Utrecht Üniversitesi Sosyal Psikoloji bölümünde doktora araştırmalarına devam eden Ömer Faruk Ergün’ün perspektif.eu’daki yazısını aktarıyoruz.
Hollanda hükûmeti, geçtiğimiz Mart ayında aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders’in koalisyondan çekilmesiyle yaşadığı krizden kısa süre sonra, bu kez İsrail’in Gazze’deki işgaline yönelik yaptırım tartışmaları nedeniyle yeni bir krizle karşı karşıya kaldı. PVV’nin ayrılmasının ardından ülkeyi geçici olarak yöneten hükümette, üç partiden biri olan Yeni Toplumsal Sözleşme (NSC) üyesi Dışişleri Bakanı Casper Veldkamp, İsrail’e yaptırım planının koalisyon ortakları tarafından reddedilmesi üzerine istifa etti. Bu gelişme, İsrail’e yönelik yaptırım tartışmasının hükûmette belirleyici bir kırılmaya yol açtığını gösteriyor.
İsrail’in Gazze Politikaları Hollanda Siyasetinde Kriz Yarattı
İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı soykırım politikası neticesinde Gazze’de oluşan insani trajedi Hollanda gündemini meşgul etmeye devam ediyor. İsrail’in insani yardımların Gazze’ye girişine izin vermemesi ve Gazze halkını aylarca açlığa mahkûm etmesinin ardından duyurduğu işgal planı, Hollanda siyasetinde İsrail’e yönelik daha sert yaptırımların uygulanması tartışmalarını başlattı.
Geçtiğimiz temmuz ayında, muhalefetin baskısıyla, Gazze’ye yönelik etnik temizlik ve soykırımı savunan iki İsrailli bakana giriş yasağı uygulanmış ve İsrail’e silah ambargosu getirilmesini öngören bir yaptırım paketi hayata geçirilmişti. Ancak Hollanda siyaseti ve sivil toplumunda bu önlemlerin yeterli olmadığı ve soykırımı önlemek için daha sıkı yaptırımların uygulanması gerektiği görüşü hâkim.
Hollanda İnsan Hakları Enstitüsü, yakın zaman önce yaptığı açıklamada Gazze’deki durumun çok ciddi olduğunu ve Hollanda’nın İsrail’e karşı aksiyon almasının hem hukuki hem de ahlaki bir zorunluluk olduğunu vurguluyor. Benzer şekilde, Uluslararası Hukuk Danışma Komitesi (CAVV) Hollandalı siyasilere gönderdiği tavsiye raporunda, soykırımı önlemek için caydırıcı etkiye sahip önlemler alınması gerektiğini belirterek İsraillilerin Hollanda’daki malvarlıklarının dondurulması ve daha sıkı bir vize politikası uygulanması çağrıları yapıyor.
Meclisteki Tartışmalar ve Bakanların İstifaları
Gazze’deki insani trajedi, Hollanda Meclisi’nde de sert tartışmalara yol açtı. Gazze gündemiyle toplanan meclis oturumunda, merkez sol D66 Partisi milletvekili Jan Paternotte, “Bir gün, insanlar açlıktan ölürken ve binlerce tır sınırda beklerken, bunun nasıl mümkün olduğunu sorgulayacağız” sözleriyle duygusal bir açılış konuşması yaptı. Ardından söz alan göçmen yanlısı DENK Partisi lideri Stephan van Baarle, Netenyahu’yu “21. Yüzyılın Hitler’i” olarak nitelendirerek, Hollanda hükûmetinin soykırım karşısında hareketsiz kalarak suç işlediğini savundu
Mecliste gerçekleştirilen Gazze oturumunun ardından, Dışişleri Bakanı Veldkamp hakkında, Sosyalist Parti (SP) tarafından, iki diğer partinin de desteği ile birlikte, bir güvensizlik önergesi sunuldu. Muhalefetteki diğer sol partilerin de İsrail’e karşı ek önlemler alınmaması hâlinde önergeyi destekleyeceklerini açıklamaları üzerine Veldkamp, İsrail’e karşı yeni yaptırımları görüşmek üzere geçtiğimiz cuma günü kabinenin toplanacağını duyurdu. Yapılan toplantının ardından, yeni yaptırımların diğer bakanlar tarafından engellendiğini ve bu durumun önümüzdeki haftalarda değişmesini beklemediğini belirten Veldkamp, gerekli gördüğü politikaları uygulama konusunda bu sınırlandırmalar karşısında istifa etmekten başka seçeneğinin kalmadığını söyleyerek kabineden çekildiğini açıkladı.
