Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Abdülhamit devrinde idam cezası uygulanmadı mı?

Abdülhamit devrinde idam cezası uygulanmadı mı?


DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU | YORUM

Osmanlı Devleti döneminde çeşitli nedenlerle idam cezası uygulanmış ve bu uygulama, sanılanın aksine II. Abdülhamit devrinde de devam etmiştir. İdam uygulaması ile ilgili olarak Osmanlı Arşivleri’nde çeşitli yazışmalar bulunduğu gibi kısas defterleri üzerine yapılan çalışmalarla idam gerekçeleri de ortaya konulmuştur.

İSLAM HUKUKUNDA ÖLÜM CEZASI

İslam fıkhına dair eserlerde ölüm cezası verilmesinin gerekçeleri “cinayât”, “hudud (had cezaları)”, “cirâh (yaralamalar)” ve “ta’zir” suçları olarak tasnif edilmiştir. Ölüm cezasını gerektiren suçların başında da Kur’an-ı Kerim ve hadisler doğrultusunda “haksız yere kasten insan öldürme” suçu gösterilmiştir.

Fakihler kısası mecburi bir ceza değil diyet ve af alternatifleriyle birlikte ele almışlardır. ‘Kasten insan öldürme’ suçunda hem kamu hem de şahıs hakkı olduğu ve şahıs hakkının ihlalinin daha baskın olduğu görüşü kabul görmüştür. Bunun dışında naslarla belirlenmiş suçlar için verilen cezalar “had” olarak ifade edilmiştir.

Buna karşılık “eşkıyalık ve dinden dönme” gibi durumlarda verilen ölüm cezasının “had” sayılıp sayılmayacağı tartışmalıdır. Özellikle cezası naslarla belirlenmeyip siyasi otoriteye bırakılmış suçlarda “ta’zirin” ölüm cezası olup olmaması da bir diğer tartışma konusudur.

Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhepleri ta’zirin ölüm cezası olamayacağına savunurken Hanefi mezhebi, İbn-i Teymiyye ve İbnü’l Kayyım el-Cevziyye “umumi maslahat durumunda” toplum için zararlı görülen kişilere yönelik “ta’zir” olarak ölüm cezası verilebileceğini ifade etmektedir.

Hanefi fakihleri bu uygulamayı siyaseten katl’ olarak tanımlamışlar ve Maide suresi 33. Ayetteki “yeryüzünde fesat çıkaranlar” ifadesine atıf yapmışlardır. Bu yoruma rağmen “af, şüphe ve sulh” gibi nedenlerle ölüm cezasının çok geçerli bir neden olmadıkça uygulanmamasının tercih edildiği anlaşılmaktadır.

İslam hukukçuları da telafisi mümkün olmayan bu cezanın uygulanabilmesi için suçun şüpheye mahal vermeyecek kadar sabit olmasını ve kul hakkı kapsamındakilerin mağdurun affı suretiyle uygulanmaması yorumunu öne çıkarmışlardır.

OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ UYGULAMALAR

Osmanlı Devleti’nde örfi hukuk alanında çıkarılan kanunnamelerde had ve kısas alanındaki suçlar için şer’i hukuk hükümleri kabul edildiğinden bu hususlarda ayrıntılı hükümler yer almamıştır. Ancak genellikle ta’zir suçlarında olmak üzere bazı ağır suçlar için ölüm cezası öngörülmüş ve padişah onayı şart olduğundan “siyaset” ifadesi kullanılmıştır.

 “Siyaset” ifadesi şer’i hukuka uygunluğu tartışılan ve bazı siyasi suçları da kapsayan cezalar için kullanılmıştır. Kanunnameler ve mahkeme kayıtlarında “livata, tütün kullanma, zındıklık, kamu malını zimmetine geçirme, evlat edinme veya köle yapmak amacıyla esir çalma, köle ve cariye kaçırma, sürekli hale gelen hırsızlık, halka öldürücü şekilde zarar verme” gibi suçlar ölümle cezalandırılmış, ayrıca ağır ihmalleri görülen devlet adamlarına da genellikle ölüm cezası verilmiştir.

