DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU | YORUM
28 Haziran 1914 Pazar günü Saraybosna’yı ziyaret eden Avusturya-Macaristan veliahdı Franz Ferdinand, Slav birliği için mücadele eden bir örgütün hedefi olarak öldürüldü. Bu hadise her ne kadar sadece Avusturya ve Sırbistan arasındaki bir olay olarak görülse de yaklaşık bir ay sonra 1918 yılı Kasım ayına kadar devam eden ve “Dünya Savaşı” olarak adlandırılan büyük bir felaketin başlangıcı oldu.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA DOĞRU
Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçi fikirler imparatorlukların dağılması sürecini başlatmış ve yeni devletler ortaya çıkmıştı. Yine milliyetçi fikirlerin bir yansıması da İtalyan ve Almanların siyasi birliklerini kurmaları olmuştu.
Diğer yandan Sanayi Devrimi’nin sonucunda ortaya çıkan hammadde ve pazar arayışı ve sömürgecilik rekabeti, büyük güçlerin bloklaşmasına neden oldu. Bu rekabetin hem ekonomik hem de siyasi alanda olmasının sonucu olarak önce 1879’da Almanya ile Avusturya-Macaristan “ikili ittifak” yapmış, İtalya’nın da bu ittifaka 1883’te katılmasıyla “Üçlü İttifak” meydana geldi.
Almanya ve İtalya yeni sömürgeler ve nüfuz alanları ele geçirmeye çalışmakta, karşılarında da İngiltere, Fransa ve Rusya’yı bulmaktaydılar. 1893’te Fransa ile Rusya arasında imzalanan anlaşmadan sonra 1904’te Fransa ile İngiltere, 1907’de de Rusya ile İngiltere arasında anlaşma yapıldı ve böylece bu üç devlet arasında da “Üçlü İtilaf” ortaya çıktı.
Faklı blokların oluşmasıyla sonuçlanan bu süreç, Avusturya-Macaristan veliahdının Saraybosna ziyareti esnasında öldürülmesiyle farklı bir aşamaya geçti ve dünyanın önemli bir kısmını etkileyen bir dünya savaşına dönüştü.
Haklı olarak burada şu sorulara cevap vermek gerekiyor: Bu suikast nasıl planlanmış ve nasıl başarıya ulaşmıştı? Suikastçıların amacı neydi ve acaba bu eylemi bir örgüt adına mı yapmışlardı?
BOSNA-HERSEK VE AVUSTURYA-MACARİSTAN
Osmanlı Devleti Fatih zamanında Bosna’yı fethetmiş, bölgede bir taraftan da hem şehirlerde hem de köylerde İslamlaşma süreci yaşanmıştı. II. Abdülhamid zamanında 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Berlin Kongresi’nde Bosna ve Hersek, Avusturya idaresine bırakıldı. Müslüman halkın tepkisine rağmen bölge Avusturya’nın işgaline uğradı ve yüzlerce yıldır devam eden Osmanlı egemenliği fiili olarak sona erdi.
Franz Ferdinand ve Sophie Chotek’i öldüren suikastçı Gavrilo Princip
Avusturya’nın burayı resmen ilhakı ise 7 Ekim 1908’de gerçekleşti. Buna karşılık bölge halkını oluşturan hem Müslümanlar hem de Sırplar, Avusturya yönetiminden memnun değillerdi. Müslüman kitle Osmanlı padişahının hükümranlık haklarından yana bir siyaset izlerken Sırpların içinde bir grup ise “Büyük Sırbistan” idealini benimsemişti.
1914’e gelinceye kadar dünyanın çeşitli yerlerinde siyasi cinayetler ve suikastlar gerçekleşmişti. Örneğin II. Abdülhamid 1905’te Cuma namazı için geldiği Yıldız’daki Hamidiye Camii’nde bir suikasta uğramış ve padişahın hayatını camide her zamankinden uzun kalması kurtarmıştı. Buna karşılık Sadrazam ve Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, onun kadar şanslı değildi ve makam otomobilinde uğradığı suikastta hayatını kaybetmişti.
İtalyan Kralı Umberto 1900’de, Amerikan başkan William McKinley 1901’de, Sırp Kralı Alexander Obrenovic 1903’te (askeri darbe yapan bir grup subay tarafından) ve Meksika Başkanı Francisco Ignacio Madero Gonzalez 1913’te (askeri darbe sonucu askerler tarafından) öldürülmüşlerdi.