Veldkamp’ı takiben, aynı partiden Başbakan Yardımcısı ve Sosyal İşler Bakanı Eddy van Hijum, İçişleri Bakanı Judith Uitermark, Eğitim Bakanı Eppo Bruins ve Sağlık Bakanı Daniëlle Jansen de istifalarını duyurdu. Bu gelişmeler zaten krizde olan Hollanda hükûmetinin 29 Ekim’de yapılacak erken genel seçimlerden önce daha derin bir krize sürüklendiğini ortaya koyuyor.
İsrail’in Şiddet Politikası Hollanda Siyasetini Etkilemeye Devam Ediyor
Son iki yılda Gazze meselesi Hollanda siyasetini birkaç defa daha ciddi şekilde sarsmıştı. Bunlardan biri de geçtiğimiz yılın sonunda UEFA Avrupa Ligi kapsamında Ajax ile Maccabi Tel Aviv arasında Amsterdam’da oynanan ve önemli şiddet olaylarına sahne olan futbol müsabakasıydı. Maç için aralarında İsrail ordusunda aktif olarak görev yapanların da bulunduğu yaklaşık 2.000 İsrailli taraftar Amsterdam’a gelmiş; “Araplara ölüm” gibi sloganlar atmanın yanı sıra evlerdeki Filistin sembollerini indirmekten başörtülü kadınlara sözlü tacize kadar varan taşkınlıklar sergilemişlerdi.
Çoğunluğunu Faslı göçmenlerin oluşturduğu bir grup yerli halkın karşılık vermesi üzerine çıkan arbedelerde iki taraftan da çok sayıda kişi yaralanmıştı. Bu olayların ardından Hollanda siyaseti alarma geçmiş, olaylardan ülkede yaşayan Müslüman göçmenler sorumlu tutulmuş ve bazı camilerin geçici olarak kapatılmasından, antisemitizm suçuna mahkûm olanların Hollanda vatandaşlıklarının alınmasına kadar çeşitli çağrılar gündeme gelmişti.
İsrail ile ilgili siyasi gündemi yoğun şekilde meşgul eden bir diğer olay ise şarkıcı Douwe Bob ile Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD) genel başkanı Dilan Yeşilgöz-Zegerius arasında yaşandı. Amsterdam’da Yahudi çocuklar arasında gerçekleştirilen bir futbol turnuvasında sahne alması beklenen Douwe Bob, Siyonist posterlerin açılmasını gerekçe göstererek şarkı söylemeyi reddetmişti.
Bu olay üzerine Dilan Yeşilgöz’ün sosyal medya hesabından şarkıcıyı antisemitizm ile suçlaması, Douwe Bob’un çok sayıda ölüm tehdidi almasına neden oldu. Hatta öyle ki, Douwe Bob ve ailesi gelen tehditlere dayanamayarak ülkeyi bir süreliğine terk etmek zorunda kaldı. Kamuoyundan gelen tepkiler ve meselenin hukuki boyuta taşınmasıyla birlikte Yeşilgöz özür dilese de şarkıcının Hollanda’yı kısa süreliğine de olsa terk etmek zorunda kalması sonrasında hem Dilan Yeşilgöz’ün popülaritesi hem de VVD’nin oy oranları anketlerde ciddi düşüş yaşandı.
Hollanda Siyasetinin İsrail’e Bakışı
Hollanda-İsrail ilişkileri tarihsel olarak güçlü olsa da İsrail’in Ekim 2023’te beri Gazze’de sürdürdüğü ve çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine yol açan ve birçok uluslararası kuruluş tarafından soykırım olarak tanımlanan askeri operasyonlarHollanda siyasetinde İsrail politikasının sorgulanmasına yol açıyor.
