Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Sırrı Süreyya’nın sırrı ve 45 yıl sonra gelen bir maxi single

Sırrı Süreyya’nın sırrı ve 45 yıl sonra gelen bir maxi single


Bir ölüm bir ülkeyi bu kadar mı içten hüzünlendirir…

Hem de seçimlerde yüzde 10 oy almış bir partinin milletvekilinin ölümü…

Daha düne kadar, yanına yaklaşana “hain” damgasının vurulduğu, eş başkanının 8 yıldır hapiste çürütüldüğü küçük bir partinin milletvekili, nasıl olur da bir milletin ruhunun kahir ekseriyeti haline gelir?

Ne kaldı Sırrı Süreyya’dan bize?

Çok önemli bir mesaj var bu beklenen ölümde…

En çok da kendini hâlâ bu ülkenin çoğunluğu sayan, toplumun geri kalan kısmına kibirle ve öfkeyle bakan siyasetçilere…

İşte onlara büyük bir hayat bilgisi dersi var.

Önce onların sormaları lazım kendilerine,

Nedir bu? Anlamadığımız ne var bu ölümde? Ne kaldı Sırrı Süreyya’dan bizlere…

Her kavgamızı barıştırıcı bir tebessümle ayırmaya çalışan bir portre kaldı

Bir gülüş…

Hepimize umut veren, hepimize hayatı barıştırıcı bir tebessümle izah edebilen bir gülüş kaldı ondan bize…

Sırrı Süreyya gülüşü…

Özlediğimiz, aradığımız, sığınmaya çalıştığımız bir masumiyet…

Bize, hala bir millet olduğumuzu hatırlatan masum bir tebessüm…

Sırrı Süreyya’nın sırrı buydu işte…

Tıpkı…

Şehrazat’tan gelen bir mesaj; “Bak bu senin hoşuna gidebilir”

Tıpkı geçen çarşamba günü aldığım bir mesaj gibi…

Şehrazat’tan gelen bir mesajdı…

Şehrazat Türk müziğinde en sevdiğim söz yazarlarının başında geliyor.

“Bak senin çok hoşuna gidecek bir haber” diye yazmış.

1980 yılında yayınlanan ve çok sevdiğim iki şarkısını 45 yıl sonra yeniden yayınlamış ve streaming platformlara koymuşlar.

Türkiye’nin ilk maxi single’ı yeniden yayınlandı

45 yıl geriye döndüm.

1980 yılıydı.

O yıl Türkiye’nin ilk “maxi single’ı” yayınlanmıştı.

Maxi single kelimesini ilk defa 1970’lerde Mungo Jerry’nin “In The Summertime” adlı şarkısı ile duymuştuk.

7 inçlik, bir tarafında iki öteki tarafında iki şarkı olan plaklardı bunlar.

Şehrazat’ın bu plağı Türkiye’de yayınlanan ilk Maxi Single’dı.

Bir Philadelphia Sound şarkısı gibi

Bu plağın ilk şarkısı “Sevemedim Kara Gözlüm”dü…

O yıl ilk dinlediğimde bende, 1970’lerde parlayan Post Motawn dönenin “Philadelphia Sound” akımından etkilenmiş bir şarkı olarak görünmüştü.

Yapımcılığını Nino Varan, düzenlemelerini ise Garo Mafyan yapmıştı.

Arkada ise İstanbul Gelişim Orkestrası çalıyordu.

Çok güzel bir iş çıkarmışlardı.

Nino Varan’a ve Garo Mafyan’a uzun ömürler diliyorum.

İstanbul Gelişim’in kurucusu Atilla Özdemiroğlu ve üyeleri Asım Ekren, Selçuk Başar artık aramızda değil.

Onlara Allah’tan rahmet, geride kalanlarına da uzun ömürler diliyorum.

Hepsi Türk pop müziğine çok büyük katkılar yapan insanlardı.

O maxi single’da en sevdiğim şarkı

O maxi single’da en çok “Seni Sevmişim”i sevmiştim.

Orijinali Francis Cabrel’in “Je l’aime a mourir” adlı şarkısıydı. Ama ben Chantal Chamberland’ın versiyonunu daha çok severdim.

Ne var ki Şehrazat’ınkini hepsinden çok seviyordum.

Çünkü anadilime çok yakışmıştı bu şarkı.

Dede harbiye nazırı, büyük dede Rumeli beylerbeyi

Şehrazat Kemali Söylemezoğlu

Yakın arkadaşlarının deyişiyle “Şehro…”

Bir Osmanlı ailesinden geliyor.

Ankara doğumlu.

Babası Türkiye’nin ilk madencilerinden Sihamettin Kemali Söylemezoğlu.

Dedesi Osmanlı’nın Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa.

Dedesinin babası ise Rumeli Beylerbeyi Ali Kemali Paşa.

Şehrazat aynı zamanda iyi bir caz sanatçısı

Annesi Türkiye’nin en büyük caz şarkıcılarından Sevinç Tevs.

Şehrazat da çok iyi bir caz şarkıcısı aynı zamanda.

İngilizce ve Fransızcayı çok iyi konuşuyor.

Dokuz yıl Beyrut’ta yaşamış.

Arapçayı anlıyor.

Böyle komple bir sanatçı yani.