Suikastın gerçekleştiği Latin Köprüsü
Franz Ferdinand, Avusturya İmparatoru Franz Josef’in küçük kardeşi Arşidük Karl Ludwig’in en büyük oğlu olarak 1863’te dünyaya gelmiş ve Veliaht Prens Rudolf’un intiharı sonrasında 1898’de veliaht olarak ilan edilmişti. Avusturya ordusu genel müfettişliği görevini üstlenen Ferdinand, yayılmacılık yerine ılımlı bir dış politikadan yanaydı. Veliaht bu göreviyle ilgili olarak ordunun Bosna’daki manevralarını yönetecekti. Yanında da eşi Kontes Sophie Chotek bulunmaktaydı.
Ferdinand’ın Saraybosna’ya geldiği gün, Sırplar için sıradan bir gün değildi. Sırplar Osmanlıların Balkanlarda ilerleyişine karşı birçok savaş yapmışlardır. Bunlardan en önemlilerinden birisi de I. Murad’ın komutasında gerçekleşen I. Kosova Muharebesi’dir. Bu savaşta Osmanlı ordusu muhteşem bir zafer kazanmış ancak Sultan Murad savaş sonrası cesetler arasında dolaşırken kendisini ölüler arasında gizlemiş olan Sırp Miloş Kobilovic tarafından hançerle yaralanmış ve şehit olmuştu.
Bazı Sırp kaynakları Sultan’ın şehit olmasından hareketle savaşın Sırplar tarafından kazanıldığını iddia etmişler ve bu savaş Sırp milliyetçiliğinin en popüler mistik efsanelerinden birisini oluşturmuştur. Burada asıl önemli husus, savaşın meydana geldiği tarih olan 28 Haziran gününün Sırbistan tarafından “milli gün” olarak kabul edilmesi ve Ferdinand’ın ziyaretinin de muhtemelen bilinçsiz bir şekilde böyle bir güne tesadüf etmesidir. Bu sırada Sırbistan’da I. Kosova Savaşı’nın yıldönümünde “Aziz Vitus Günü” kutlanmaktaydı. Bu durum da suikast timini kışkırtmıştır.
Suikastla ilgili bir illüstrasyon
Veliahdın seyahatinin dördüncü durağını Saraybosna oluşturmaktaydı. Ferdinand’ın bu seyahate isteksiz çıktığı hatta bazı uyarılar üzerine eşinin geri dönmek istediği anlaşılmaktadır. Ancak hem İmparatorun ısrarı hem de yaverinin geri dönmesinin halk tarafından yanlış anlaşılabileceğini söylemesi üzerine programını tatbik etmiştir. Şehirde resmi ziyarete başlayan veliaht yedi araçlık bir konvoyla hareket etmekte, kendisi ve eşinin yer aldığı otomobil üçüncü sırada yer almaktaydı.
BİR MÜSLÜMAN DA VAR
Veliahdı karşılayan halk ise yolda saflar oluşturmuş, Bosnalı Sırp milliyetçileri olan suikastçılar da halkın arasına karışmıştı. Konvoyun yolculuğu Appel İskelesi boyunca başlamış, konvoy ilerlerken plana göre harekete geçmesi gereken Muhammed Mehmedbazic bir şey yapamayarak yerini terk etmiş, sonraki iki suikastçı da korkularından çaresiz kalmışlardı.
Konvoy Cumurja Köprüsü’ne doğru gelirken ilk bomba Nedjelko Cabrinovic tarafından atılmışsa da araç hızla hareketine devam etmiş, sadece sokak lambaları ve camlar kırılmıştı konvoydan iki kişi halktan da altı kişi yaralanmıştı. Suikastçı Cabrinovic de yakalanmıştı.
Arşidük Ferdinand bu teşebbüse rağmen belediyeye giderek resmi kabul törenine katıldı. Burada Bosna-Hersek valisinin “yeni bir suikast ihtimali olmadığı” açıklaması üzerine ara sokaklara girmeden programa devam edilmesine karar verildi.
Franz Ferdinand
Ferdinand, eşi Sophie’nin vali konağına götürülmesini istemişse de eşi bunu kabul etmemişti. Ancak yolculuğun başlamasıyla birlikte planlanan güzergahın aksine öndeki iki araba Latin Köprüsü’nden Franz Josef Sokağı’na sapmış, Arşidük’ün aracı da onları takip etmiş, yanlış yöne girildiği uyarısı üzerine Ferdinand’ın arabası durmuştu.
