Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

12 Eylül’ün üzerinden 45 yıl geçti: Ne unuttular ne geri adım attılar


AMED – Üzerinden 45 yıl geçen 12 Eylül askeri darbesi döneminde Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde ağır işkencelere maruz kalanlar, “Direniş sonuç verdi, Kürtlerin bugünkü kazanımları o günlerden kalan bir miras” dedi.  

 

Türkiye’de 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin üzerinden 45 yıl geçti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in başını çektiği darbe sonrası ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Siyasi partilerin yanı sıra yüzlerce sendika ve sivil toplum örgütü kapatıldı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, kurulan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde (DGM) 210 bin dava açıldı ve 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi idamla yargılandı, 517 kişiye idam cezası verildi, bunlardan 50’si idam edildi. 

 

Darbe dönemi ve sonrasında insanlık dışı uygulamaların yaşandığı merkezlerin başında cezaevleri geldi. İşkence ve kötü muameleden kaynaklı 300 kişi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Sonraki süreçte 171 kişinin işkenceden kaynaklı hayatını kaybettiği belgelendi. 

 

Askeri darbe uygulamalarının merkezi ise, Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi oldu. Esat Oktay Yıldıran ve ekibi, tüm işkence yöntemlerini tutsaklar üzerinde denedi. Ancak ağır işkence uygulamalarına karşı direniş de büyük oldu. İşkence ve teslimiyet kabul etmeyen PKK’li tutsaklar, cezaevini direniş merkezi haline getirdi. 

 

TESLİMİYETE KARŞI TARİHİ DİRENİŞ

 

PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan’ın 21 Mart 1982’de bedenini ateşe vermesi, direnişin daha da büyümesini sağladı. 17 Mayıs 1982 tarihinde Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner ile bu direniş devam etti. 4 isim, eylemleriyle hafızalara “Dörtler” olarak kazındı. Direniş, PKK’nin öncü kadrolarından M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek öncülüğünde gelişen 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’yle zirveye ulaştı. 

 

5 No’ludaki direniş darbe uygulamalarını geriletse de Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan ihlallerin sorumluları yargılanmadı. Darbeci Evren, 18 Haziran 2014’te “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasına çarptırdı. Mahkeme, takdiri indirimle bu cezayı “müebbet hapse” çevirdi. Tek bir gün bile cezaevinde kalmayan Evren, hakkındaki hüküm Yargıtay’dayken 10 Mayıs 2015’te öldü. 

 

Aradan 45 yıl geçti ancak darbecilerin hazırladığı Anayasa değiştirilmedi. Cezaevlerindeki insan hakları ihlalleri ise hiç son bulmadı. 

 

2 SORU SORUP TUTUKLADILAR 

 

78’liler Dernek Başkanı Ahmet Candan, darbe döneminde 5 No’lu Cezaevi’nde işkenceye maruz kalan isimlerden birisi. Askeri darbeden 4 ay önce tutuklanan Candan, “Beni gözaltına aldıktan sonra ‘Tahsilin var mı?’ diye sordular. ‘Lise mezunuyum’ dedim. ‘Herhangi bir yerde çalışıyor musun?’ diye sordular. ‘Çalışmıyorum’ dedim. Sonra beni ‘Bu tehlikeli’ diye tutukladılar. Durum sadece böyleydi. 15 Mayıs 1980’de beni sadece bu sorularla tutukladılar” sözleriyle tutuklanma sürecinde yaşananları özetledi. 

 

Candan, darbe sürecinde gençlik hareketlerinin tüm dünyada güçlü olduğunu, bu durumun Türkiye ve Kürdistan’ı etkilediğini, darbenin de bu sürece müdahale hedefiyle gerçekleştiğine işaret etti. Candan, Kürdistan’daki sol hareketlerin de darbe sürecinde devlet tarafından “daha tehlikeli” olarak görüldüğünü söyledi. 

 

24 SAAT İŞKENCE 

 

Candan, 5 No’luda yaşananları hatırlatarak, “Bize insan olarak bakmıyorlardı. ‘Düşman’ gibi bakıyorlardı. Ne kadar yurtsever, sosyalist insan varsa cezaevine tıktılar. Bazen insan yaşananları söylemekten utanıyor. Bunu söylerken çok zorlanıyoruz. O kadar işkence, zulüm, baskı oldu ki… 24 saat işkence görüyorduk. Ekmek, yemek, su, hava bile yoktu. Bazen nefes bile alamıyorduk” şeklinde konuştu. 

 

KONUŞAN AVUKATA TUTUKLAMA 

 

Savunma yapamadıklarını, avukatlara müdahale edildiğini, savunma yapmak isteyen avukatların kısa bir süre sonra tutuklandığını kaydeden Candan, “Avukatla görüşmeye gidince askerler bana ‘Sadece hoş geldin, hoş bulduk diyeceksin, sonra susacaksın’ diyorlardı. Birkaç kelime daha fazla söyledim diye bir buçuk saat işkence yaptılar. Avukatımı da tehdit ettiler, bir daha onunla görüşemedim” dedi. 

 

60 KİŞİLİK KOĞUŞTA 25 KİŞİ SAKAT KALDI

 

Candan, darbe öncesi avukatların kendilerine “Durumlar çok kötü olacak. Tarihin yükü artık sizin omuzlarınızda, cezaevlerinde her şeyi bitirmeye kararlı darbe mekaniği var” dediğini, bu sözlerden 4 ay sonra da darbenin yaşandığını aktardı. Candan, “24 saat işkence oluyordu. Gece yatmak yoktu. Bir bakıyordun kapı açılıyordu, falakaya yatırılıyorduk. Havalandırmaya çıkarıp, bizi lağıma koyuyordular. Bazen ağzımızdan köpükler çıkıyordu. Ölmeyecek şekilde çıkarıyorlardı. Sakat kalanlar vardı. Kafasını duvarlara vurup aklını kaybedenler, kendini yakanlar, asanlar vardı. Mesela bizim koğuş 60 kişilikti, 25’i sakattı. Bizler de onlara bakıyorduk” diye konuştu. 