Hollanda resmî olarak Filistin’i tanımamakla birlikte, 1967 sınırlarını esas alan çift devletli çözümü destekliyor ve Filistin’in Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ü de kapsayan bağımsız bir devlet olması gerektiğini savunuyor. Bununla birlikte İsrail’in Gazze’deki işgal planı sonrası Fransa, Kanada, Birleşik Krallık ve Avustralya gibi ülkelerin Filistin’i tanıyacaklarını duyurmaları Hollanda’da da bu adımı gündeme getirdi. Başta ana muhalefet partisi Yeşil Sol – İşçi Partisi (GL-PvdA) olmak üzere mecliste yer alan birçok parti Filistin’in resmî olarak tanınmasını savunuyor.
Ek olarak Hollanda, İsrail’e Avrupa Birliği’nden giden yatırımların yaklaşık üçte ikisini sağlayarak ekonomik olarak da önemli bir rol oynuyor. Yaklaşık 50 milyar avroya karşılık gelen bu doğrudan yatırımlar, Hollanda’nın İsrail politikalarında hem diplomatik hem de ekonomik açıdan belirleyici bir aktör olabileceğini gösteriyor.
İsrail’e temmuz ayında uygulanan yaptırımlar pratikte sınırlı etki gösterse de bu adım Hollanda-İsrail ilişkilerinde dikkat çekici bir girişim olarak değerlendiriliyor. Utrecht Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Peter Malcontent, Hollanda haber ajansı NOS’a verdiği röportajda, uygulanan bu yaptırımların ilk bakışta sembolik görünse de İsrail ile tarihî bağlar göz önüne alındığında önemli bir adım olarak dikkat çektiği görüşünde.
Wilders’in Etnik Temizlik Yanlısı Politikası
Hollanda’daki mevcut hükûmetteki koalisyon partilerinin İsrail konusundaki tutumları büyük ölçüde benzerlik gösterse de NSC yaptırımlar noktasında diğer üç partiden farklı bir İsrail politikasına sahip. Koalisyonun dağılmadan önceki en büyük ortağı İslam karşıtı ve aşırı sağcı PVV, Gazze meselesinde tek devletli çözümü savunarak Filistinlilerin Ürdün’e taşınması gerektiğini belirtiyor.
Etnik temizlik anlamına gelen bu politika, parti lideri Geert Wilders’in ırkçılık ve İslamofobi karnesi göz önüne alındığında çok da şaşırtıcı değil. Üstelik Geert Wilders, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı çıkarılmasına rağmen Netanyahu ile görüşerek İsrail’in Gazze’deki soykırım politikasına verdiği desteği bir kez daha göstermiş oldu.
Diğer taraftan koalisyonun diğer partileri VVD ve Çiftçi-Vatandaş Hareketi BBB ise genel olarak sıkı İsrail yanlısı bir tutum sergiliyor. VVD’nin ABD’deki AIPAC benzeri bir lobi grubu olarak Hollanda’da faaliyet gösteren CIDI (Centrum Informatie en Documentatie Israel) ile yakın ilişkileri var. Buna ek olarak Dilan Yeşilgöz’ün eşi René Zegerius, Siyonist kimliği ile bilinen bir iş insanı. Her iki partinin liderleri de sosyal medya hesaplarından İsrail’e desteklerini sıklıkla belirtiyorlar.
Koalisyondaki son parti NSC ise hem iki devletli çözümü savunuyor hem de İsrail’e yönelik yaptırımların uygulanmasını destekleyerek hükûmet içinde daha dengeli bir tutum sergiliyor.
Hollanda Toplumunda İsrail’e Karşı Artan Olumsuz Algı
Gazze’deki insani trajedi ve İsrail’e karşı uygulanacak yaptırımlar, Hollanda hükûmetinin istikrarını doğrudan tehdit eden bir kriz unsuru hâline geldi. Hükûmet içindeki farklı yaklaşımlar, hem dış politika kararlarını hem de geçici hükûmet döneminin işleyişini zorluyor. İsrail’in politikaları, Hollanda siyasetinde sadece diplomatik değil, aynı zamanda iç siyasi dengeleri de etkileyen bir unsur olarak öne çıkıyor.
2025’in ilkbaharında Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırma, Hollanda halkının yüzde 78’inin İsrail ve Netanyahu’ya karşı olumsuz bir bakışa sahip olduğunu ortaya koydu. Bu rapor, hükûmet içi tartışmaların ve toplumdaki tepkilerin arkasında geniş bir kamuoyu desteğinin olduğunu gösteriyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***