Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Sır küpü; “O gece…!”

Necip F. Bahadır


NECİP F. BAHADIR | YORUM

Ülke gerçeklere bu kadar ilgisiz bir dönem yaşamadı. İfşa, itiraf, tanıklık hükmünü yitirdi sanki. ‘Sır küpünden’ peş peşe gelen sızıntıları duyan, konuşan, tartışan yok. Sosyal medya olmasa nice bilgi kırıntısı mahkeme duvarları arasında yitip gidecek. Deneyimli Ankara gazetecisi Müyesser Yıldız’ın da hakkını teslim etmek lazım. Oturduğu yerden kalktı, mahkeme mahkeme dolaştı, duruşmaları izledi. Nelerin konuşulduğunu kamuoyuyla paylaştı. Galiba tekti, başka haber görmedim.

‘Sır küpü’ derken kimi kastettiğimi unutmuş olamazsınız. Birkaç gün önce burada yazmıştım. Cumhurbaşkanı Başyaveri Ali Yazıcı… Yıllarca Erdoğan’ın en yakınındaki isimdi. 15 Temmuz’da tutuklandı, ‘terörist’ diye suçlandı… Genelkurmay ‘çatı davasında’ yargılanıyordu. Hakim karşısına çıktığı ilk gün ‘küpün’ ne kadar dolu olduğunu hissettirdi. ‘Erol Olçok’un öldürüleceğinin Amerika’da konuşulduğunu’ söyledi. Beklendi ki yer yerinden oynayacak. Fakat heyhat…

Ertesi günü duruşmaya eşi Nihal Olçok geldi, “Oğlumu ve kocamı kim öldürdü?” diye bağırdı. Yazıcı “Öldürenler burada değil abla!” dedi. Davaya müdahil olmak istedi. Mahkeme kabul etmedi. Neden? Yargı gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne niçin duvar örer? Olçok’u kim öldürdü? Bu sadece ailesinin derdi mi? Nerede AKP? Dostları, arkadaşları neden sessiz? Niçin iddianın izini sürmez? Bir savcı başyavere neden sormaz, “Bildiklerini anlat” diye?

Erol Olçok’un öldürülmesinde “15 Temmuz’un sırları mı saklı yoksa?”

Galiba öyle… Sessizliğin başka açıklaması olamaz.

‘Sır küpünden’ yeni sızıntılar var. Yaver Yazıcı’nın dile getirdiği iddialar görmezden gelinecek türden değil. Ana akım medya ve AKP çevreleri “üç maymunu” oynayabilir. Allah’tan iktidarın elinin uzanamadığı ‘alternatif medya’ var. 15 Temmuz’a ilişkin her bilgi kırıntısını önemsediğimi söylemiştim. Sis perdesi başka türlü nasıl aydınlanacak? O ifşaatlar kaybolup gitmemeli. Belki bugün ‘gereği yapılmaz’ fakat tarihe not düşmeli. Değerini ve karşılığını bulacağı gün mutlaka gelir.

AKP iktidarı neden 15 Temmuz’un konuşulmasını istemez? Gerçeklerin gün yüzüne çıkmasından niçin rahatsız olur? Oyunu bozulduğu için mi?

Galiba öyle…

Yazıcı’nın anlattıklarından ‘hemşeri’ kontenjanından ‘başyaverliğe’ terfi ettiğini anlıyoruz. Erdoğan özel olarak talepte bulunmuş. Kurallar, teamüller çiğnenmiş. Necdet Özel, “Seni vermemek için çok uğraştım, ama başaramadım. Mesele sen değilsin, teamüller bozuldu!” demiş. Siyasetçinin özel ilgisinin içeride tepkilere sebep olacağını kestirmek zor değil. 15 Temmuz’da Erdoğan’ın ‘özel ilgisi’ bir anda ‘özel nefrete’ dönüşüvermiş. Neden acaba? Somut bir gerekçesi var mı? Dosyada yok. Yazıcı da torbaya atılan masumlardan biri mi?

‘Sır küpü’ dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’yla ilgili önemli bir ifşaatta bulundu; ‘terörle mücadele defteri açılırsa, birçok insanın insan içine çıkamayacağını’ söyledi. Sen devlet adamısın, söyle de ülke düze çıksın! Bu sözlerinin altı çok dolu: “Bir Çarşamba günüydü, ağlayarak odadan çıktığında koluna ben girdim, gözyaşını sildim. Ayakta duramıyordu. ‘Ben kendi isteğimle istifa ettim’ dedi. Yiyorsa, Reis’ten sonra devleti yönetmeye talip olanlar, ‘Ne diyorsun Davutoğlu’ desinler.”

