Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

”Nükleer silah yapacak” iddiasına dayalı saldırı, meşru savunma hakkı kapsamında sayılamaz

''Nükleer silah yapacak'' iddiasına dayalı saldırı, meşru savunma hakkı kapsamında sayılamaz


Serbest Görüş Haber Merkezi

Ceza hukukçusu ve akademisyen Prof. Dr. Adem Sözüer, İsrail’in ”nükleer silah yapacak” iddiasını gerekçe göstererek İran’a yönelik gerçekleştirdiği saldırıların meşru savunma hakkı kapsamında sayılamayacağını söyledi. Buna yönelik 10 gerekçe sıralayan Sözüer, ”Kuvvet kullanma yasağının istisnası BM anlaşmasının 51. maddesinde düzenlenen meşru savunma hakkıdır. Bir devlet meşru savunma hakkını, mevcut veya başlaması muhakkak bir saldırıya karşı kullanabilir’ dedi.

Sözüer, İran ve İsrail arasındaki çatışmalara ve İsrail’in gerekçe olarak sunduğu ”İran nükleer silah yapacak” iddasına yönelik değerlendirmede bulundu. 

Sözüer, 10 gerekçe sıralayarak, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının neden meşru savunma hakkı kapsamında olamayacağını yazdı. Sözüer, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda şunları söyledi:

Nükleer silah yapacak iddiasına dayalı olarak yapılan saldırının, meşru savunma hakkının/ önleyici meşru savunmanın kapsamında sayılamayacağı hakkında 10 gerekçe:

1) Birleşmiş Milletler Anlaşmasında bütün üye devletler için kuvvet kullanma yasağı öngörülmüştür. Devletler uluslararası ilişkilerinde, herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidinde bulunamaz veya kuvvet kullanamazlar.

2) Kuvvet kullanma yasağının istisnası BM anlaşmasının 51. maddesinde düzenlenen meşru savunma hakkıdır. Bir devlet meşru savunma hakkını, mevcut veya başlaması muhakkak bir saldırıya karşı kullanabilir.

3) BM Anlaşmasında önleyici meşru savunma şeklinde bir düzenleme yoktur. Kuvvet kullanma yasağı BM anlaşmasına, uyuşmazlıkların askeri yöntemlerle çözülmesini önlemek amacıyla konulmuştur. İkinci dünya savaşında yaşanan acı tecrübeler sonrası oluşturulan düzen ve bunun temelindeki düşünceler de dikkate alındığında, kuvvet kullanma yasağının bir istisnası olarak 51. Maddesinde öngörülen meşru savunma hakkı dar bir şekilde yorumlanmıştır.

4) Ancak bu geleneksel anlayışa karşı ilkin 1967’de Altı Gün Savaşı daha sonra 11 Eylül saldırıları sonrası, “önleyici meşru savunma” terimi ortaya atılmıştır. Özellikle ABD’nin Afganistan’a askeri müdahaleleri “önleyici meşru savunma” görüşüne dayandırılmış olup daha sonra, Bush Doktrini olarak adlandırılmıştır. Meşru savunmanın bu terime dayalı olarak genişletici yoruma tabi tutulması, çeşitli ülke ve hukukçularda taraftar bulmuştur.

5) Ancak meşru savunmanın önleyici meşru savunma anlayışıyla genişletici bir yoruma tabi tutulduğunda dahi, saldırının gerçekleşmesinin muhakkak olması ve bunun kanıtlarla ortaya konması gerekir.

6) Nükleer tesislerle ilgili görüşmelerin sürdüğü, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın nükleer silah yapıldığına ilişkin kanıt yok açıklamaları, ABD gizli haber alma servislerinin kamuya açık raporlarında çok yakın gelecekte nükleer silah üretimi olmaz görüşüne yer verilmesi,İsrail Başbakanının dahi 2-3 ay sonra nükleer silah üretebilirler iddiasında bulunması gibi hususlar dikkate alındığında;önleyici meşru savunma ile yapılan genişletici yorumla dahi ortada uluslararası hukuka aykırı bir saldırı vardır.

7) Üstelik Cenevre Sözleşmeleri’nin ek protokolünün 56. maddesi uyarınca “nükleer tesislere yönelik hedefli saldırılar” da yasaklanmış olup bu da diğer bir uluslararası hukuk ihlalidir. Nihayet saldırıda sadece askeri ve nükleer tesisler değil doğrudan sivillerin hedef alınıp öldürülmesi de konuyla ilgili uluslararası sözleşmelere aykırıdır.

8) Devletlerin meşru kuvvet kullanmasının diğer bir yolu BM Güvenlik Konseyi’nin bu konuda bir karar almasıdır. Ancak İran’a karşı kuvvet kullanılması için alınmış böyle bir kararda yoktur.

9) Sonuç olarak uluslararası hukuka aykırı olarak saldırıya maruz kalan ve buna karşı meşru savunma hakkı doğan İran’dır. Ancak İran bu hakkını kullanırken uluslararası ceza hukukuna ilişkin sözleşmelerde de öngörülen ölçütlere uymak zorundadır. Özellikle salt sivilleri öldürme veya yaralama amaçlı olarak silah kullanmamalıdır.

10) BM Anlaşması ve Uluslarası Ceza Hukukunun her ülke için amasız olarak geçerli ve etkin olması dünya barışı ve insanlığın en temel güvencelerinden biridir.. Belirtmem gerekir ki Uluslararası Ceza Hukukçularının kahir ekseriyeti de burada açıklanan yönde görüş açıklamışlardır.”

Exit mobile version