Bunların yanında Osmanlı fakihleri, padişahın emirlerine karşı düzeni sarsıntıya uğratacak isyan teşebbüslerini de “baği” suçu olarak değerlendirmişler ve bu suçu işleyenlerin de ölümle cezalandırılması yönünde fetva vermişlerdir. Merkezi otoriteye karşı taraftar toplama, isyan çıkarma, ihtilale teşebbüs etme gibi eylemlere çoğunlukla ölüm cezası verilmiş ancak somut eylem olmadan sadece potansiyel tehlike durumunda da siyasi nedenlerle ölüm cezası uygulanmıştır.

 

JPEGmini

Kuşkusuz bunun dönüm noktası Fatih Kanunnamesi’nde tahta çıkan kardeşin “nizam-ı âlem” için fiili suç oluşmadan kardeşlerini öldürtebilmesine izin verilmesidir. Bu uygulama fıkhi yönden çok büyük tartışmalara yol açmıştır. II. Mahmut devrinde de 1838 yılında memurlara siyaset katl cezası kaldırılmış ve sadece kısas ve had suçlarıyla sınırlı tutulmuştur.

1840 tarihli Ceza Kanunu’nda bütün tebaa bu hükümlere tabi olmuş, ölüm cezasının verileceği suçlar; hadler, padişaha yani vatana ihanet, isyan ve adam öldürme şeklinde belirtilmiş, padişahın rolü de sadece onayla sınırlanmıştır. Sonraki ceza kanunu düzenlemelerinde de aynı durum devam etmiştir. Tanzimat döneminden itibaren de idam cezası hükümleri kısas defterlerine kaydedilmiştir.

ABDÜLHAMİT DEVRİNDEKİ İDAM CEZALARI

Osmanlı Arşivleri’nde yer alan İkinci Abdülhamit devrine ait kısas defterleri üzerinde Ahmet Aksın tarafından ayrıntılı bir çalışma yapılmış ve verilen idam cezalarının hangi suçlara dayandığı ortaya konulmuştur. Aksın, 10 Numaralı kısas defterinde 130 hükme ulaşmış ve defterdeki cezaların biri dışında infaz edildiğini tespit etmiştir.

Bilindiği gibi II. Abdülhamit, Osmanlı Devleti’nin 34. padişahı olarak 31 Ağustos 1876 tarihinde tahta çıkmıştı. Defterdeki ilk hüküm onun tahta çıkışından bir ay sonra 27 Eylül 1876 tarihlidir. Defterde yer alan kayıtlardaki 130 hükmün 20’si siyasi suçlardan dolayı verilen cezalar olup “komitacılık, zararlı cemiyet (cemiyet-i muzırra) kurmak ya da zararlı bir cemiyet için faaliyet göstermek” gibi gerekçelerle verilmiştir.

27 Eylül 1876 tarihli hüküm, Karadağ halkına para dağıtarak onları isyana teşvik eden Marko’ya verilen idam hükmüdür. Ardından da 1877 yılında Müslüman köylerine baskın yapan ve üç kişiyi öldüren üç eşkıya idam edilmiştir.

1900-1908 arasında siyasi nedenlerle idam sayısının on bir olduğu görülmektedir. Bu durum azınlıkların devlet karşıtı faaliyetlerinin artışının bir sonucudur. Tahmin edileceği gibi idam hükümleri Rumeli’de Bulgar ve Rumlar, Anadolu’da ise Ermenilerle ilgilidir.

Örneğin Sason civarında Müslüman köylerini basan ve ahaliyi katleden bir Ermeni çetesi en son askerle çatışmaya girmiş ve on altı askeri katletmiştir. 1902 yılında verilen hükme göre çete üyelerinden dokuz kişi idama diğerleri de sürgün cezasına çarptırılmıştır.

Bir yıl sonra da Erzincan Bidayet Mahkemesi tarafından Ermenileri silahlandıran ve ahaliyi isyana teşvik eden “Dersim komitesi adlı cemiyyet-i fesadiye” üyelerinden Rupin idama mahkûm edilmiştir.

