Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ortadoğu’da ‘kırılgan’ süreç: Türkiye’nin ‘Kürt’ politikası!

Ahmet Kemal Genç


AHMET KEMAL GENÇ | HABER İNCELEME

Ortadoğu’da özellikle Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinden sonra çok kritik ve önemli gelişmeler yaşanıyor. Türkiye, tarihsel olarak kendisine en yakın kültürel ve toplumsal bağlara sahip olan Kürtlere alan açmak ve onlar ile ortak gelecek kurmak yerine, radikal İslamcı ve cihatçı gruplarla ittifak kuruyor.

Fırat’ın doğusuna operasyon seçeneğini masada tutan Türkiye’nin defalarca Şam rejimine, Kürtlere baskı yapmasını hatta operasyon düzenlemesi için teşvik ettiği Suriye basınına yansıdı. Geçici Şam yönetimi uluslararası baskı ve SDG nin gücü karşısında buna çok temkinli yaklaşıyor. Bu tercih, güç dengeleri değiştiğinde Türkiye’yi çok zor durumda bırakabilir yorumları yapılıyor.

Türkiye, ‘kendi Kürtleriyle’  kalıcı bir uzlaşma ararken, Cihatçıların yönettiği Suriye’de Kürtleri ezdirmeye çalışması, çok büyük bir çelişki olarak görülüyor. Bu  çelişkinin Türkiye’ye ve bölgeye çok büyük zarar vereceği yüksek sesle dilendiriliyor.

Bu hassas duruma rağmen Hakan Fidan’ın sert açıklamaları gerilimi iyice tırmandırdı ve kırılgan olan güveni yeniden sarstı. Hakan Fidan, önceki gün yaptığı açıklamada, SDF/YPG’nin Suriye devlet yapısına entegre olması gerektiğini, aksi halde oyunbozan kalacağını; Kürtler ya da diğer grupların özerklik veya bağımsızlık girişimlerinin Türkiye için kırmızı çizgi olduğunu, böyle bir durumda askeri müdahale dahil tüm seçeneklerin masada bulunduğunu ve İsrail’in Suriye’deki müdahalelerinin istikrara zarar verdiğini, Türkiye’nin bölünmeye izin vermeyeceğini’ ifade etmişti.

Türkiye’nin Suriye Kürtlerine yönelik baskısına DEM Partisi Genel Başkanı Bakırhan, “Kamışlı’ya tekçi-mezhepçi mercekten bakan göz, Diyarbakır’ı da bulanık görür!” sözleriyle sert yanıt verdi. Türkiye’nin “Suriye Arap Cumhuriyeti” vurgusunu eleştirerek, bunun Kürt kazanımlarını yok sayma siyaseti olduğunu, hatta Türkiye’nin Kürtlerin Şam’la olası yakınlaşmalarına engel olmaya çalıştığını savundu.

Türk-Kürt ilişkileri zaten bir asırdır derin bir güven krizinde. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Ankara, Kürtlerin taleplerini reddetti ve siyasi varlıklarını sınırlamaya çalıştı. Her açılım süreci umut oldu ama güveni pekiştirmek yerine güven krizini derinleştirdi.

Bugün hâlâ hem güven krizinin derinliği hem de diyalog ihtimali ortada duruyor. Ancak başlayan silah bırakma süreci oldukça kırılgan. TBMM’de kurulan komisyon, her iki tarafın da büyük risk aldığını ve fedakârlık yaptığını gösterse de, masa adeta üç ayaklı ve sallantıda. Her an devrilecek hissi herkesin aklında.

Ankara’nın Suriye stratejisi ve Misak-ı Milli gölgesi

Türkiye, Misak-ı Milli sınır anlayışı çerçevesinde Suriye Kürtlerini ve dört parçada yaşayan Kürtleri yakından izliyor. Hatay’dan Musul’a uzanan bölgede askeri operasyonlar ve diplomatik adımlarla kontrol sağlamaya çalışıyor.