 

DİRENİŞ SONUÇ VERDİ

 

Yaşananlara karşı “ya insanlığımızı koruyacağız, ya da hepimiz yok olacağız” aşamasına geldiklerini dile getiren Candan, darbecilere karşı cezaevinde gelişen eylemleri hatırlattı. Candan, “150’ye yakın insan o cezaevlerinde yaşamını yitirdi. Önder kadroların gösterdiği yoldan devam etme kararı alındı. Direnişe geçtiler. Hepsi ölümü göze alarak bu direnişe başladı. Ondan sonra 84’te bir kez daha aynı uygulamalara başladılar. O dönemde de koğuşları ateşe verdiler ve direniş sonuç verdi” diye kaydetti. 

 

‘HAFIZA KORUNMALI’

 

5 No’lu Cezaevi’nin İnsan Hakları Müzesi olmasını isteyen Candan, “Geçmişin Hafıza Müzesi olsun. Bu hafızayı yok etmek için çeşitli öneriler yapılmış. Bir kısım müze, bir kısım turistik olsun deniliyor. O hafızayı, o kaybedilen değerli insanların yaşam öykülerini, hayatlarını hatırlayabilmek, ailelerin gelip görebilmesi için hafıza yeri kurulmalı” dedi. 

 

HÜSEYİN BARIŞ’IN YAŞADIKLARI 

 

Dernek üyelerinden Hüseyin Barış (80) da dönemin tanıklarından birisi. Barış, Mêrdîn’de Zirai Donatım Şube Müdürü iken tanık ifadeleri üzerine 16 Mayıs 1981 tarihinde gözaltına alındı. Nîsêbîn (Nusaybin) ilçesinde karakola çevrilen YİBO’da 30 gün boyunca yoğun işkencelere maruz kaldı. Ardından Mardin Jandarma Komutanlığı’nda 1 ay boyunca benzer işkencelere maruz kaldı. 

 

Barış, burada “idam” mizanseniyle tehdit edildi; “Gözlerim kapatılarak, darağacına götürüldüm. İdam sehpasına çıkarıldım. ‘Ailene söyleyeceğin bir şey var mı?’ diye soruldu. Ben de ‘Benim 6 çocuğum var. En küçüğü 1 yaşında, en büyüğü 11 yaşında. Onların her biri faşist sisteminize karşı direnecekler’ dedim. Ardından başım ipe geçirildi, ayağımın altındaki tabure kaldırıldı. Sonrasında 2 polis beni tutarak aşağı indirdi. Bunun bir mizansen olduğunu söylediler.” 

 

TARİHE GEÇEN DİRENİŞ

 

Haftalarca işkenceden geçirildikten sonra Diyarbakır 7’inci Kolordu Komutanlığı’na getirilen Barış, Diyarbakır DGM tarafından tutuklandı ve 5 No’lu Cezaevi’ne konuldu. Yaşadığı işkencelerin cezaevinde de devam ettiğine dikkati çeken Barış, “Burada gece gündüz işkenceden geçiriliyorduk. 24 saat boyunca insan çığlıkları duyuyorduk. İnsanlar lağım suyuna koyulup, koğuşlara getiriliyordu. Hücrelerden koğuşlara kesintisiz bir işkenceyle karşı karşıya kaldık. 22 Ekim 1990 tarihine kadar burada kaldım. İşkencenin her türlüsüne maruz kaldık. Ancak sadece işkence yoktu, direniş de vardı. Hem de büyük bir direniş. Tarihe altın harflerle geçecek bir direniş mirası kaldı” diye konuştu.

 

‘5 NO’LU UTANÇ MÜZESİ OLMALI’

 

Ağır işkencelere maruz kaldığı cezaevinin önünden her geçtiğinde o günleri hatırladığını kaydeden Barış, “Burayı ticarethaneye dönüştürme planları var. Yaşadıklarımızı yansıtacakları bir yer olması gerekiyor. Ancak gelinen aşamada böyle bir durum söz konusu değil. Biz buranın utanç müzesi olmasını istiyoruz” çağrısı yaptı. 

 

‘YÜZLEŞME OLMALI’

 

Barış, Kürt sorununun çözümü noktasında devam eden Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne işaret ederek, şöyle devam etti: “O gün yaşanan destansı direniş bugünleri getirdi. Kürtlerin bugünkü kazanımları o günlerden kalan bir miras. Kürt halkı barış için gereken tüm adımları atıyor. Ancak devlet komisyon kurulması dışında tek bir adım atmış değil. Süreç başlarken Devlet Bahçeli, Sayın Öcalan’ın Meclis’e gelip konuşması yönünde bir çağrı yaptı. Bu çağrının gereklilikleri yerine getirilsin. Halen tecrit hali devam ediyor. İmralı’ya kısıtlı bir gidiş var. 12 Eylül direnişçileri de komisyonda söz sahibi olmak istiyor. O dönemle yüzleşme, yaşanan vahşetin sorumlularının yargılanması gibi taleplerimiz olacak.”

 

MA / Müjdat Can – Fethi Balaman

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version