ŞIRNEX – Pirsûs Katliamı’nda hayatını kaybeden Uğur Özkan’ın babası Mehmet Özkan, “Oğlumun adını Hogir koyamadım. Büyüdüğünde kendi değiştirsin istedim ancak olmadı. Yönlerini Kobanê’ye dönmeleri bir insanlık hareketiydi” dedi.
DAİŞ’in yenilgiye uğratıldığı Kuzey ve Doğu Suriye’nin Kobanê kentindeki inşaya katılmak ve çocuklara oyuncak götürmek için Riha’nın Pirsûs (Suruç) ilçesinde bir araya gelen sosyalist gençlere dönük canlı bombalı saldırının (20 Temmuz 2015) üzerinden 10 yıl geçti. Saldırıda yaşamını yitirenlerden biri de 28 Şubat 1989 tarihinde Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde doğan Uğur Özkan idi. Ailesi doğduğunda sanatçı Xelîl Xemgîn’in bir albümünde yer alan “Hogir” parçasından etkilenerek, isminin “Hogir” olmasına karar verse de Nüfus Müdürlüğü “tehlikeli” olduğu gerekçesiyle kabul etmedi. Ancak her ne kadar nüfus kimliğinde Uğur ismi yazılsa da o ailenin “Hogir”i olarak kaldı. Yedi çocuklu ailede büyüyen Özkan, ailesiyle 1993’de İstanbul’a göç etti. İlkokul, ortaokul ve liseyi İstanbul’da okuyan Özkan, Mersin Üniversitesi Lojistik Bölümü’nü kazandı.
Fakat siyasal faaliyetlerinden dolayı üniversite yönetimi tarafından öğrenim hakkı elinden alınan Özkan, Gezi eylemlerinde yer aldı. Bu süreçten sonra Mersin’den İstanbul’a dönen Özkan, saldırıdan önce Kobanê’ye geçip DAİŞ’in vahşetine bire bir tanıklık etti. İkinci kez Kobanê’ye giderek hem çocuklara oyuncak götürmek isteyen hem de yeni inşanın elektrik işlerinde çalışmak isteyen Özkan, bu kez DAİŞ’in saldırısında katledildi. Özkan, doğduğu ancak büyüyemediği Cizîr’de on binlerin katıldığı bir merasimle toprağa verildi. Oğlunun ardından sadece “uğurlar olsun” diye bilen Mehmet Özkan, saldırıda yaşamını yitirenlerin ailelerinin bir araya gelerek kurduğu Suruç Aileleri İnisiyatifi’nde yerini aldı. Baba Özkan, aradan geçen 10 yılda Riha’da yapılan her duruşmaya katılarak adalet talebini yeniledi.
OĞLUNU ANLATTI
DAİŞ’in saldırıları esnasında binlerce gencin telleri yırtarak yönlerini Kobanê’ye verdiğini anımsatan baba Özkan, “Hogir’da o gençlerden biriydi. Orada yaşanan vahşeti gördü. Çocukların neye ihtiyaçları olduğunu biliyordu. Sonra geldi ve yeniden gitmek için hazırlıklara başladı. Elektrik işinden iyi anlıyordu. Bize gideceğini söylemedi. Ancak annesinden arkadaşlarına dağıtmak üzere bayram şekerleri istedi. Birçok çorapta koydu poşetine. Bir yere gideceğini biliyorduk ama nereye gideceğini sormadık. Para istemezdi ona para da verdim. Gittiğini küçük kardeşinden öğrendim. Yoldayken onu aradım ama ‘yoldayım şarjım az varınca sana yazacağım’ mesajı attı. Saldırının olduğunu kız kardeşinin beni aramasıyla öğrendim. Sonra televizyonda izledim ve yola çıkmak için hazırlık yaptık. Ancak hiçbir şekilde araç ve bilet bulamadık. Mersin’den arkadaşları aradı ve ‘Hogir yaşıyor ancak yaralı’ dediler. Patlama olduğunda telefonunu aradım kapalıydı ancak sonrasında aradığımda telefonu açıktı. Açık olunca biraz umutlandım. Akşam saat yedide Amed’e uçak bileti bulabildim. Abim Cizîr’den benden önce gitti. Cenazenin Antep’e morga götürüldüğünü öğrenmişler. O gece Antep’e vardık. Oruçluydum o gün. Ne o akşam ne de öbür gün yemek yiyemedim. Cenazeyi morgdan aldık ve Cizîr’de defnettik” diye belirtti.
DOSYADA GİZLİLİK 11 AY SÜRDÜ
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın cenaze törenine katılmamasını eleştiren baba Özkan, dava dosyasında gizlilik kararının 11 ay sürdüğünü hatırlattı. Baba Özkan, “11 ay boyunca kimse bizimle görüşmedi. Yoğun girişimler sonucu Urfa Cumhuriyet Başsavcısı ile görüştük. İlk olarak katliam yerinde halk tarafından yakalanan ve polisler tarafından sakalı kesilerek bırakılan, çantasında İŞİD bayrağı çıkan Abdurrahman Ömer Aslan’ı sordum. Savcı ‘kim olduğunu bilmiyorum’ dedi. Yanımızdaki bir arkadaşımız onu tarif etti ve gördüklerini anlattı. Bunun üzerine savcı ‘bir polis olabilir’ dedi. Bizde nasıl olur diye sorunca ‘onu karıştırmayın’ diyerek görüşmeyi sonlandırdı” ifadelerini kullandı.
‘TALEPLERİMİZ KABUL EDİLMEDİ’
Yargılamanın sürdüğü 10 yılda neredeyse hiçbir taleplerinin kabul edilmediğinin altını çizen baba Özkan, “Yüzlerce talebimiz oldu ancak hiç biri kabul görmedi. Abdurrahman Ömer Aslan yoğun taleplerimiz sonucu bir kez dinlendi ve hakkında tüm somut delillere rağmen takipsizlik kararı verildi. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ‘konuşsam yer yerinen oynar’ dedi. Ancak dinlenmedi. Firari sanıklardan İlhami Bali, Ankara’da Gar saldırısı olduğuna otelde MİT ile toplantıda. Bugüne kadar nerede olduğunu bulamadılar. Eşleri getirildi ve beraat ettirildi. Yakup Şahin’e ceza vererek üstünü kapatmak istiyorlar. Failler yargılanmadığı gibi mahkemede yaptığımız savunmalar nedeniyle ‘mahkeme heyetine hakaret etme’ iddiasıyla bize dava açtılar” dedi.
TEK TALEP ADALET
Katliamda çocuklarını yitiren ailelerin tek talebinin adalet olduğunu vurgulayan baba Özkan, şöyle devam etti: “Kimseden bir ayrıcalık istemiyoruz. Adalet varsa bizim içinde olması gerekiyor. Herkes için adalet gereklidir. Mahkeme heyeti, adaleti sağlayamıyorsa o koltukta oturmamalı. Oğlumun adını Hogir koyamadım. Mecburi ona yakın olan Uğur koydum ve büyüdüğünde kendisi değiştirsin istedim. Hatta bana birkaç kez ‘seni mahkemeye vererek adımı değiştireceğim’ dedi. Ancak olmadı ve o isimle yaşamını yitirdi. Bu içimde bir nükte oldu. Oğlum bir katil değil, şehit oldu. Başım onunla hep dik. Yönlerini Kobanê’ye dönmeleri bir insanlık hareketiydi. Herkes bilsin ki adalet ve hakikati istemekten vazgeçmeyeceğiz.”
MA / Emrullah Acar
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***