Türkiye Suriye’nin kuzeyinde veya dünyanın herhangi bir yerinde güçlü bir Kürt varlığını “ulusal güvenlik tehdidi” olarak görüyor. SDG’yi PKK’nın uzantısı olarak tanımlayan Türkiye’nin, ‘Kürt açılımını’, Rojava’daki Kürt kazanımlarını sınırlamaya veya ortadan kaldırmaya araç olarak başlattığı yorumları bile yapılıyor. Öcalan’ın ise artık barış süreçlerinde aktör olarak değil, gerektiğinde Kürt siyasetini yönlendirmek için stratejik bir kart olarak kullanıldığı ileri sürülüyor.

SDG–HTŞ Paris görüşmeleri iptal edildi

Planlanan SDG–HTŞ Paris görüşmeleri, Kürtler ile Şam yönetimi arasında nadir bir diyalog fırsatı sunuyordu. Ancak Türkiye, süreci güvenlik tehdidi olarak değerlendirerek diplomatik baskı ile iptal ettirdi. Bu adım, SDG nin saha ve uluslararası meşruiyetini zayıflatırken, Ankara’nın sahada HTŞ yi güçlendiren politikalarının somut bir yansıması oldu.

Konunun uzmanlarına göre, Suriye’de tescilli cihatçı grupların yönetiminde ne barış ne de istikrar mümkün. Eğer farklı kesimler arasında işleyen bir siyasal birlik kurulmazsa, ülke sürekli çatışma ve yıkım döngüsünde kalacak. Bunu, aklı başında her diplomat ve bilim insanı görüyor.

Türkiye Suriye’deki gidişata el koyuyor

Suriye’den üst düzey yetkililer Ankara’ya gelerek Dışişleri ve Savunma yetkilileri ile görüşmeler yaptı. Görüşme sonrası açıklamalar çok sertti. SDG “sisteme entegre olmamak” ve “zamana oynamakla” suçlandı. Türk yetkililer adeta kendilerini HTŞ yönetiminin  yerine koyarak rol çaldı.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Suriye Savunma Bakanı ile ortak eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı. Bu gelişmeler İktidara yakın kaynaklar tarafından, Şam’ın SDG ye yönelik bir operasyon hazırlığında olduğunu şeklinde aktarıldı.

Uluslararası aktörler sahaya indi

ABD, SDG–Şam gerilimi sürerken kuzeydoğu Suriye’ye askeri sevkiyatını artırdı. Rusya, Kamışlı Havalimanı’ndaki varlığını tekrar gündeme getirdi ve SDG ile yıllar sonra ortak devriye gerçekleştirdi.

İngiltere’nin Suriye Özel Temsilcisi Anne Snow, Deyrizor’da yerel yetkililer ve sivil yönetim temsilcileriyle bir araya geldi. Görüşmede 10 Mart mutabakatının uygulanma mekanizmaları ele alındı. Fransa ise SDG nin Suriye ordusuna entegrasyonunu desteklediğini ama varlığını devam etmesi gerektiğini vurguladı ve diplomatik girişimleri yoğunlaştırdı.

Suriye’de siyasi çözüm arayışları kapsamında, PYD ile BM temsilcileri 15 Ağustos 2025’te Şam’da bir görüşme yaptı. SDG yönetimi, BM’ye kapsayıcı bir geçiş hükümeti kurulması, operasyonların durdurulması, yeni anayasa hazırlanması ve özgür–adil seçimler yapılması çağrısında bulundu.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazloum Abdi, Kürtlerin güvenlik çıkarlarının korunması için İsrail’den destek almaya sıcak baktığını açıkladı.

Bu gelişmeler, Kürt hareketi için hem risk hem fırsat barındırıyor. Rojava’daki aktörlerin uluslararası ittifaklarını güçlendirmesi, Ankara’nın sert politikalarına karşı denge unsuru olacak. Ancak güç mücadelesinin sertleşmesi, Suriye’nin kuzeyinde ve bölge genelinde çatışma ihtimalini artırıyor.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version