Ferdinand’ın aracının durduğu sokakta restorandan çıkan diğer suikastçı Gavrilo Princip iki el ateş ederek önce Kontes’i karnından ikinci ateşte de Ferdinand’ı şahdamarından vurdu. Kontes, Arşidük’ün dizlerine düşerken Ferdinand da bilincini kaybetti. Araç hemen hastaneye yöneldiyse de hem 45 yaşındaki Ferdinand’ın hem de 46 yaşındaki Sophie’nin öldüğü anlaşıldı.
Vefat haberi başta Avusturya olmak üzere dünyada büyük bir şok oluşturmuş, Osmanlı Devleti ve kamuoyu da gelişmeleri yakından takip etmiştir. Özellikle Osmanlı gazeteleri olaya geniş bir yer ayırmış, günlerce suikastla ilgili haberler yayınlanmıştır. Osmanlı yönetimi suikastı kınamış (Osmanlı Arşivleri, HSD. AFT, 5/112, H. 15.10.1332), Viyana elçisi suikasta ve etkilerine dair bir rapor göndermiş (HR. SYS, 2919/96, M. 1.7.1914), Berlin elçisi Ethem Bey de suikastın Almanya siyasi çevrelerindeki yansımalarını aktarmıştı (HR. SFR.04, 876/93, 1.7.1914).
Sadrazam Said Halim Paşa da Avusturya elçiliğine bizzat giderek elçi Pallavici’ye taziyelerini iletmişti. Naaşlar Viyana’ya 3 Temmuz’da ulaşmış ve dini tören düzenlenmişti. Binlerce kişiden oluşan çok büyük bir kalabalık da cenazeleri karşılamıştı. Osmanlı gazeteleri cenaze töreniyle ilgili yaşananları da ayrıntılı bir şekilde okuyucularına aktarmıştı.
FAİLLER KİM?
Suikast sonrasında elli civarında şüpheli yakalanmış, Ferdinand ve Sophie’yi öldüren Princip, suçunu itiraf etmiş ve amacının Sırpların intikamını almak olduğunu söylemişti. Asıl önemli olansa suikastın bir örgüt tarafından organize edilip edilmediği meselesiydi. Soruşturma sonucunda suikastın da “Kara El” adlı Sırp milliyetçisi bir örgüt tarafından planlandığı anlaşılmıştı.
Olayın arka planında Sırp milliyetçiliğinin bir hedefi olan “Büyük Sırbistan” ideali vardı. 1878’de Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsız olan Sırplar, bir “Slav birliği” hedeflemişler ancak Bosna-Hersek’in Avusturya’nın eline geçmesi bu birlik için büyük bir engel oluşturmuş, birçok milliyetçi Sırp için yeni hedef Bosna-Hersek’in işgalden kurtarılması olarak belirlenmişti.
Bu idealin sonucu olarak, Sırbistan’ın resmi olarak Bosna-Hersek’in işgalini tanıması üzerine 1911 yılında “Kara El (Sırpça: Црна рука/ Crna Ruka)” adlı gizli bir örgüt kurulmuştu. Örgütü kuranlar içinde hem asker hem de sivil kanattan kişiler yer almaktaydı. İlginç bir şekilde Osmanlı Devleti de kuruluşundan birkaç ay sonra Belgrat basını yoluyla örgütten haberdar olmuştur. Benzer şekilde Avusturya’nın da bu örgütün varlığını bildiği anlaşılmaktadır.
Örgüt aslında “Birlik ya da Ölüm” adını taşısa da “Kara El” ismi öne çıkmış; kurucuları arasında genç komplocu subaylar, tüccarlar ve entelektüeller yer almıştı. Kara El, İtalyan Carbonari ve Alman örgütlerinden etkilenmişti. Örgüte giriş merasimi de mason yapılarındaki gibi gerçekleştirilmekteydi. Örgütün kuruluşundan itibaren gerek Kral çevresi gerekse hükümet tarafından bilindiği anlaşılmaktadır. Örgütün lideri, Sırp ordusunda istihbaratçı bir subay olan Draguti Dimitrijevic veya kod adıyla Apis olarak bilinen kişiydi.
