir halka; sıkıştırıldığı kafesten kurtulmak için, yani sessizce ölmek yerine gürültülü bir ölümü tercih ettiği için hesap sormalarının ahlaki olduğuna emin olmanın zorluğunu ifade etmek zorundayım.

Buna ek olarak Batılıların artık bunun Gazze meselesi olmaktan çıktığının da farkında olması gerekir. İsrail’in bölgedeki saldırganlığı artık sadece Orta Doğuluları değil dünyayı da tehdit ediyor. Bunda kastettiğim şey, sadece Orta Doğu kaynaklı Avrupa’ya göç dalgaları değil. Daha birkaç ay önce İran, nükleer tesislerini bombaladığı için karşı misilleme amaçlı İsrail’e yüzlerce balistik füze ve dron gönderdi. Bu füze ve dronların çoğu ABD savaş uçaklarının, İngiltere’nin ve kısıtlı olarak Fransa’nın desteğiyle havada vuruldu. Sadece misilleme savunması için harcanan para, savunma sisteminin çalıştırılması, savunma uçaklarının kaldırılması 1,5 milyar dolar maliyet getirdi. Uzun süreli bir savaştan bahsetmiyorum. Sadece savunma için harcanan para bu. Bu paranın büyük bir kısmı, gelir düzeylerindeki düşüşün sebebini göçmenlere bağlayan ve paralarını göçmenlerin yediğini zanneden Amerikan halkının cebinden çıktı.

Yine birkaç gün önce İngiltere, Kanada, Avustralya, Fransa, Portekiz gibi ülkelerin Filistin’i devlet olarak tanıma kararları üzerine açıklama yapan İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı, Avrupa’yı “Avrupalı dostlarımızı devreye sokmak zorunda kalacağız” diye tehdit etti ve Batı Şeria’nın da ilhakını teklif edeceğini açıkladı. Buradaki “Avrupalı dostlarımız” ifadesi, Batılı çoğu sol görüşlü  İsrail karşıtı tarafından Avrupa ve Amerika’da özellikle belirli alanlarda ticari faaliyetleri neredeyse tek elinde tutan Yahudi lobileri olarak algılandı. İsrail’in Avrupa’yı Yahudi lobileri yoluyla ekonomik olarak zor duruma sokmakla ya da belki ticari abluka uygulamakla tehdit ettiği anlamı çıkarıldı. Tüm bunlar ister istemez Filistin meselesinin artık bölgesel bir sorun olmaktan çıkmaya başladığı anlamına geliyor.

Dünya dönüşüyor. Yüzyıllardır saklananlar, tüm algoritma oyunlarına rağmen artık daha görünür hale geliyor. Gazze meselesi tüm dünyanın kalbinde bir yara artık. Ama ne yapsan olmuyor.

Sandviç yerken önüne düşen parçalanmış çocuk bedeni fotoğraflarını kaydırmak, ailesinden geriye kalan tek kişi olan 3 yaşındaki kardeşini omuzlarında taşıyarak bombalardan kaçmaya uğraşan 7 yaşındaki çocuğun fotoğrafını hafızandan silmeye uğraşmak, bir şeyler yazmak, hiçbir şey yazmamak, Filistin’in devlet olarak tanınmasını takdir etmek, bunca yıllık acıdan sonra Filistin’in devlet olarak tanınmasına lütfedilmesine lanetler okumak, Gazze savunuculuğuyla kendini kahraman hissedenlere alkış tutmak, başına bir iş gelmesin diye biraz geri durmak…

Ölmenin yaşamaktan evla olduğu bu küçük Müslüman toprağı üzerine ne yapılsa ihanete varan bir yanı var gibi geliyor ama bildiğimiz bir şey var ki o da şudur; Gazze artık sadece Gazzelilerin değil, dünyalıların imtihan yeridir.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version