Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

AKP Quo Vadis*

AKP Quo Vadis*


PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM

İleride siyasi tarih okutulurken şüphesiz üzerinde en çok durulacak vakalardan biri Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti veya AKP) olacaktır. İslamcı bir partiden doğdu, muhafazakâr bir parti olarak kendisini tanımladı, liberal ekonomiyi ve özgürlükçü değerleri benimsediğini deklare etti, Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşme hedefini birincil erek olarak kamuoyuna duyurdu. Oysa kurucularının neredeyse tümü Milli Görüş denen siyasi hareketten geliyordu.

Milli Görüş Türkiye’de Müslüman Kardeşler’e tekabül eden ideolojidir. Damardan İslamcı – bakın siyasal İslamcı demiyorum, çünkü İslamcılık zaten İslam’ın siyasal olarak tanımlanması ve bir ideoloji haline getirilmesidir – bu siyasal yönelimin Necmettin Erbakan gibi radikal bir liderin okulundan muhafazakâr-demokrat bir harekete evrilmesi zaten hayatın olağan akışına ters görünüyordu; ama biz bu olasılığı sevmiştik.

Biz kim bu arada, onu açayım izninizle: Benim gibi, seküler-demokrat köklerden gelen, yani laik, ama her yaptığını ve yapacağını mutlaka Atatürk’e bağlama ve ondan destur alma gibi bir sapkınlığı olmayan, homo respublicus (cumhuriyetin ideal insanı), nam-ı diğer “beyaz Türkler”, yani kentli, çağdaş ve moderniteyi benimsemiş, ideolojik saplantısı olmayan, ülkeyi AB normlarına ve standartlarına taşımak isteyen bireyler!

AKP gibi bir hareket Milli Görüş doktrinini terk edip liberal demokrasiyi, piyasa ekonomisini, AB yönelimini savununca tadından yenmez hale gelmişti. İki binlerin başındayız. Toplumun ciddi bölümü daha doğmamış veya çocuk yaşta; geçmişi bilmiyor. Osmanlı’dan beri gideceği yöne karar veremeyen bir sosyolojinin sonunda en muhafazakâr kanadı AB yönelimi ve liberal değerler diyor – nasıl ilgi çekmesi?  Avrupa’daki Hristiyan Demokratlar gibi Türkiye’de de Müslüman Demokratlar olabilir mi?

Olsa fena olmazdı ve bunu farazi olarak iyi bulmayan birisi zaten ya konunun sosyolojik ve siyasal önemini anlamakta sorun yaşıyor demektir, ya da niyeti bozuktur; ideolojik olarak en az Türkiye Müslüman Kardeşler’i gibi fanatiktir. Az buz değildir bunlar. Marksist-Leninistler, Kemalist (Kemalofaşist) ortanın solu (yersen sol!), İnkılâp Tarihi modundaki öyküyü gerçek zanneden yarı eğitimli kitle, apolitik doktrin yalayıcısı tayfa, aklınıza ne gelirse artık! Bunlar dışında “Yahu Müslümanlar demokratik ve özgürlükçü değerlerle buluşsa ne güzel olurdu!” demeyen zannederim kimse yoktu iki binlerin başlarında.

İdeolojik büyük yarılma olarak okuduğum ve devletin istikameti olarak özetlediğim “Türkiye modernleşmesi nasıl olacak” sorusunun yarattığı kutuplaşma, sonunda aşılacak mıydı? Batılılaşma ve öze dönme arasında sıkışmış Türkiye siyasetinde en sonunda bir uzlaşma mı olacaktı? Sonunda biz de tarihimizi ve kimliğimizi normalleştiriyor muyduk yoksa?

İşin enteresanı ben AKP’ye hiç oy vermedim. Zaten 2006’ya kadar Almanya’daydım. Gelince de denk gelmedi oy kullanmak. İki kez kulandım, birinde Demokrat Parti (eski Doğru Yol Partisi’nin yeni adı) Genel Başkanı’nın başdanışmanıydım. Sonra da Genel İdare Kurulu (partinin en yüksek organı) üyesiydim. Dolayısıyla bir seçimde bu döneme denk geldi ve haliyle dürüstçe oyumu o doğrultuda kullandım. Gerçi bu da ayrı bir yanılgı hikâyesi ve ayrı bir yazının konusu olmaya aday. Fakat konudan sapmayayım – AKP’nin birçok reformuna destek olan ben hiç AKP’ye oy vermedim. Özet budur. Fakat esas konu AKP’nin o dönem merkez sağın en güçlü siyasal partisi olduğu gerçeği ve ben realist olmam gerekirse bunun çok iyi bir şer olduğunu düşündüm hep.

