İsrail ile İran arasındaki savaş altıncı gününe girerken ABD’nin askeri müdahalede bulunup bulunmayacağı en çok tartışılan konu. İran’ın nükleer altyapısı, İsrail’in hava saldırıları ve Tahran’ın misillemeleri karşısında ABD Başkanı Donald Trump hem içeride hem dışarıda büyük baskı altında. Trump, şu ana dek savaşa doğrudan müdahil olmadı. Ancak Trump için bir karar anı kaçınılmaz hale geliyor ve belki de Beyaz Saray’daki en zor kararını vermek zorunda kalacak.
Trump, şu ana kadar kamuoyuna yaptığı açıklamalarda hem İran’a “koşulsuz teslimiyet” çağrısı yaptı hem de diplomasi yolunu açık bıraktı. Bu gelgitli tutum, Trump’ın henüz net bir kararı olmadığına işaret ediyor. Netanyahu ise kendi ajandasını Donald Trump yönetimine kabul ettirmek için çalışıyor.
İsrail’in stratejik hedefi: Son kaleyi düşürmek
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, bu savaşın seyrini sadece İran’a değil, aynı zamanda ABD’ye bağlı hale getirmiş durumda. Netanyahu, Hamas, Hizbullah ve Suriye lideri Beşar Esad gibi bölgedeki “düşmanlarının” etkisiz hale getirildiğini, geriye sadece İran’ın kaldığını savunuyor. Ona göre İran’ın da saf dışı bırakılması, “İsrail’in çevresel tehditlerden arındırılması” anlamına geliyor.
Tel Aviv için İran’ın saf dışı bırakılması sadece rejim değişikliği ve nükleer tesislerden arındırma ile değil, aynı zamanda İran’ın daha da zayıflatılarak tehdit olmaktan çıkarılması anlamına geliyor.
Ancak Netanyahu bunun tek başına mümkün olmadığını biliyor. Bu nedenle, ABD’yi doğrudan savaşa çekmek için hem askeri hem diplomatik baskı uyguluyor. İsrail’in saldırıları, zamanlaması ve medyatik dili, Washington’u müdahaleye zorlamayı hedefliyor.
Peki Donald Trump’ın önünde hangi seçenekler var?
Direkt askeri müdahale: Fordo’ya hava saldırısı
Trump’ın önündeki en sert seçenek, İran’ın yer altındaki Fordo nükleer tesisine doğrudan askeri saldırı düzenlemek. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun en çok istediği hamle de bu. İsrail ordusunun yeraltının derinliklerinde yer alan Fordo tesislerini vurma kapasitesi bulunmuyor. Tesisin imhası için sadece ABD’ye ait B-2 bombardıman uçaklarının taşıyabildiği 30 tonluk GBU-57 “sığınak delici bomba” gerekiyor. Bu da operasyonun ABD sorumluluğunda yürütülebileceği anlamına geliyor.
Pentagon içindeki bazı çevreler, bu saldırının “nükleer silah üretimi eşiğine gelen” İran’a karşı zorunlu olduğunu savunuyor. Ancak bu adımın ardından İran’ın doğrudan ABD hedeflerine saldırma ihtimali, Trump’ı temkinli kılıyor. Fordo’ya düzenlenecek bir saldırı, Amerikan halkını yüz milyarlarca dolara mal olacak yeni bir Orta Doğu savaşına sürükleyebilir. Daha da önemlisi olası bir rejim değişikliği bölgede ciddi bir radikalizm dalgası ve kaos üretebilir.
İran şu ana kadar bölgedeki hiçbir ABD üssünü hedef almayarak Washington ile iletişimini korumak istediğinin mesajını verdi.
İsrail’e ileri düzey silah ve yetki devri
Trump doğrudan müdahaleyi göze alamazsa, İsrail’e daha güçlü askeri araçlar ve özel yetkiler tanıma seçeneğini değerlendirebilir. Bu ihtimalde, ABD İsrail’e B-2 uçakları, GBU-57 bombaları ve Amerikan personel desteği sağlayıp İsrail’i İran’ın yer altı tesislerini kendi başına vurabilecek kapasiteye ulaştırabilir.
Bu model, Trump’ı doğrudan çatışmanın dışında tutarken, İsrail’e büyük bir askeri avantaj kazandırır. Ancak İran, böyle bir saldırıyı da dolaylı ABD saldırısı olarak görecektir ve yanıtını Washington’a yöneltebilir. Ayrıca, ABD açısından hali hazırda sık sık başına buyruk hareket eden İsrail’in eline bu silahların kullanımını vermek makul olmayabilir.
