AYDOĞAN VATANDAŞ | YORUM
Gazeteci kimliğimin yanı sıra, yıllardır gençlerle iç içe çalışan bir eğitimciyim. Son yıllarda sınıflarımda sıkça duyduğum isimlerden biriydi Charlie Kirk. Öğrencilerim, sosyal medyada paylaştığı videolardan, Turning Point USA’nın etkinliklerinden ya da kampüslerde yankı bulan tartışmalarından söz ederken, genç kuşak üzerindeki etkisini bizzat gözlemliyordum. Kirk bu açıdan yalnızca bir siyasi aktör değil, gençler için tartışma konusu olan bir figürdü.
10 Eylül 2025’te Utah Valley Üniversitesi’nde öldürülmesinin ardından bu ilgi daha da yoğunlaştı. Derslerde öğrencilerim ısrarla bana sorular yönelttiler: “Hocam, Charlie Kirk kimdi? Neden bu kadar etkiliydi? Ölümü Amerikan siyasetini nasıl etkileyecek?” Bu sorular, yalnızca bir liderin ani kaybının değil, aynı zamanda gençlik siyasetinin Amerikan kutuplaşmasındaki kritik rolünün de bir göstergesiydi.
Charlie Kirk, henüz on sekizinde Illinois’de bir garajda kurduğu Turning Point USA ile kendi kuşağının siyasal yönelimlerini biçimlendirecek bir hareketin temelini attı. West Point’e kabul edilmeyişi, kişisel bir hayal kırıklığının ötesinde, onu üniversite sıralarından sahneye, sahneden ulusal muhafazakâr siyasetin merkezine taşıyan bir dönüm noktasıydı.
2012’de kurulan TPUSA, kısa sürede öğrenci panellerinden stadyum ölçekli gösterilere evrildi. Kirk, “MAGA Doktrini”ni bir program gibi dolaşıma sokarken, sadece retoriğiyle değil, aynı zamanda kitlesel mobilizasyon becerisiyle de öne çıktı.
Kirk’ün etkisi üç düzlemde büyüdü. Kampüslerde markalaşma, 2016’da başlatılan ‘Professor Watchlist’ listesiyle görünür oldu. Bu liste, destekçilerine göre solcu propagandaya karşı bir vitrin, eleştirmenlere göreyse akademik özgürlüğe tehdit olarak algılandı.
Dijital içerik ekonomisi, 2020’deki koordineli genç paylaşım ağlarıyla daha da büyüdü. Sosyal medyada organize edilen bu kampanyalar “troll çiftliği” benzetmeleriyle anıldı, platformlardan yaptırımlar geldi ve dezenformasyon tartışmalarıyla iç içe geçti.
Üçüncü düzlem, bağış şebekesiydi. TPUSA’nın gelirleri birkaç yıl içinde onlarca milyon dolara ulaştı ve bu kaynak yalnızca organizasyonun büyümesini değil, gençleri siyasi aktivizme yönlendiren etkinliklerin düzenlenmesini de sağladı.
Kirk’ün stratejisi, Donald Trump’ın yükselişiyle paralel ilerledi. 2020 seçimleri sonrası Washington’a otobüsler kaldırıldığına dair attığı ve sonra sildiği tweet, onun yalnızca söylem değil, sahadaki lojistik kapasite açısından da belirleyici olduğunu gösterdi. Genç seçmenler genel olarak Demokratlara eğilimli kalsa da, Kirk ve benzeri organizasyonların çabaları, özellikle genç erkekler ve üniversite diploması olmayan alt gruplarda Cumhuriyetçilerin mesafeyi kapatmasını sağladı.
Kirk’ün dili, sevenleri için özgürlük ve cesaretin ifadesiydi; eleştirmenler içinse provokatif, kışkırtıcı ve kutuplaştırıcı bir propaganda aracıydı. ‘Professor Watchlist’ gibi girişimler destekçilerine göre özgür tartışmayı savunurken, muhaliflere göre tehdit iklimini büyütüyordu. Bu ikilik, Amerikan siyasetindeki fay hatlarının tam ortasında duruyordu: ifade özgürlüğü ile dijital sorumluluk, gençlik enerjisi ile örgütlü manipülasyon, aidiyet hikâyesi ile kutuplaşma ritüeli arasında gidip geliyordu.
Utah Valley Üniversitesi’ndeki suikast, hiç şüphesiz Amerikan siyasetinde gençliği şekillendiren bir liderin ani kaybının simgesi oldu. Ancak bu olay yalnızca bir kayıp değil, aynı zamanda büyük bir siyasi tartışmanın fitilini de ateşledi.
Saldırının arkasında kimin olduğu konusunda farklı spekülasyonlar hızla yayılmaya başladı. Bazı muhafazakâr çevreler, suikastin sol eğilimli aşırılıkçı gruplarla bağlantılı olduğunu iddia ederken, karşı tarafta ise Kirk’ün söylemlerinin ve mobilizasyon gücünün zaten radikalleşmiş bir ortamı tetiklediği görüşü dile getirildi. Bu karşılıklı suçlamalar, Amerikan kamuoyunu daha da ikiye böldü.
Bu noktada asıl kritik soru, suikastin Trump’ın siyasetini nasıl etkileyeceğidir. Trump, uzun süredir genç seçmenle arasında mesafe olduğu eleştirilerine maruz kalıyordu. Kirk’ün ölümü, Trump’a hem yeni bir mağduriyet söylemi hem de genç muhafazakâr kitleyi daha sıkı kenetleme fırsatı sunuyor.
Nitekim şimdiden Trump’ın, Kirk’ün mirasını sahiplenerek gençlik mobilizasyonunu yeniden örgütleme çabasına giriştiği görülüyor. Bu durum Cumhuriyetçi Parti için bir avantaj sağlarken, Demokratlar açısından da yeni bir meydan okuma anlamına geliyor.
Öte yandan, bu cinayet Amerikan siyasetinde kutuplaşmayı daha da keskinleştirecek gibi görünüyor. Çünkü mesele artık yalnızca fikir ayrılığı değil, güvenlik ve varoluşsal tehdit algısına dönüşüyor. Bir taraf suikastin ideolojik düşmanlığın ürünü olduğunu söylerken, diğer taraf bunun bizzat aşırı sağ retoriğin doğurduğu bir şiddet sarmalı olduğunu vurguluyor. Bu söylem çatışması, ülkeyi daha derin bir ayrışmaya doğru itiyor.
Charlie Kirk’ün hikâyesi, yalnızca bir liderin portresi değil, aynı zamanda bir dönemin toplumsal ve siyasal nabzının kaydı. Gençler üzerindeki etkisini öğrencilerimden gelen sorularla bizzat deneyimlemek, bana şunu gösterdi: Amerika’da gençliğin siyasetteki rolünü anlamak için Charlie Kirk’ü anlamak zorundayız.
Ölümünden sonra başlayan spekülasyonlar ve sertleşen siyasi dil ise bize şu gerçeği hatırlatıyor: Amerikan demokrasisi artık yalnızca fikirler etrafında değil, hayat ve ölüm sınırlarında dolaşıyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***