İki şey önemliydi Türkiye siyasetinde: Bir, dışlanmış Kürtleri sisteme entegre etmek, ve iki, dışlanmış Müslümanları – veya İslamcıları – sisteme entegre etmek. Dediğim dibi, AB yönelimi içerisinde Avrupa tipi bir muhafazakâr-liberal siyasi hareket, hele de İslam soslu olursa, tam Hristiyan Demokrat hareketler gibi Anadolu sosyolojisini hukuk devleti değerleriyle ve liberal demokrasiyle buluşturabilirdi. Bakmayın dudak bükenlere siz, bu şans gerçekten vardı, biliyor musunuz?

Evet, 2025’ten bakınca çok naif görünebilir bu düşünceler, ama unutmayın, ben bunları düşünürken zaman dilimi 2002-2006 arasıydı. Ne oldu bu dönemde hatırlayalım mı hep beraber? Evet, kendimi savunmak için yazıyorum, ne olmuş!

Türkiye bu dönemde AB’den üyelik müzakerelerine başlama kararı çıkarttı! Bir daha söylüyorum, bakın bu dönemde yapılan reformlardan sonra AB Komisyonu Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlama kararı aldı!

Daha o dönemde AB ile müzakerelere başlayıp da üye olamamış bir örnek olmaması, kararın önemini sanırım ortaya koyacaktır. Yani 2004-2005 döneminde Türkiye AB üyesi olacak inancı sadece bir temenni değil, gayet ayakları yere basan, rasyonel bir öngörüydü.

Kim düşünebilirdi ki, AKP bir çuval inciri berbat edecek, süreci eline yüzüne bulaştırmak da değil, resmen sabote edecek!

24’üncü yılını kutlayan AKP’nin haberi önüme düşünce bu duygulara kapıldım. Bugünkü (17 Ağustos 2025, Pazar) Kum Saati’nde Abdülhamit Bilici’yle beraber Eser Karakaş Hoca’yı ağırlarken bu konuyu konuştuk ve baktım Eser Hoca da buna benzer duygular içerisinde!

Kıyıya vurulan noktada sanırım Eser Hoca’nın yaptığı tespit çok isabetlidir. Ona göre bugünkü AKP ile ilk kurulan AK Parti arasındaki fark sadece bir evrime veya dönüşüme işaret etmiyor; olan şudur: Bugünkü AKP ile kurulduğu andaki AK Parti farklı partilerdir.

Eser Hoca duayen bir akademisyen. Hayır, onun esprisini yaptığı gibi, bu onun yaşından dolayı kullanılan bir sıfat değil. Gerçekten de deneyimiyle ve kariyeriyle duayenliği hak ediyor. Tespiti harika. Şu an kuruluş anına karar verme konusunda spekülatif yapmamız gereken bir parti var ve Erdoğan bu partinin lideri. Fakat kuruluş anı ne olursa olsun, gerçek şu ki bu partinin 2000’lerin başındaki AK Parti ile hiçbir bağı kalmamış durumda.

Abdülhamit Bey’in programda anımsattığı üzere, AK Parti 3Y söylemini ortaya atmıştı ve yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları bitireceğini vaat etmişti. Ne oldu? Bugün o 3Y Türkiye tarihinin en olumsuz göstergeleriyle karşımıza öylece duruyor. Yolsuzluk yol oldu, yolsuzluk feriştahı söz konusu! Yoksulluk artık açlık halini aldı, insanlar sadece fukara değil aynı zamanda karnını doyuramaz halde. Yasaklar meselesi daha da acı – darbe dönemlerinde beter bir anti-özgürlük, ceberutluk, hukuksuzluk, despotluk, sivil cunta var.

Nereden nereye, değil mi?

Bu konuyu ben şu formüller izah ediyorum:

Sosyoloji > Siyaset

Türkiye sosyolojisinin ana profili AKP’de vücut buldu. Üzücü, elbette ki iyileri tenzih ediyorum, onlar müstesnadır. Faka ana akım maalesef AKP’nin sosyolojik tabanıdır ve varlık nedenidir.

*AKP nereye?

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version