Erol Olçok, 15 Temmuz gecesi köprüde oğlu Abdullah’la birlikte öldürüldü…

Davutoğlu’nun görevden uzaklaştırılması da ‘saray içi darbe’ aslında. Neyse bu ayrı bir mesele. Başbakanlar ağlar mı? Ağlatan olursa neden ağlamasın… Doğru mu bu? Bir koltuk uğruna değer mi gözyaşı dökmeye? Bu iddiaya karşı Davutoğlu bir şey söylemeyecek mi? Konuşmak için neyi bekliyor Allah aşkına? AKP’nin sessizliğini anlıyorum, Davutoğlu neden susar? Kendi atadığı ‘başbakanı’ ağlatan, millete neler yapmaz!

Nitekim yaptı da… Bugün anaların, çocukların hatta koca ülkenin gözleri nemli…

Yazıcı’nın anlattığı en önemli ifşaat şuydu; “O gece Binali Yıldırım ve Hulusi Akar da öldürülecekti. Hulusi Akar, Mehmet Dişli’ye dua etsin. Hulusi Akar’a hâlâ saygı duyarım. Ama Mehmet Dişli’nin içeride olması onun tutarsızlığıdır. Hulusi Akar her hafta beni arardı. Ama 15 Temmuz’da beni aramıyor, Cumhurbaşkanı’nın koruma müdürünü arıyor. Reis’le onu karşı karşıyla getirebilirdim, getirmedim. Çıksın, Dişli’yi de buradaki suçsuz insanları da anlatsın ya. Duydum ki, hala bakanlık peşindeymiş. Hakikatlerin kırıntısını anlatmasını bekliyorum.”

Binali Yıldırım, 15 Temmuz’da başbakan koltuğunda oturan isimdi.  Davutoğlu’na göre profili düşüktü. Fakat Erdoğan’ın yakınıydı. İstanbul belediye başbakanlığından beri yanından ayırmadığı biriydi. AKP hükümetlerinde hep bakan oldu. Boşu yok neredeyse. 15 Temmuz akşamı Binali Yıldırım ortalıkta görünmedi. Geceyi bir kaymakamın evinde geçirdiğini söyleyen de var, bir köprünün altında kendisini korumaya aldığını ileri süren de… O gece ‘Köprüye git…’ dendi mi Yıldırım’a? Binali Yıldırım’ın kafasının içinin soru işaretleriyle dolu olduğunu bilmeyen yok.

Bazı soru işaretlerine cevap aramak için kritik görevlerde bulunan, kendisine bağlı bürokratlarla görüşmek istediği fakat sonuç alamadığı da sır değil. Bu çabasından dolayı Erdoğan’ı çok kızdırdığı ve aforoz edildiğini iddia edenlere bile rastlamak mümkün. Sonrasında ciddi trafik kazaları geçirdiği ve ölümden döndüğü düşünüldüğünde insanın aklına kötü senaryolar gelmiyor değil. Başyaver’in “Yıldırım öldürülecekti!” iddiasına en iyi cevabı verecek olan Yıldırım’ın bizzat kendisi. Konuşur mu? Zor. Binali Yıldırım’ın 15 Temmuz’un sırlarını aydınlatacak ‘kilit isimlerden’ biri olduğu şüphesiz.

Hulusi Akar iddiasını da atlamamak lazım. Karanlıklar ve sisler içinde bir isim Akar da. Bildikleri, gördükleri, tanıklık ettikleri nelerdi? Meçhul. Konuşmadı. 15 Temmuz’u araştıran Meclis Komisyonu’na gelmedi, milletvekillerinin sorularından kaçtı. O gece “öldürülecek miydi?”. Nasıl kurtuldu? Kim engelledi? Akar hakkında çok iddia var. Sırların odağındaki isim. Olaylar onun çevresinde gelişti. Ertesi gün kamuoyunun önüne çıktığı ‘boynundaki iz’ bile esrarını koruyor.

AKP konuşmak, tartışmak hatta soru sordurmak istemeyebilir. Fakat 15 Temmuz iktidarının anlattığı şekliyle kalmayacak. Esrarı mutlaka çözülecek. Sırları ifşa olacak. Sızıntılar az da olsa başladı. Resmi tarih veya söylemlerin ömrü konjonktürüyle sınırlı. Ne kadar yerin dibine gömülürse gömülsün gerçekler bir gün ortaya çıkar. Belki o gün AKP’li Şamil Tayyar’ın dediği gibi “Hainler kahraman, kahramanlar hain olacak…”

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version