Benzer bir hüküm de 1906 yılında Trabzon Ceza Mahkemesi tarafından verilmiştir. Gerekçe ise Kunduracıoğlu Humparson adlı bir Ermeni’nin Trabzon’da Hınçak örgütünü kurup komite üyeleriyle birlikte gayrimüslim ahaliden para toplaması ve vermeyen kişileri öldürmeleridir. Bu suçlardan yargılanan kırk kişiden dokuz kişiye idam cezası verilmiştir. Arşiv kayıtlarından Humparson ve arkadaşlarının 9 Ocak 1906’da idam edildikleri anlaşılmaktadır (BOA; İ.AZN, 64/13, H. 11.11.1323).

Başka bir siyasi gerekçeyle idam ise İzmir’de Balyozzade Matyos adlı bir Ermeni tüccarın öldürülmesi nedeniyle verilmiştir. Hükme göre “Ermeni cemiyet-i fesadiyesinin üyesi” olan Bedros, para yardımı istemiş ve ret cevabı üzerine de tüccarı öldürmüştür. Yargılama sonucunda Bedros idam cezası alırken arkadaşları da farklı cezalara çarptırılmıştır (BOA; A.JMKT.MHM, 614/747, H. 5.6.1323).

1905’te de iki Bulgar komitacı Manastır’da At Meydanı’nda sabaha karşı idam edilmiştir. Manastır Vilayet Gazetesi’nin 27 Ağustos 1321 tarihli haberine göre bu kişilerin suçları; “dört kişiyi öldürmek, halktan bir kişiyi yaralamak, iki askeri şehit etmek, demiryolunu havaya uçurmak, kendilerine yardım etmeyen Papaz Aleksi’nin evini yakmak, eşi ve kızlarını yaralamaktır”. Hatta Avusturya ve Rusya konsolosları cenazede büyük nümayişler olacağına dair iddialar da bulunmuşlar ancak cenaze olaysız bir şekilde defnedilmiştir (BOA; DH. ŞFR., 353/105, R. 30.6.1321).

Siyasi idamlar yanında Abdülhamit’in onayıyla gerçekleşen idamların bir kısmını da namus cinayetleri nedeniyle verilen idamlar oluşturmuştur. Cinayetler “bekaret, sözlü ve fiziki taciz” gibi nedenlerle işlenmiş ve Aksın incelediği 10 numaralı defterdeki 130 hükümden 11’inin bu tür namus cinayetleri nedeniyle verildiğini tespit etmiştir.

Dikkat çeken diğer idam hükmü çeşidi ise aile içi cinayetlerden dolayı verilenlerdir. Bu cinayetlerin dördü erkekler, üçü kadınlar tarafından işlenmiş olup “aldatma zannıyla karısını öldürme, başka bir erkekle evlenmek isteyen bir kadının kocası ve çocuğunu öldürmesi, kocasını zehirleyerek öldürmek, üvey oğlunu öldürmek, miras ya da para için kız kardeşini öldürmek, yine aynı nedenle dedesini öldürmek” gibi nedenler görülmektedir. Ayrıca çocuklara tecavüz edip öldüren katiller de idam cezasına çarptırılmış ve onay sonrasında idam edilmiştir.

Dönemin Osmanlı nüfusunun büyük bir çoğunluğunun tarımla uğraşmasına paralel bir şekilde arazi ve su anlaşmazlıkları nedeniyle işlenen cinayetler de idamlar arasında önemli bir yer tutmaktadır. Defterde bu sayı on beş olarak görülmektedir.

İdam cezalarının diğer nedeni de gasp ve hırsızlık nedeniyle işlenen cinayetler olup bunların bir kısmı Hınçak ve Taşnak cemiyetlerinin gasp için işledikleri cinayetlerdir. İnfaz edilen idamların nedenleri arasında sekiz hüküm alacak verecekten kaynaklanan kavganın cinayetle sonuçlanması, on üç hüküm husumet, on dokuz hüküm ise çeşitli nedenlerle işlenen cinayetlerle ilgilidir.

