Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

HABER İNCELEME | ‘Ateşkes’ nereye varır: Ya barış ya küresel kaos!

Ahmet Kemal Genç


AHMET KEMAL GENÇ | HABER ANALİZ

İsrail ve İran arasındaki 12 Gün Savaşı ani bir ateşkes ile bitti ama dünya endişeli.

İran ve İsrail arasında geçen ve “12 Gün Savaşı” olarak anılan bu çatışma, modern saldırıların nasıl göründüğünü ve neleri tehdit ettiğini bütün dünyaya açıkça gösterdi. Bu savaş bir ülkenin egemenlik hakları, hava sahası ve en hassas devlet yetkililerinin bir anda yok edilebileceğinin de ispatı oldu.

Peki ne oldu, kim ne kazandı, ne kaybetti? Ve asıl soru şu: Bundan sonra ne olacak?

Savaş nasıl başladı?

13 Haziran sabahı, İsrail ordusu “Yükselen Aslan Operasyonu” (Operation Rising Lion) adını verdiği saldırıyı başlattı. Hamas ve Suriye’den sonra hedef, İran’ın nükleer altyapısı ve Devrim Muhafızları’nın komuta merkezleriydi.

Hedefler arasında Natanz, Fordow, İsfahan gibi nükleer tesisler ile Devrim Muhafızları’na ait radar sistemleri ve komutanlar ve bilim adamları vardı. Önemli sayıda İranlı bilim insanı ve generaller bu saldırılarda öldürüldü.

Bu operasyon, insansız hava araçları ve hassas güdümlü füzeler ve içteki casusların sabotajları ile gerçekleştirildi. İran’ın cevabı gecikmedi. Tel Aviv’i ve ABD’nin Katar’daki askeri üssünü balistik füzeler ve dronlarla hedef aldı. Kısacası, sıcak savaş resmen başlamıştı…

Kim ne kadar kazandı/kaybetti?

Savaşın faturası özellikle İran için çok ağır oldu. Bine yakın İranlı hayatını kaybetti. Yaralı sayısı çoğu sivil olmak üzere 4 bini geçti.

İran, büyük kayıplar verdi ama rejim ayakta kalmayı başardı. “Milli birlik” söylemiyle içeride kontrolü artırdı. ‘İç cepheyi’ tahkim etme çalışmaları halen devam ediyor.

İsrail tarafında ise resmi açıklamalara göre 29 kişi öldü, 3 bin 200’den fazla kişi yaralandı. Her iki ülke de büyük ekonomik ve psikolojik hasar aldı.

İsrail, ABD’nin teknik desteği, zamanında müdahelesi ve hava savunma sistemleri sayesinde ağır darbe almaktan kurtuldu. İran ise sınırlı bir misilleme gücü gösterebildi. Hatta Katar’daki ABD üslerini haber vererek vurduğu söyleniyor.

İran’ın nükleer tesislerini tamamen yok etmeyi hedefleyen İsrail, İran’ın nükleer programına ciddi zarar verdi ama bu üstünlüğün uzun vadede korunması zor…

ABD, çatışmada belirleyici rol oynadı. Saldırıları destekledi hatta doğrudan İran’a saldırı düzenledi ve ardından diplomasi kartını devreye soktu. Bu, Trump’ın “önce güç, sonra masa” doktrininin açık bir örneği olarak tarihe geçti.

Kimsenin beklemediği bir anda ABD 22 Haziran’da, “Geceyarısı Çekici” adlı yeni bir operasyonla İran’daki üç nükleer tesisi vurdu. Bu saldırı İran’ı ciddi şekilde sarstı. 24 Haziran’da ABD’nin arabuluculuğunda, Trump’ın doğrudan devreye girmesiyle ateşkes ilan edildi. İlk günlerde bazı ihlaller yaşansa da, Trump’ın iki ülkeye sert çıkışı ile 26 Haziran itibarıyla cepheler sustu.

