Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kurtarıcı yok çünkü kimse bu yangına su taşımıyor!

Kurtarıcı yok çünkü kimse bu yangına su taşımıyor!


TARIK TOROS | YORUM

Türkiye’nin ne zamandır unuttuğu bir şeydir: Siyasette yalnızca sözle değil, sonuçla ölçülürsünüz.

İktidarın 23 yılın sonunda ülkeyi getirdiği yer ortadadır. Herkes iliklerine kadar yaşıyor ve insanlar, büyük bir yalanın ortasında çaresizlik içinde çözüm arıyor.

İktidar, sorumluluğu üstlenmediği gibi suçu her defasında “şeytanlaştırılmış, hayali düşmanlara” yüklüyor.

Bu, totaliter rejimlerin klasik taktiğidir.

Sistemin temelini “eleştirel düşüncenin bastırılması” ve “halkın gerçeklerden uzak tutulması” oluşturur. Ezelden beri böyledir. Rejimler, kıtlık ve sefaletin nedenini kendi politikalarında aramak yerine, düşman masallarıyla meşrulaştırırlar.

Türkiye’de olan tam da budur. Ekonomik krizlerin, boş rafların ve kötü üretimin sebebi hiçbir zaman sistemin kendisi değildir. Askerinizi gazdan ya da sıvı kaybından kaybedersiniz; “şehitlik” rütbesiyle olayın üstü örtülür.

Türkiye’de gerçek ve can yakıcı gündem, hayal pahalılığı, yani alım gücünün düşmesidir.
Bunun mevcut yönetimle aşılamayacağı, iktidar tabanı dâhil herkesin malumudur.

Ne çare ki, iktidarın “Yapamadım!” deyip çekilme lüksü yoktur.

***

En son, CHP’nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz’ın gündeme getirdiği Uluslararası Tahkim’deki 1 milyar 471 milyon dolarlık dava, buzdağının yalnızca görünen kısmıdır.

Konu yeni değil: Türkiye, 2014 ile 2023 arasında Kürt Bölgesel Yönetimi ile petrol anlaşmaları yaptı. Ama bu iş, Irak Merkezi Hükûmeti’nin izni olmadan gerçekleşti. Irak da konuyu Uluslararası Tahkim’e taşıdı. Mahkeme, “Türkiye haksız” dedi ve tam 1 milyar 471 milyon dolar ceza kesti.

Bugünkü parayla yaklaşık 60 milyar TL.

Saray’ın propaganda ekibi yalanlayamadı, “Karşı dava açtık, süreç sürüyor” demekle yetindi.

Bu cezayı Türkiye’nin 85 milyonluk nüfusuna bölerseniz, kişi başı 17,3 dolar eder.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı da bu noktada devreye girer.

Kaldı ki, hem günümüz yetimlerinin hem de sonraki nesillerin sırtına yüklenen yükün ağırlığı bundan çok daha fazladır.

Ankara, dilediğinde Uluslararası Tahkim’i önemser, dilediğinde yok sayar. Hatırlayın, Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı iken, özellikle “müşteri garantili” yandaş müteahhit projelerini kastederek, “İktidara gelince bu paraları ödemeyeceğiz!” demişti de, Erdoğan şöyle cevap vermişti: “Söke söke sizden bu paraları Uluslararası Tahkim yoluyla alırlar.” (26 Haziran 2021)

Belli ki bunun da hesabı yapılmış. Yarın iktidarı kaybetseler bile, onlarca yıl milletin sırtından ödeme almaya devam edecekler.

O gün Uluslararası Tahkim’e atıfta bulunan Erdoğan’ın, oklar kendine dönünce yan çizmesi doğaldır da… Tüyü bitmemiş yetimin hakkı hâlâ ortada durmaktadır.

