Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Alaska Zirvesi: Emperyal zihniyetin geri dönüşü

Alaska Zirvesi: Emperyal zihniyetin geri dönüşü


ADEM YAVUZ ARSLAN | HABER ANALİZ

Dünyanın gözü ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya lideri Putin’in Alaska’da yapacağı toplantıda, kulağı da toplantıdan sızacak kulislerde. Her şeyiyle tarihi bir zirve. Çıkacak sonuçlar da sadece Ukrayna’yı değil dünyanın tamamını ilgilendiriyor. Sonuçları üzerine uzun süre konuşacağız, analizler yapacağız. Kesin olan bir şey var; bu zirve de uzun süre konuşulmayı hak ediyor.

Peki ama bu zirve Erdoğan medyasının sevdiği tabirle ‘büyük resimde’ nereye oturuyor? Biz ne izliyoruz?

Sonuçlardan bağımsız olarak vakanın kendisinin analiz edilmesi şart.   Malum olduğu üzere ABD Başkanı Donald Trump, ikinci başkanlık döneminde dış politikada yeni bir sayfa açtığını iddia ediyor. Ancak Alaska’da, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı zirve, yeni bir sayfadan çok eski bir defterin tozlu sayfalarının aralanması gibi.

Toplantı yeri olarak Alaska’nın seçilmesi bile başlı başına sembolik. (Erdoğan ve medyasının günler süren ‘İstanbul’da buluşacaklar’ söyleminin uluslararası denklemde bir karşılık bulmadığını da görmüş olduk) ABD, bu toprakları 1867’de Rusya’dan dönüm başına 2 cent gibi komik bir bedelle satın almıştı. Şimdi iki lider, tıpkı eski imparatorlukların sınır pazarlıkları gibi, dünya siyasetinin geleceğini “içeridekiler kulübünde” konuşuyor.

Ve dikkat edin: Ukrayna bu masada yok!

Bu manzara, akademisyenlerin “emperyal zihniyet” dediği yaklaşımı hatırlatıyor. Ermeni asıllı Amerikalı tarihçi Gerard Libaridian’ın popülerleştirdiği bu kavram, eski imparatorlukların — İran, Osmanlı, Rusya — kaybettikleri topraklar üzerinde hâlâ söz sahibi olma hevesini tanımlar. Bu, bir nostalji meselesi değil sadece; küçük komşular üzerinde “doğal hak” iddiasıyla güç kullanma alışkanlığı olarak görülüyor.

Trump ve Putin: Ortak zemin

Putin’in Ukrayna işgali, emperyal zihniyetin en güncel örneği olarak gösteriliyor ki haksız sayılmaz. Ancak Trump’ın “toprak değiş-tokuşuyla barış” söylemi, benzer bir zihinsel altyapının Amerikan versiyonu. Grönland’ı alma, Panama Kanalı’nı kontrol etme, Kanada’yı 51. eyalet yapma gibi çıkışları, bu bakış açısının popüler örnekleri. Trump’ın dış politikası tutarlı değil; bazen “aptalca savaşlara” karşı çıkıyor, bazen İran’ı bombalıyor. Ancak Ukrayna’ya “Elinizdeki kartlar zayıf!” derken, tıpkı Putin gibi güç dengesini merkez-çevre ilişkisi üzerinden tanımlıyor.

Bu, uluslararası siyasette “Küçükler konuşmaz, büyükler karar verir!” anlayışının ta kendisi.

Merkez ve çevre: Masada kimler var, kimler yok?

Alaska Zirvesi’nde Ukrayna yoktu, Avrupa Birliği yoktu. Bu dışlama, Yalta Konferansı’ndan beri bildiğimiz büyük güç diplomasisinin bir devamı. 1945’te olduğu gibi, kararlardan en çok etkilenecek ülkeler, odanın dışında bırakıldı.

Tarih, bu yaklaşımın acı örnekleriyle dolu: Polonya’nın üç kez paylaşılması, Vietnam’ın özerklik taleplerinin reddi, Porto Riko’nun hâlâ tam demokratik temsil hakkına sahip olmaması… Hepsinin ortak noktası, merkezin kendi çıkarı için çevreyi şekillendirmesi.

Üstünlük ve kişisel ihtişam

Siyaset bilimcilere ve akademisyenlere göre ‘emperyal zihniyet’ sadece toprakla ilgili değil; kültürel, hatta ırksal üstünlük algısını da içerir. Putin’in kendini Büyük Petro’yla kıyaslaması, bu zihniyetin güncel bir yansıması.

Trump’ta da benzer bir eğilim var. Kendi adını taşıyan binalar, yüzünün işlendiği madeni paralar, askerî geçitlerle kutlanan doğum günleri… Hepsi liderin kendini ulusun zirvesinde konumlandırma isteğini gösteriyor.

Avrupalı diplomatlara göre, Alaska Zirvesi Putin için bir “armağan” niteliğinde. Çünkü ABD topraklarında, ABD başkanıyla eşit düzeyde yan yana oturmak, Moskova’nın uluslararası konumunu güçlendiren bir sahne.

Ekonomik emperyalizm

Geçmişte Britanya Doğu Hindistan Şirketi veya ABD’nin Latin Amerika’daki United Fruit operasyonları nasıl ticaret ile siyaseti iç içe geçirdiyse, bugün de benzer bir model geri dönüyor. Trump’ın Ukrayna’nın maden gelirlerinden ABD’ye pay istemesi, yaptırımları kaldırma karşılığında ekonomik tavizler talep etmesi, bu geleneğin modern versiyonu.

Bu anlayışta ideolojiler değil, iş anlaşmaları ön planda. Alaska Zirvesi, Soğuk Savaş’ın ideolojik rekabetinden çok, iki eski imparatorluk kafasının “Nasıl paylaşırız!” pazarlığı gibi görünüyor.

Geçmişe dönüşün bedeli

Trump “barış” dediğinde bile toprak, nüfuz ve ekonomik çıkar üzerinden konuşuyor. Putin ise, eski Rus imparatorluğunun hayalini canlı tutuyor. Alaska’da verilen fotoğraf, yalnızca iki liderin kişisel ihtişam mücadelesi değil; aynı zamanda, 21. yüzyılın çok kutuplu dünya düzeninde emperyal zihniyetin hâlâ ne kadar güçlü olduğunun bir kanıtı.

Ukrayna ve dünya ise, tıpkı geçmişte olduğu gibi, kapalı kapılar ardında alınan kararların sonuçlarını beklemek zorunda.

Ve tarih bize şunu gösteriyor: Bu tür pazarlıkların faturası, genellikle masada olmayanlara çıkar.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version