İdam edilen kişilerin 58’i Müslüman, 71’i Gayrimüslim olup bir olayda da cinayet bir Müslüman ve bir Hıristiyan marifetiyle işlenmiştir. İdam edilenlerin içinde Gayrimüslimlerin fazla olmasının nedeni çetecilik ve komitacılık faaliyetlerinde yer almış olmalarından kaynaklanmaktadır.

EFSANE BAŞKA GERÇEK BAŞKA

Gerek Osmanlı Arşivleri’nde yer alan idam cezalarına ve cezaların infaz edildiğine dair kayıtlar gerekse Aksın’ın 1876-1908 arasına ait idam hükümlerinin kaydedildiği 10 numaralı kısas defteri üzerindeki incelemesi, II. Abdülhamit devrinde verilen idam cezalarının hepsinin sürgüne çevrilmediğini ve defterdeki kayda göre 129’unun infaz edildiğini göstermektedir. 

Burada sorulması gereken, defterde yer almayan başka idam infazları olup olmadığıdır. Örneğin 1903 Makedonya Olayları sırasında “kendisine selam vermediği gerekçesiyle hakaret eden” Manastır vilayetinin Rus Konsolosu Rostkovski’yi öldüren nöbetçi jandarma Halim ve Halim’e engel olmadığı iddia edilen diğer asker Abbas, Divan-ı Harp’te yani askeri mahkemede yargılanmıştır.

Rusya’nın baskısını hafifletmek için hem Halim hem de Abbas idama mahkûm edilmiş ve kararın açıklanmasından birkaç saat sonra olayın meydana geldiği Nüzhetiye Caddesi’nde idam edilmişlerdir (BOA; Y.PRK.MK, 15/12, H. 19.05.1321). Ancak bu infazlar söz ettiğimiz defterde yoktur.

Osmanlı Arşivleri’nde yaptığımız kısa bir taramada bile Girit’te birkaç kişinin idamı kararının infaz edildiği (BOA; Y.PRK.DH., 7/32, H. 1.08.1311), “posta vurmak, adam öldürmek ve köy basmak suçundan üç Ermeni’nin Yozgat’ta idamı (BOA, HR. ŞFR.1, M. 4.8.1896) ve Manastır’da iki askeri şehit eden Ustuyan Nikola Nante’nin İstasyon Caddesi’nde idamı (BOA, TFR. İ. MN. 1220/35, H. 20.11.1325) gibi örnekler de sayının daha fazla olacağını ispatlamaktadır.

Sonuçta II. Abdülhamit’in hiçbir idam cezasını onaylamadığı veya sadece üç kişinin idamına izin verdiği gibi ifadeler kesinlikle doğru değildir. Diğer taraftan Divan-ı Harp mahkemelerinin verdiği kararların incelenmesi ve defterde yer almayan idamların da ortaya konulmasıyla İkinci Abdülhamit devrinde uygulanan idamların sayısının çok daha fazla olması ihtimal dahilindedir.

Kaynaklar: Osmanlı Arşivleri, BOA; İ.AZN, A.JMKT.MHM, DH. ŞFR,  Y.A.HUS, Y.PRK.DH; Maşalı, M. (2007), “Ölüm Cezası”, DİA, C. 34, s. 40-43; Aksın, A. (2021), “II. Abdülhamit Devri Ölüm Cezalarının Değerlendirilmesi” (1876-1908), Sosyal Bilimler Dergisi, S. 31, s. 1029-1040; (2018), “II. Abdülhamit Devrinde Verilen Kısas Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, XVIII. TTK Kongresi Bildirileri, C. 8, s. 1-18; Saygılı, H. (2013); “1903 Makedonya’sında Reformlara Tepkiler: Manastır Rus Konsolosu Aleksandr Rostkovski’nin Katli”, Karadeniz Araştırmaları, S. 39, s. 69-94; Nizamoğlu, Y. (2013), “Manastır Vilayet Gazetesi Gözüyle Manastır (1905-1906)”, VIII. Milletlerarası Türkoloji Kongresi Bildirileri, İstanbul.

Anahtar Kelimeler: II. Abdülhamit, idam, efsane. 

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version