Suikast organizasyonu Apis’in başkanlığındaki toplantıda alınmış ve tüberküloz hastası olan Gavrilo Princip, Nedjelko Cabrinoviç ve Trifko Grabez suikast için seçilmişlerdi. Dönemin Sırbistan Başbakanı Nikola Pasiç’in plandan haberdar olur olmaz karşı çıktığı, Apis’in de suikastı iptal ettireceğini söylediği anlatılmakta ise de Apis bunun için herhangi bir adım atmamıştır. 19 yaşındaki Princip de Ferdinand’ın üzerinde mermi geçirmeyen ceket olmasından dolayı başına ateş ederek onu öldürmüştür. Bu ayrıntının bile bilinmesi, suikast için ciddi bir planın mevcudiyetinin kanıtıdır.
Suikastı gerçekleştiren kişilerin yargılanması, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından iki ay sonra 1914 Ekim ayında başladı. Saraybosna Bölge Mahkemesi’nde yapılan yargılamada; suikastçılar, suikastın öncesinde ve sonrasında yardım edenlerden oluşan 25 sanık mevcuttu. Princip bombaları Belgrat’ta bir tüccardan satın aldığını ve suikastın Belgrat’ta planlandığını söylemiş, düşes ve çocukları için üzgün olduğunu ifade etmişti. Diğer suikastçı Cabrinovic de bombaları bir Sırp binbaşıdan aldığını belirtse de sanıklar “Kara El” örgütünden bahsetmemişlerdi.
Avusturya kanunlarına göre 20 yaş altı kişilere idam cezası verilemediğinden Nedjelko Cabrinovic, Gavrilo Princip ve Trifko Grabez en ağır ceza olan 20 yıla mahkûm edilmişlerdir. Suikastçılar çok yaşamamış; 1916’da Cabrinovic ve Grabez, 1918’de Gavrilo Princip tüberküloz hastalığından dolayı ölmüştür. Muhammed Mehmedbazic ise önce kaçmayı başarmış, yakalandıktan sonra mahkûm olsa da 1919’da affedilmiştir.
Elbette suikast ve suikastçılar hemen unutulmadı. Avusturya hükümeti 1917’de Saraybosna’da Appel İskelesi ve Latin Köprüsü köşesine 14 metrelik bir anıt inşa etti. Ancak Birinci Dünya Savaşı sonunda Bosna-Hersek’in yeni kurulan Yugoslavya sınırları içinde kalmasıyla bu anıt yıkıldı.
Daha da ilginci Yugoslavya lideri Tito da katil Gavrilo Princip’i “Yugoslavya’nın gururu” olarak görmüş, Latin Köprüsü’nün adı da “Princip Köprüsü” yapılmış, “milli kahraman” ilan edilen Princip için şiirler kaleme alınmıştır. Ancak Yugoslavya’nın dağılması esnasında ise Princip yine “bir Sırp terörist” olarak algılanmış ve adının verildiği köprü de yine Latin Köprüsü’ne dönüştürülmüştür.
Gizli bir örgütün organize ettiği Saraybosna suikastı ile tırmanan gerginlik bir ay sonra 29 Temmuz 1914’te Avusturya’nın Sırbistan’a savaş açmasıyla yeni bir aşamaya girecek, Almanya’nın Rusya’ya, Fransa’nın da Almanya’ya savaş açması, İngiltere’nin de 4 Ağustos’ta Almanya’ya savaş ilan etmesiyle Birinci Dünya Savaşı başlayacak, üç ay sonra da Osmanlı Devleti savaşa dahil olacaktır.
Kaynaklar: Osmanlı Arşivleri, HSD. AFT, HR. SYS, HR. SFR.04; Günaydın, M. (2014), “Arşidük Fransuva Ferdinand Suikastı”, Akademik Bakış, S. 15, s. 1-38; Özkan, A. (2023), “Kara El Örgütü’nün Kuruluşu ve Faaliyetleri”, Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, S. 26, s. 131-156; Djurdjev, B. (1992), “Bosna-Hersek”, DİA; İstanbul, 1002, C. 6, s. 297-305; İnalcık, H. (2020), “Murad I”, C. 31, s. 151-164; Emecen, F. (2002), “Kosova Savaşları”, C. 26, s. 221-224;
https://www.habsburger.net/de/kapitel/erzherzog-franz-ferdinand-der-thronfolger (27.6.2025).
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***