Belirsizlik politikasına yaslanarak diplomasiyi kullanmak
Trump’ın bugüne kadar izlediği çizgi, net bir strateji değil, “belirsizliğin stratejisi” oldu. Bir gün Hamaney’i hedef alabileceklerini söyleyen Trump, ertesi gün müzakerelere açık olduğunu ifade ediyor. Bu çizgi, karşı tarafın ne yapacağını bilememesine yol açarak bir tür caydırıcılık sağlayabilir. Tehdidi sürdürürken de diplomatik anlamda İran’ı anlaşmaya zorlayabilir.
Diplomatik seçenek, İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ekiplerine tam erişim sağlaması ve tüm nükleer materyalini teslim etmesi şartına dayanıyor. Öne sürülen koşullar karşılanırsa, İran’ın barışçıl amaçlı sınırlı bir nükleer programa sahip olmasına izin verilebilir.
Nitekim diplomasi yaklaşımı, Trump’ın tabanına kulak vermesi anlamına gelecek. Her ne kadar Senatör Lindsey Graham gibi isimler İran’ın nükleer altyapısının tamamen yok edilmesi gerektiğini savunsa da Donald Trump’ın asıl tabanını oluşturan MAGA hareketi (Make America Great Again) isimler İran’a herhangi bir müdahaleye karşı çıkıyor. Trump’a yeni savaşlar başlatması için değil, Amerika’ya odaklanması için oy verdiklerini vurgulanıyor.
“America First” çizgisini benimseyen muhafazakarlar, yeni bir Orta Doğu savaşına girilmesine açıkça karşı çıkıyor. Bu çevrelere göre, İran’la savaşmak İsrail’in önceliği olabilir ama Amerikan halkının değil. ABD’nin güvenliği doğrudan tehdit altında değilken, milyarlarca dolarlık bir savaşa girmenin hiçbir rasyonel açıklaması olmadığı savunuluyor. Ayrıca, Savunma Bakanlığı’nın önemli isimlerinden Elbridge Colby, Orta Doğu’ya odaklanmanın Çin karşısında ABD’nin stratejik dengesini bozduğunu düşünüyor.
Senatör Rand Paul ve Tucker Carlson gibi isimler, Trump’ı şimdiden “Neocon çizgisine teslim olmakla” eleştiriyor.
Thomas Friedman: En akıllı çözüm “zorlayıcı diplomasi”
The New York Times yazarı Thomas Friedman’a göre, İsrail-Filistin çatışmasını kalıcı biçimde sona erdirmenin ve İran krizini yönetmenin tek yolu, güçlü bir askeri tehdit ile diplomatik çözüm sürecini aynı anda yürütmek.
ABD Başkanı Trump, İran’a net bir mesaj vermeli: Eğer Tahran nükleer tesislerini Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı denetimine açmaz ve üretilmiş fisil maddeleri teslim etmezse, ABD İsrail’e B-2 bombardıman uçakları, sığınak delici bombalar ve askeri eğitim desteği vererek İran’ın tüm yer altı nükleer altyapısını imha etme kapasitesi kazandırmayı vaat etmeli. İran bu şartları kabul ederse, sıkı denetim altında sınırlı bir sivil nükleer program sürdürebilir.
Aynı anda Trump yönetimi, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımalı ve iki devletli çözüm vizyonuna açık destek vermeli. Friedman’a göre Trump, İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim genişlemesini tolere etmeyeceğini net biçimde ilan etmeli ve önceki döneminde sunduğu barış planını müzakere zemini olarak sunarak tarafları doğrudan masaya oturtmalı. Ancak bu süreçte Filistinlilerin, Batı Şeria ve Gazze’de etkin, yolsuzluktan uzak ve İsrail’le barış içinde yaşamayı amaçlayan yeni bir yönetim oluşturması şart. Bu çift yönlü strateji hem İran tehdidini kontrol altına alabilir hem de Orta Doğu’da kalıcı barışa giden yolu açabilir.
Sonuç
İran ve İsrail arasında saldırılar altıncı gününe girerken Donald Trump hem iç politik dengeler, hem Netanyahu’nun baskısı, hem de kendi diplomatik prestiji arasında karar vermekte zorlanıyor. Ateşi büyütme ya da geri çekilme seçenekleri arasında zikzak çiziyor. İran’a olası bir müdahale kararı Trump yönetiminde pek çok istifayı da beraberinde getirebilir.
Ancak gidişat Donald Trump’ın önünde çok fazla zaman olmadığını gösteriyor. “Trump, Netanyahu’nun baskılarına boyun mu eğecek yoksa diplomasiyi mi önceleyecek?” sorusunun cevabı çok kısa zamanda belli olacak. Öte yandan, ABD ile müzakerelere devam etmek istese de Tahran’ın elinde çok fazla koz kalmadı. Hamaney, Donald Trump’ın “koşulsuz teslimiyet” açıklamasının ardından “siyonistlerle uzlaşmayacağız” mesajı paylaştı. İsrail hükümeti ise hiç şüphesiz ABD’nin de dahil olduğu daha büyük bir savaşın hayalini kuruyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***