Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hangisi daha yandaş; Ahmet mi, Ertuğrul mu?

Hangisi daha yandaş; Ahmet mi, Ertuğrul mu?


BÜLENT KORUCU | YORUM

Tırnakçı, yolda yürürken cüzdanınızı öylesine ustalıkla cebinizden çeker alır ki, iş işten geçtikten sonra farkettiğinizde “Vay şerefsiz!” diye takdirkar bir öfke duyarsınız. 1980 sonrası medyayı ve onu şekillendirenleri ‘tırnakçılara’ benzetiyorum. Elbette onların piri ve zirvesi Ertuğrul Özkök’tü.

Rejimi aklama, hukuksuz icraatları meşrulaştırma hatta gerekli olduğuna dair toplumda ‘rıza üretme’ konusunda fazlasıyla başarılıydı. Ülkenin en hayati ihtiyacı olan demokrasi çalınırken üstün hizmetlerde bulundu. Karşılığını fazlasıyla aldı. Pek az faniye nasip olabilecek bir zenginlik ve lüks içinde yaşadı, yaşıyor.

“Özkökgiller” familyasının bir amirleri bir de patronları vardı. Amirlerine topuk selamı çakıp misyonlarını ifa ederken, patronun servetine servet katması için üzerine düşeni yaptı. Aydın Doğan’ın karton fabrikasına teşvik vermeyen Bakan Güneş Taner’le telefon görüşmesi bunun tipik örneğidir. Ya da Dinç Bilgin’le kavga ederken Sabah Grubuyla karşılıklı atışmalarına bakılabilir.

Çıkar çatışmaları öyle boyutlara taşındı ki medya mahallesinde günahı az olanlardan biri Ufuk Güldemir, yakın arkadaşı Hasan Cemal’in eşarplı fotoğrafı basmıştı. Gülçin Telci’nin evinde, arkadaş arasındaki şakalaşma sırasında çekilmiş bir kareydi bu.

Patronlar kısmını bir kenara bırakalım zira asıl kayıp amirlerin talepleriyle gerçekleşiyor. Askeri vesayetin hüküm sürdüğü yıllarda, ‘ismi açıklanmasını istemeyen askeri yetkili’ klişesi vardı ve o ‘yetkili’ konuştuğunda akan sular dururdu. Hatta bazen sadece Genelkurmay’ın ‘sönmeyen ışıkları’ dahi işe yarardı. ‘Andıç’ skandalında linçlenip işini kaybeden Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar gibi isimlerin yaşadıklarını düşündüğümüzde, Güldemir’in yaptığı çocuksu bir muziplik gibi kalıyor. Özkök, yıllarca birlikte çalıştığı dostlarını arenada aslanların önüne atmakta tereddüt etmemişti.

Askeri vesayetin ‘hık’ deyicisi gazeteciler listesi yaptığımızda elbette başa Özkök’ü yazarız ama onunla sınırlı olmadığını herkes biliyor. Yaşar Büyükanıt’ın Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanlığı dönemlerinde gazete arşivlerine bakmak yeter. ABD’ye yaptığı gezilere iştirak eden kalemşörlerin bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a eşlik eden ‘uçak mürettebatı’ndan çok farkı yoktu.

28 Şubat sürecindeki vıcık vıcık günlere kadar gidersek yazı değil kitap yazmamız gerekir. O yüzden sadece Büyükanıt’ın meşhur “Sözde değil, özde laik cumhurbaşkanı istiyoruz.” konuşmasından bir kare aktarmakla yetineyim.

Murat Yetkin ayakta, elinde mikrofon ve güya soru soruyor: “Seçilecek şahsın bu kriterlere uyup uymadığına karar vereceksiniz demek ki. Ama öbür yanda buna Meclis karar verecek. O süreci nasıl bekliyorsunuz? Tutumunuz ne olacak?”

Zaman makinesini biraz ileri sardıralım ve Ahmet Hakan’ın Erdoğan’la yaptığı, “Faiz de iniyor enflasyon da!” temalı muhabbetine bakalım. Yapılan iş aynı fakat usul ve tavır farklı. Daha kaba, hoyrat ve özensiz… O yüzden ilkleri tırnakçılara, yeni nesil yandaşları kapkaççılara benzetiyorum.

Hakan da Özkök de Hürriyet Yayın Yönetmeni, aynı ölçüde yalaka ve taraf, lakin aralarındaki fark dağlar kadar. Aynı farkı Turgay Güler’le Murat Yetkin arasında da görüyoruz. Daha eğitimli olmanın sonucu ambalajları daha fiyakalı, hepsi o…

İki grup arasındaki farkı oluşturan önemli bir saik de hizmet verdiklerinin kimliği. Turgut Özal ve Tansu Çiller’e yandaşlık yapmak ayrı, Erdoğan’a yanlanmak ayrı… AKP lideri, top çevirmek, organize atak geliştirmek filan sevmiyor, ‘bam bam bam’ istiyor. Köy kahvesinde oturan Hüsnü Efendi’nin, “Reis nasıl hepsini ipe dizdi!” demesi için Turgay Güler seviyesi gerekiyor.

Ne demişti Cengiz Çandar?

“Erdoğan rükuda bile kabul etmiyor, herkesi secdede istiyor…”

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version