Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kimler tarafından imzalandı, neden önemli?

Kimler tarafından imzalandı, neden önemli?


Ankara hükümeti Lozan’a İsmet İnönü önderliğindeki heyetle katıldı.

İlk tur görüşmeler, Musul’un statüsü ve kapitülasyonların durumu gibi bazı konularda yaşanan tıkanıklığın aşılamaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.

Şubat 1923’te ise ikinci tur görüşmeler başladı. Bu kez görüşmelerde sonuç sağlandı ve 24 Temmuz 1923 tarihinde antlaşma imzalandı.

Antlaşmaya TBMM hükümetinin yanı sıra İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve ilerleyen yıllarda kurulacak olan Yugoslavya’nın temelini oluşturan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı imza attı.

Tüm tarafların kendi iç onay süreçlerini tamamladığını bildirmesiyle birlikte antlaşma 6 Ağustos 1924’te yürürlüğe girdi.

Lozan’ın 2023 yılında geçersiz olacağı yönünde birtakım iddialar zaman zaman ortaya atılıyordu.

Ancak Lozan, süresi olmayan, kalıcı uluslararası anlaşmalar arasında yer alıyor.

Antlaşma, Türkiye için olduğu kadar Yunanistan için de önem taşıyor.

Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan “Yunanistan ile ilgili başlıca uluslararası antlaşmalar” listesinde yer alıyor.

Yunanistan için Lozan, sınırlar konusundaki mevcut statükonun korunmasının anahtarını elinde tutuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dönem dönem Lozan Antlaşması’nı eleştiriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül 2016’da yaptığı bir konuşmada, “1923’te Lozan’ı bize razı ettiler. Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Her şey ortada. Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik” dedi.

2020’deki Atina ziyaretinde ise “Peki, Lozan sadece Ege’yi mi kapsıyor? Ege’nin dışında Lozan’la ilgili hiçbir şey yok mu? Batı Trakya’daki azınlıkların hukuku yok mu? Şimdi buradaki azınlıkların hukukunu bu anlaşmayla biz nasıl teminat altına alacağız?” dedi.

Lozan Antlaşması ile ilgili eleştiriler iki temel sorun etrafında şekilleniyor:

Ege Denizi ile ilgili sorunların başında karasuları ve kıta sahanlığı geliyor.

Türkiye, Ege Denizi’nde karasularının genişliğinin 6 mil olduğunu söylüyor. Yunanistan ise uluslararası deniz hukuku kapsamında bunu 12 mile kadar çıkarma hakkı bulunduğunu savunuyor.

Türkiye, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasının “Ege Denizi’ndeki çıkar dengelerini Türkiye’nin aleyhine orantısız bir şekilde değiştireceğini” söylüyor.

Ege Denizi’nde kıta sahanlığının sınırları ise belirlenmiş değil.

Türkiye ayrıca Atina’yı Ege Denizi’nin doğusundaki adaların “silahsızlandırılmış statüsüne” aykırı davranarak Lozan Antlaşması ve diğer ilgili uluslararası hukuk düzenlemelerini ihlal etmekle suçluyor.

Batı Trakya olarak adlandırılan bölge, Yunanistan’daki Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç şehirlerini kapsıyor. Burada yaklaşık 150 bin civarında Müslüman Türk azınlık yaşıyor.

Türkiye açısından buradaki sıkıntının temelinde başmüftülüğün durumu yatıyor.

Türkiye, Lozan da dahil bu konuyu içeren uluslararası antlaşmalara göre başmüftünün yetki alanı içindeki Müslümanların oylarıyla seçilmesi gerektiğini savunuyor.

Ancak, Yunanistan 1985 yılına kadar seçim sistemini uygulamış olsa da bu tarihten sonra başmüftüyü atamaya başladı.

Yunanistan ne diyor?

Yunanistan, geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin Lozan Antlaşması’yla ilgili güncelleme taleplerine tepki gösterdi.

Yunan hükümeti, sınırlardaki mevcut durumun teminatı olarak gördüğü bu antlaşmayı “müzakere edilemez” olarak görüyor.

Yunanistan, Türkiye’nin 1970’li yıllardan bu yana sınırlarla ilgili mevcut statükoyu değiştirmeyi hedefleyen adımlar attığını söylüyor.

Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde, “1970’li yılların başında Türkiye, Yunanistan’ın egemenliği, egemenlik hakları ve yetki alanlarına yönelik tartışma yaratan ve hak iddiasında bulunan sistematik bir politika başlatmıştır” deniliyor.

Atina, Türkiye’nin bu politikasının “içlerinde en önemlisi Lozan Antlaşması olmak üzere uluslararası antlaşmalar tarafından sağlanan topraklarla ilgili statükoyu değiştirmeyi” amaçladığını öne sürüyor.

Yunanistan ayrıca, Ege Denizi ile ilgili kendisi açısından çözümsüz kalan tek konunun kıta sahanlığı meselesi olduğunu ve bunun da başta deniz hukuku olmak üzere uluslararası düzenlemelere uygun bir şekilde çözülmesi gerektiğini söylüyor.

Bakanlığın sitesinde azınlıklarla ilgili şu ifadeler kullanılıyor: “Türkiye’deki Rum azınlık ve Ekümenik Patrikhane ile ilgili son zamanlarda doğru yönde atılmış olan adımlara rağmen, hala Ankara çağdışı kalan karşılıklılık mantığına göre davranmaktadır. Türkiye, özellikle insan hakları ve dini özgürlükler (Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması gibi) konusundaki yükümlülüklerini yanlış bir yaklaşımla Batı Trakya’daki Yunan vatandaşı Müslümanlara yönelik politikasıyla ilişkilendirmeye devam etmektedir.”

Exit mobile version