ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Ortadoğu bir kez daha ateş çemberinde. İsrail’in 13 gün önce başlattığı İran saldırıları, 21 Haziran itibariyle yeni bir aşamaya geçti. Artık bu kriz yalnızca Tel Aviv ile Tahran arasındaki bir mesele değil. ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki üç nükleer tesise yönelik hava saldırısı emri, Washington’u da resmi olarak savaşın ‘tarafı’ haline getirdi. Trump’ın kararı, bölgeyi çok daha derin bir kaosa sürükleme potansiyeline sahip.
Peki, bu saldırı ne anlama geliyor? ABD gerçekten neyi hedefliyor? Ve dünya şimdi neyle karşı karşıya?
ARTIK DİPLOMATLAR DEĞİL BOMBALAR KONUŞUYOR
Savaşın ilk günlerinde Beyaz Saray ihtiyatlı bir duruş sergiliyordu. Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Saldırılarda yer almıyoruz, önceliğimiz Amerikan askerlerinin güvenliği.” diyordu. Trump ise İran’a iki haftalık bir pencere açtığını, diplomasiden yana olduğunu belirtiyordu.
Ancak perde arkasında işler çok daha farklı ilerliyordu. İran’ın dağ altındaki Fordo tesisi gibi yüksek güvenlikli yerlerini vurabilecek “Massive Ordnance Penetrator” tipi sığınak delici bombaların sevkiyatı tartışılıyordu.
Ve nihayetinde Trump, Cumartesi gecesi düğmeye bastı.
ÜÇ KRİTİK HEDEF BİR BÜYÜK RİSK
Amerikan uçakları; Fordo’daki yer altı nükleer zenginleştirme tesisi, Natanz’daki büyük uranyum işleme merkezi ve İsfahan yakınlarındaki zenginleştirilmiş uranyum deposunu hedef aldı. Pentagon kaynaklarına göre, saldırı yalnızca kinetik değil; aynı zamanda dijital bir operasyondu. İran’ın hava savunma sistemleri önceden siber saldırılarla geçici olarak devre dışı bırakıldı. ABD’nin Tahran’a yönelik saldırısında “Tomahawk” tipi seyir füzeleri, Basra Körfezi’ndeki denizaltılardan fırlatıldı.
Stealth (hayalet) bombardıman uçakları, İran hava savunma sistemlerine yakalanmadan Natanz ve Fordow’daki nükleer zenginleştirme tesisleri, hava savunma radarları, Devrim Muhafızları karargahları ve füze üretim merkezleri vurdu. Saldırı öncesi siber operasyonlarla İran’ın hava savunma sistemleri geçici olarak devre dışı bırakıldı.
Bu, basit bir hava harekâtı değil, uzun vadeli bir stratejinin ilk adımı. ABD’nin amacı açık: İran’ın nükleer kapasitesini yıllarca geriye götürmek ve aynı zamanda Devrim Muhafızları’nın askeri kapasitesini zayıflatmak.
SAVAŞIN YENİ HARİTASI; KAYBEDEN ÇOK
ABD’nin saldırısı, İran rejimi için ağır bir darbe. Ancak bu darbe, beklenenin aksine halkı rejime karşı ayaklandırmak yerine milliyetçi refleksleri güçlendirebilir. Rejim, “kurban psikolojisini” iç baskı aracı haline getirebilir. Ve elbette, İran’ın vekil güçleri—Hizbullah, Husiler ve diğer milis ağları—sahaya sürülecek.
İsrail tarafıysa kısa vadede kazançlı görünüyor. Netanyahu bu saldırıyı siyasi bir koz olarak kullanmak istese de iç politikada büyük bir baskı altında. Gazze’de süren operasyonlar nedeniyle uluslararası kamuoyundaki meşruiyeti ciddi biçimde zedelenmiş durumda.
Körfez ülkeleri ise sessiz. Suudi Arabistan ve BAE, İran’ın zayıflamasından memnun olabilir; ama aynı zamanda nükleer tesislerin hedef alınmasının yaratacağı bölgesel bir felaketten de endişeliler. Bu yüzden gelişmeleri izlemekle yetiniyorlar.
TRUMP’IN HESABI SEÇİME ENDEKSLİ
Trump açısından bakıldığında bu saldırılar bir güç gösterisi. Kasım ayındaki seçimler öncesi kendisini “kararlı lider” olarak lanse etmek istiyor. Ama bu kısa vadeli siyasi kazanç, Amerika’yı yeni bir Ortadoğu bataklığına çekebilir.
Unutmayalım: İran, Irak ya da Libya değil! 90 milyonluk nüfusu, organize devlet yapısı ve yaygın milis ağıyla İran’ın çöküşü, bölgesel değil küresel bir sarsıntı yaratır.
İRAN MİSİLLEME YAPABİLİR Mİ ?
Uzmanlara göre bu sorunun cevabı evet. Ama doğrudan bir saldırı değil; dolaylı, vekil örgütler aracılığıyla yapılacak misillemeler bekleniyor. ABD üslerine saldırılar, İsrail’e yönelik füze atışları, Hürmüz Boğazı’nın kapatılması gibi adımlar gündemde.
Petrol fiyatları şimdiden yükselmeye başladı. Eğer İran içinde rejim karşıtı gösteriler büyür ve bir iç savaş tetiklenirse, Avrupa yeni bir göç dalgasına hazırlanmalı.
DİPLOMASİNİN HALA ŞANSI VAR MI ?
ABD’nin savaşa doğrudan katılması artık “sınırlı çatışma” kavramını ortadan kaldırdı. 40 binden fazla Amerikan askeri bölgede açık hedef haline geldi. Arap başkentlerinde, “Bu, nükleer bir felaketin başlangıcı olabilir.” yorumları yapılırken, Trump’ın hamlesi Ortadoğu’nun geleceğini karartıyor.
Diplomasi hala bir seçenek. Ama pencere hızla kapanıyor. Eğer realist bir dış politika, uluslararası işbirliği ve barışçıl çözümler devreye sokulmazsa bugünün saldırıları, yarının insani trajedilerine kapı aralayacak.
Bu kriz İran’la sınırlı kalmayacak. Suriye, Lübnan, Irak hattında yeni cephelerin açılması an meselesi. İsrail’in güvenlik bahanesiyle yürüttüğü operasyonlar, bölgedeki siviller için yeni trajedilerin habercisi.
Amerika’nın saldırısı, ateşi harlayan son kibrit çöpü olabilir.
Trump belki seçim kazanabilir ama geriye kalan: Yıkılmış şehirler, yerinden edilmiş milyonlar ve bir kez daha kanla sulanan Ortadoğu toprakları olacak.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***