Bundan sonra ne olacak?

Şimdilik İsrail’in İran’da hedeflediği amaca ulaşamadığını söyleyebiliriz.  Nükleer çalışmalar muamma olarak devam ediyor, rejim değişmediği gibi yumuşama bile olmadı. Tam tersine ülkenin daha otoriter bir yönetime doğru kaydığı tespitleri artıyor.

‘İç cepheyi tahkim etme’ söylemlerinin gölgesinde İran’da 700’den fazla kişi ‘casusluk’ suçlamasıyla tutuklandı. Resmi verilere göre 6 kişi idam edildi ancak iddiaya göre sayı çok daha fazla. Devrim Muhafızları’nın yönetim üzerindeki etkisi artıyor.

İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile işbirliğini durdurdu. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte nükleer programını daha ‘kontrolsüz’ sürdürme ihtimali var. Bu ise, İran nükleer programının yeniden hızlanabileceği anlamına geliyor.

Körfez ülkeleri bu süreçte tedirgin. ABD’ye güven azaldı. Önümüzdeki dönemde Çin ve Rusya gibi alternatif güç merkezlerine yöneliş artabilir. ABD’nin zorlamasıyla ilan edilen ateşkes ise oldukça kırılgan; bölgede bir kıvılcımın yeni bir savaşı başlatma riskinin yüksek olduğu yorumları artıyor.

Olası senaryolar

‘Büyük Fırtına’ öncesi sessizlik mi?:  ‘12 Gün Savaşı’ bize şunu gösterdi; modern savaşlar kısa sürse de etkileri uzun soluklu oluyor. İsrail ve ABD kısa vadeli hedeflerine kısmen ulaşmış görünsede, kalıcı bir barış, füze ve dronlarla değil; şeffaf diplomasi, denetim ve diyalogla mümkün. Aksi takdirde bu sadece “ilk perde” olarak kalır. Sessizlik, bir sonraki fırtınanın habercisi olabilir.

Ateşkes devam eder ama gerginlik sürebilir: Taraflar büyük bir çatışmaya girmez ama sessizce birbirlerini takip edebilir. Zaman zaman küçük saldırılar, siber operasyonlar veya suikastlar düzenlenebilir. Bu durumda ortam sakin görünse de her an patlamaya hazır olur.

İran doğrudan saldırmak yerine,vekil güçler üzerinden savaş sürebilir, Hizbullah, Husiler gibi bağlı gruplarla İsrail veya ABD’ye saldırabilir. Suriye, Lübnan, Irak gibi ülkelerde çatışmalar yeniden artabilir.

Bütün bunlara rağmen ABD veya Katar, Türkiye gibi ülkeler aracı olup, uzlaştırmayı uzatmaya çalışabilir. İsrail saldırganlığını azaltır ve İran, nükleer programını daha şeffaf hale getirirse tansiyon düşebilir. Bu senaryo daha kalıcı bir barış için bir fırsat doğurabilir.

Rejimi değiştime hamlesi:  İsrail ve ABD ise İran’ın muhaliflerin ve halkın üzerindeki etkisinin azalmasını ve baskının artmasını fırsat bilerek, muhaliflere ve halka daha çok destek vererek rejime karşı ayaklanmasını ve böylece rejimin  değişmesini sağlayabilir.

En kötü senaryo; daha şiddetli bir şavaş va kaosun yayılması: Bu teze göre ABD ve israil amacına ulaşmadan Ortadoğu’daki savaşları bitirmez. Şimdilik İran ile ilgili amaçlarına ulaştığı söylenemez. Bundan sonra eğer bir ülke diğerine saldırırsa, savaş tekrar alevlenebilir. Bu sefer sadece İran ve İsrail değil, Lübnan (Hizbullah), Suriye ve Irak gibi ülkeler de savaşa müdahil olur. Kriz daha da yayılır…

 

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version