Ajda’nın “Yaz, Yaz, Yaz”ı, Sezen Aksu’nun “Su Gibi”si

Ajda Pekkan’ın “Yaz, Yaz,Yaz”ı, Sezen Aksu’nun dinlemeye doyamadığım “Su Gibi”si…

Daha nice ünlü sanatçının şarkılarında onun yazdığı sözler var.

Benim gibi birçok insanın şahsi duygu tarihlerinin, sevinç ve hüzün kronolojilerinin müellifi…

Allah’ım yaşlandım ve nostalji batağına mı saplandım?

Üç günden beri durmadan dinliyorum.

Dinliyorum ve kendime soruyorum:

“Artık yaşlandım ve acaba nostalji bataklığına mı gömülüyorum…”

Nostalji pek sevdiğim bir duygu değil. Eskiyi “yenilenmiş bir vintage ruhla” hatırlamak istiyorum.

Yani en iyi ihtimalle kendimi Persol gözlükleri takmış bir Steve McQueen olarak hayal etmek istiyorum.

Ama üç gündür durmadan Şehrazat dinliyorum…

Ve soruyorum…

Neden böyleyim…

Hannah Arendt’in “sıradanlaşmış kötülüğü”nden kaçma duygusu mu?

Ülkemiz bir karabasana dönüştü.

Acaba ondan mı…

Hannah Arendt’in totaliter toplumlar için söylediği o feci şey artık bizi geçmişin kaybolmuş sayfalarına mı çekiyor…

“Kötülüğün sıradanlaşması…”

Vicdansızlığın, adaletsizliğin banalleşmesi, müptezelleşmesi…

Böyle anlarda bu suç mahallinden kaçıp gitmek, güvenli bir yerlere sığınmak mı istiyorum.

“Semra tak bir kaset” cümlesinin kıymetini bilemediğimiz yıllar

Nereye mi sığınmak…

Türkiye’nin masum yıllarına mesela…

Rahmetli Özal’ın “Semra tak bir kaset keyfimizi bulalım” dediği, kıymetini hiç bilemediğimiz o Ankara siyaseti yıllarına…

Akdenizlilik neşemizin muhafazakârlık adı altında kasvete dönüştürülmediği kayıp zamanlara…

Halkın mutsuzluğunun Ankara’nın mutluluğu olmadığı yıllar

Bu şarkı bana ülkemin özlediğim işte bu zamanlarını hatırlatıyor.

Ülkeyi yönetenlerin, halkın yarısının mutsuzluğundan keyif almadığı yıllardı onlar.

Dile kolay 45 yıl geçmiş…

Ama hiç olmazsa Şehrazat’la, Sezen’le, Ajda’yla geçmiş 45 yıldı…

* * *

Bu şarkının Spotify’a konmasından 72 saat önce, pazar akşamı bu karamsarlığımı alıp götüren bir görüntü geldi önüme.

O akşam Sırrı Süreyya hâlâ hayattaydı.

Rönesans’ın beşiği Floransa’dan gelen bir ışıktı bu.

Hem de Michelangelo’nun, insan bedeninin estetik ölçülerini belirleyen, ünlü Davut heykelinin hemen üstünden…

Saat tam 20.30; Piazza Signoria, Pallazo Vecchio

Saat tam 20.30’da şehrin en ünlü meydanı Piazza Signoria’daki Vecchio Sarayı’nın ön duvarı özel olarak ışıklandırılmış ve İstanbul’un seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun dev bir görüntüsü yansıtılmıştı.

Onu izleyen günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan İtalya’ya resmi ziyarete gitmişti.

İtalya Başbakanı onunla çok samimi fotoğraflar çektiriyor, ama İtalyan halkının seçilmiş belediye başkanları ve medyası Ekrem İmamoğlu’na destek veriyordu.

Türkiye’nin bu gülüşe ihtiyacı var

Ve Sırrı Süreyya’nın bize veda ettiği saatlerde, Konya’dan gelen görüntüler Türkiye’de artık bir şeylerin değişmekte olduğunu gösteriyordu.

Galiba bugünün Türk Sednaya’sına dönüşen Silivri’den, “Muhtar bile olamaz” denilen ikinci bir cumhurbaşkanı çıkacak.

Oradan şimdilik bir açık görüş aile fotoğrafı geldi.

Uğur Dündar yazısında o fotoğrafı yorumlarken şöyle diyordu:

“Bize işte bu İmamoğlu gülüşü lazım…”

Türk siyaseti Sırrı Süreyya ile kaybettiği gülüşünü Silivri’de yeniden bulacak

Sırrı Süreyya’nın ölümüyle Türkiye, siyasette çok önemli bir gülüşünü kaybetti.

Ama, asık suratlı Ankara’dan yorulan Türkiye, güler yüzlü siyasetini Türk Sednaya’sı Silivri’den çıkaracak.

Yazın şuraya…

Sırrı Süreyya’nın barış ideali de tam yerine işte bu gülüşle oturacak.

Güle güle Sırrı Süreyya…

Bize, bu millete harika bir tebessüm bıraktın…

Artık sıra o tebessümü bir mutluluk kahkahasına çevirmekte…

Milletçe onu da başaracağız inşallah…

Ve her gülücükte seni hatırlayacağız…


(*) Sednaya, Suriye’de Esad muhaliflerinin kapatıldığı hapishaneydi.

Exit mobile version