Stanford Üniversitesi öğretim görevlisi tarihçi Ali Yaycıoğlu, 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin açılan iptal davasından mutlak butlan kararı çıkması durumunda Kılıçdaroğlu’na “Umarım artık net bir tavır koyar ve böyle bir ihtimali kesin bir dille reddeder. Umarım böyle bir yargı kararı karşısında Özgür Özer’in yanında olacağını açık ve net ifade eder. Ama eğer öbür yolu tercih ederse yine de muhalefet kendi yolunu bulur” ifadeleriyle çağrıda bulundu
CHP’nin 4-5 Kasım 2023’te gerçekleştirilen 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin açılan iptal davasının karar duruşması 30 Haziran’da görülecek. Duruşma öncesinde sosyal medya hesabından paylaşım yapan Stanford Üniversitesi öğretim üyesi Ali Yaycıoğlu, Kılıçdaroğlu hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Yaycıoğlu paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
“Kemal Kılıçdaroğlu’nun hikâyesi, Türkiye’nin baskı ve dışlanmışlık yaşamış bir toplum kesiminden, devletin en önemli mali kurumuna; oradan da siyasete ve 13 yıl boyunca kurucu partinin genel başkanlığına uzanan bir yolculuktur. Bu yolculuğa her zaman saygı duydum.
CHP’nin kendini dönüştürme iradesine birçok açıdan liderlik etti. Bu süreçte önemli katkıları oldu.
Sonuçta, kendi tasarladığı muhalefet bloğuyla, riskini üstlendiği tarihi bir seçime girdi ve kaybetti. Pek çok demokrat insan onu destekledi. Kimimiz gönülden destek verdik. Kimimizin içine tam olarak sinmese de, bu yolculuğunu Türkiye’nin tarihsel süreci açısından anlamlı bulduk. Kimileri ise ona hep mesafeli kaldı.
Ben kendi adıma söyleyeyim: Kılıçdaroğlu’nu destekledim. Bunu ayrıca Ekrem İmamoğlu’nun bir dostu olarak da içtenlikle ifade ediyorum. Kemal Bey’in adaylığı riskliydi ama (kısmen kendisinin biçimlendirdiği) koşullar bunu zorunlu kılıyordu. Madem öyleydi, demokratik bir geri dönüş için çabalayanlara düşen, onu güçlü şekilde desteklemekti. Üstelik onun kişisel yolculuğu, Türkiye tarihinde anlamlı bir toplumsal barışın da simgesi olabilirdi.
Seçim kaybedildi. Bu aşamadan sonra, muhalefet ittifakının lideri olan Kemal Bey’e düşen, sorumluluğu üstlenip siyasetten çekilmek ve arkadan gelenlere imkân tanımaktı. Başka bir ihtimal yoktu.
Ancak bunu yapmadı. Sorumluluğu üstlenmedi. Partiyi “güvenli limana çıkarma” gibi muğlak bir söylemle yola devam etmeye çalıştı. Bu tutum kabul edilemezdi. O noktada Kemal Bey’e olan güvenimi kaybettim. Davranışını yadırgadım; sorumsuzca ve şuursuzca buldum. Verdiğim desteğe pişman olmasam da, içimde büyük bir hayal kırıklığı ve ardından öfke oluştu.
Sonrasında kurultayı kaybetti. Ama Kemal Bey bu yenilgiyi içine sindiremedi. Yine de birçok kişi bu inatçı bencilliğin sorumluluğunu, etrafına topladığı tuhaf danışmanlara yüklemeyi tercih etti.
CHP’deki değişim, 2024 Mart seçimlerinde tarihi bir zaferle sonuçlandı. Toplumda yeni bir umut doğdu.
Rejimin sertleşeceği belliydi. “Normalleşme” söyleminin rejime yalnızca zaman kazandıracağı da öyle. Ve sonunda durum netleşti: Rejim, CHP’yi ve muhalefeti kontrol altına alma çabasına girişti. Taarruz başladı!
Son beş-altı ayda yaşananlar (19 Mart darbesi, CHP kurultayıyla ilgili açılan dava) bu çabanın parçalarıydı. Ancak toplumun gösterdiği muazzam tepki hepimize demokrasi adına umut verdi.
Bu noktada Kemal Bey’e düşen, Özgür Özel ile birlikte hareket etmekti, tutsak alınmış Ekrem İmamoğlu’na açık ve net destek vermekti. Kurultay mağlubiyetini içine sindirememiş olsa da, tarihsel sorumluluk bunu gerektiriyordu. Bunun dışındaki her adım, rejimle işbirliği anlamına gelirdi. Bu kadar netti.
Ancak Kemal Bey, belli ki bunu da içine sindiremedi. Belki aklında onu ikna eden başka anlatılar vardı: ihanete uğradığını düşünüyor, 13 yıl sonra kimseyi o makama layık görmüyordu… Kim bilir?
Açık söyleyelim: Kılıçdaroğlu’nun bugüne dek takındığı tutumun kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Rejimin CHP’ye yönelik operasyonuna karşı açık ve net bir tavır koyamaması; bu operasyonun sonucu olarak CHP’nin başına yeniden geçme ihtimalini kabullenebileceğini ima etmesi – ya da en azından bunu açıkça reddetmemesi – affedilir değildir.
Bu tutumda ısrar etmesi, Türkiye demokrasisine, sokaklara dökülen yurttaşlara, üniversite öğrencilerine ve bizzat kendisinin de önemli bir aktörü olduğu hukuk mücadelesine açık bir ihanet anlamına gelir.
Kemal Bey’in mahkeme yoluyla yeniden CHP’nin başına geçme ihtimali, 19 Mart sonrası doğan yeni muhalefet dalgasını ve sokağa çıkan binlerce insanı arkadan hançerlemek olur.
Bu vebal taşınamaz.
Umarım artık net bir tavır koyar ve böyle bir ihtimali kesin bir dille reddeder. Umarım böyle bir yargı kararı karşısında Özgür Özel’in yanında olacağını açık ve net ifade eder. Ama eğer öbür yolu tercih ederse yine de muhalefet kendi yolunu bulur. O ise, tarihin ona uygun gördüğü yerde, milyonlarca insanın öfkesinin döşediği hatta yerini alır.”