Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Saray masayı ne zaman devirecek? İşte anahtar!

Saray masayı ne zaman devirecek? İşte anahtar!


TARIK TOROS | YORUM

CHP kurultayının iptali davasının ikinci duruşması görüldü. Ne var ki, mahkeme salonunda tutanağa geçen kimi satırlar, kararın esasen çoktan verilmiş olduğunu, ancak şimdilik zamana yayıldığını gösteriyor.

Mahkeme tutanaklarına göre:

***

Bu durumda gözler, doğal olarak, Kılıçdaroğlu’na çevriliyor. Şimdiye dek ne dava açtı ne de mahkemeye gitti.

Hemen her konuda hızlı refleksle ‘tweet’ atan, görev süresi sona erdikten sonra da siyaseti bırakmayıp bir ofis açan ve kamuoyuna mesajlar vermeye devam eden bir figürden söz ediyoruz.

Adı bu kadar yoğun şekilde gündemdeyken sessizliğini koruması, en hafif tabirle kuşku uyandırıcı. Peki, Kemal Kılıçdaroğlu ne yapacak?

Önünde yalnızca iki olasılık var gibi görünüyor: Ya mahkemeyle anlaştı ya da CHP genel başkanlık katıyla.

İlk ihtimalde, mahkemenin kararına razı gelip genel başkanlık koltuğuna dönecek, “Emaneti devralıyorum!” havasında sahneye çıkacak.

İkinci ihtimal ise meydan okuyucu: Genel Merkez’le mutabakata varırsa önce koltuğa oturup sonra rejim yargısına adeta orta parmağını kaldırarak, “Oyunu bozuyorum. Derhal kurultaya gidiyoruz. Desteğim Özgür Özel’edir!” diyebilir.

Böylece hem Saray kurgusunu boşa çıkarır hem de CHP’nin iç işlerine yargı eliyle müdahale edilmesine geçit vermez.

Hangisi olur, bilinmez. Belki de şu an bir risk analizi yapıyor.

Ötesi laf-ü güzaftır. Kulisler, duyumlar, dedikodular…

Bu safhada tek gerçek, Kılıçdaroğlu’nun şu ana dek bilinçli bir suskunluğu tercih ettiğidir.

***

Ankara’da entrika bitmez.

Şimdi size son derece etkin bir anahtar vereceğim: Saray’ın CHP ve DEM Parti’ye yönelik yaklaşımında neyin belirleyici olduğunu anlatacağım.

Somut örneklerle yürüyelim:
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından hemen önceki günlerde, valilikler ona salon tahsis etmiyor, çıktığı yurt gezilerinde türlü engeller çıkarılıyordu. Çok geçmeden tutuklandı.

Sonraki iki ayda görüldü ki, CHP rahatlıkla protesto mitingleri yapabiliyor. Özgür Özel, dilediği zaman İmamoğlu’nu cezaevinde ziyaret edebiliyor. Erdoğan, kamuoyu önünde Özel’den “Sayın Özgür Özel, CHP Genel Başkanı” diye söz ediyor (ki, bunu Kılıçdaroğlu’na hiç yapmadı. Hatırlayın, ona hep “Bay Kemal” diyordu.)

Gel gelelim, şu son hafta sonu bir kırılma yaşandı. Erdoğan, “Özel’in, suç örgütünün posta güvercini gibi hareket etmesi üzüntü verici.” diyerek tonu değiştirdi.

Eş zamanlı olarak, İmamoğlu’nu ziyaret etmek isteyen bazı siyasetçilerin Adalet Bakanlığı tarafından engellendiği haberleri önümüze düştü.

Saray’ın ‘örtülü’ mesajı netti: “Eğer sen posta güvercini gibi davranmaya devam edersen, biz de cezaevi ziyaretlerini engelleriz.”

Ekrem İmamoğlu’nun resminin basıldığı pankartlara bile tahammül edemeyen bir rejimden söz ediyoruz.

***

Şimdi dönelim Kürt barış sürecine…

Abdullah Öcalan’dan talep edilen mektup yazıldı. PKK kendini feshetti fakat rejim, en ufak bir yumuşama emaresi göstermedi.

Ne infaz süresini tamamlamış Kürt mahkumlar tahliye edildi, ne yaşlı ya da hasta tutuklular için insani bir adım atıldı. Ancak rejim, alanlarda “kontrollü bir serbestlik” sundu.

Nevruz kutlamalarına ülke genelinde izin verildi. Valiler onayladı, polis geri çekildi. Bu da bize, önceki yıllarda yaşanan olayların devlet kaynaklı olduğunu teyit etmiş oldu.

Yine, PKK’nın son kongresinde öldürüldükleri açıklanan iki kurucu lider için dört bir yanda anma toplantıları ve yürüyüşlere göz yumuldu. Tunceli Valisi, ilindeki anmaya karşı çıkar gibi oldu ama merkez geri adım atmadı. Vali, görevden affını istemek zorunda kaldı.

Burada bir parantez açalım: Kürt cephesi, Erdoğan’a güveniyor değil. Konjonktüre, Suriye’deki hareketliliğe ve “sembolik izinler” dışında olası kazanımlara odaklanmış durumda.

***

Toparlarken, kulaklara küpe bu iki anahtarı hatırda tutun.

Bugün CHP miting yapabiliyor, DEM Parti kortejle yürüyebiliyorsa, bilin ki “ilişkiler şimdilik yolunda” demektir. Yanılmaz bir ölçüdür bu.

Maalesef Türkiye artık öyle bir ülke ki, konuları ne hukuki temelde, ne anayasal çerçevede, ne de yerleşik siyasi teamüllerle ele almak mümkün.

O dönem çoktan kapandı.

Artık yasalar değil, jestler hüküm sürüyor ve Türkiye, sarayın nabzına göre şekillenen bir zeminde ilerliyor; kurallar değil, ruh halleri belirleyici.

Gerçek, yalnız izin verilende saklı.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version