***

İktidarın, yanlış giden konularda sorumluluğu yüklediği adreslerden biri de ülke muhalefetidir. Baştaki sorumuza dönelim: İktidar, anlattığım sebeplerle takip ettiği siyasette sonuç alıyor. Peki, muhalefet “laf üretmekten” başka ne yapıyor? Sonuç alıcı hamleleri var mı?

Ne yazık ki, 2013’ten bu yana sarpa saran hemen her konuda sonuç alamadığı gibi, burada sıralamayacağım kritik tüm kavşaklarda iktidara can suyu oldu.

15 Temmuz’a aylar sonra “kontrollü darbe” dedi; başkanlık referandumuna, atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra “şaibeli” dedi.

7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra AKP ile koalisyon görüşmeleri yapan bir muhalefetten bahsediyoruz. O yıl, önce TBMM Başkanlığı’nı, ardından 1 Kasım’da yenilenen seçimle iktidarı verdiler.

Muhalefetin açıklamaları, sosyal medya paylaşımları ya da kürsüdeki konuşmaları toplumsal sorunları teşhis ediyor ama çözüm üretmiyor. Halk artık “ne söyledikleriyle” değil, “ne başarabildikleriyle” ilgileniyor.

Bunu, 7 Eylül 2024 CHP Tüzük Kurultayı’nda Ekrem İmamoğlu çok yerinde bir şekilde şöyle tespit etmişti: “Millete daha fazla nasıl geçinemediğini anlatma vakti geçmiştir. Bizi gören vatandaş, ‘Bunu geç… Bana ne yapacaksın, onu anlat’ diyecek.”

***

Siyasi risk almayan, halkı peşinden sürükleyemez. Toplumsal infiale yol açan adaletsizliklere karşı pasif kalmak, yalnızca açıklamayla geçiştirmek, cesaret eksikliğidir.

Devamla: Gündemi takip eden değil, gündem kuran bir muhalefet gereklidir. İktidarın her hamlesine tepki vermekle yetinmek siyaset değildir. Proaktif olmayan bir muhalefet, her zaman bir adım geriden gelir ve seçmenin güvenini kaybeder.

***

Halkta büyük bir değişim arzusu var; ve fakat bu enerji bir araya getirilemiyorsa, sorun sadece iktidarda değil, bunu örgütleyemeyen muhalefettedir aynı zamanda.

Geçim derdiyle yanan insanlar için öfke örgütlenmedikçe, suskunluk yayılır. Seçmen artık sadece mevcut iktidardan şikâyet etmeyi değil, alternatifin inandırıcı, etkili ve kararlı olmasını bekliyor.

***

Merkezinde CHP’nin bulunduğu ana muhalefet, hangi sorunu nasıl çözeceğini açıklamış değildir. Ne güçlü biçimde, “Bu iktidarı göndereceğiz!” rüzgârı vardır, ne de iktidarın ilk 100 gününde yapılacaklara dair bir liste.

Mansur Yavaş’ın tabiriyle, “Bunlar gitsin de, kim olursa olsun biri gelsin!” tezinin altı boştur. Mevcut yetkilerle kim gelirse gelsin, birkaç ay içinde “yeni Erdoğan” olur.
Bunun hiçbir garantisi yoktur.

***

Son 9 ayda 17 CHP’li belediye başkanı görevden alındı. Yalnızca ikisi (Tunceli Ovacık ve Adıyaman) cezaevinde değil.

Benzer durum DEM Partili belediyeler için de geçerli: 10 belediyeye kayyım atandı, yalnızca Mersin Akdeniz eş başkanları tutuklu. Ahmet Türk (Mardin) başta olmak üzere diğerleri tutuklanmadı.

Maksat da bu değildi zaten.

***

Kurtuluş, başkasından beklenmeyecek kadar acil ve yakıcı bir mesele artık. Bu hikâyede kurtarıcı yok, çünkü kimse bedel ödemeyi göze almıyor. Oysa halk, laf değil cesaret istiyor. Yön değil çözüm bekliyor.

Kurtarıcı yok çünkü kimse bu yangına su taşımıyor.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version