MERSİN – ÖHD’li avukat Mehmet Kenkeş, Türkiye’nin AİHM’in “umut hakkı”na dair verdiği kararı uygulamakla hükümlü olduğunu vurguladı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına göre, tahliye imkanı olmaksızın bir kişinin ömür boyu hapiste tutulması işkence ve kötü muamele yasağına aykırı. AİHM, 2014’te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için de benzer bir karar vererek, “umut hakkı”nın ihlal edildiğine işaret etti. AİHM’in bu konuda yasal düzenleme talep ettiği kararın üzerinden 11 yıl geçti. Ancak Türkiye, ihlalin ortadan kaldırılması konusunda adım atmadı. AİHM kararlarının uygulamasını denetleme ve yaptırım uygulama yetkisi bulunan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye yasal düzenleme için bu yılın Eylül ayında kadar süre tanıdı.
AİHM kararını ve “umut hakkı”nı değerlendiren Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Mersin Şubesi üyesi Mehmet Kenkeş, AİHM’in bu konuda aldığı ilk kararın AİHM’in 2013’te İngiltere’de ‘Vinter ve diğerleri’ kararı olduğunu hatırlattı. “Umut hakkı”nın tanınmamasının hem hukukun hem de Kürt sorununa dair yürütülen sürecin önünü tıkadığını belirten Kenkeş, “Sürecin baş aktörlerinden Sayın Öcalan’ın da ağırlaştırılmış müebbet cezası aldığı düşünülürse sürecin sağlıklı yürütülmesi için tercihten çok bir zaruret gibi görünüyor. Kaldı ki barışmak topyekun kucaklaşmak olmalı, kucaklaşmanın tam ve kapsayıcı olmadığı yerde tam bir barış ve uzlaşı halinin başlaması, en önemlisi kalıcılaşması ciddi riskler barındıracaktır” ifadelerini kullandı.
‘YASAL DÜZENLEME YAPILMASI ZORUNLUDUR’
“Umut hakkı”nın sadece ceza hukuku sorunu değil, anayasal bir sorun olduğunu vurgulayan Kenkeş, “AİHM içtihadına uygun olarak İnfaz Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi zorunludur. Türkiye, tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerin gereği olarak AİHM kararlarını uygulamakla yükümlü ve sorumludur. Nitekim anayasanın 90’ncı maddesi çok açıktır. Anayasanın 90’ncı maddesi, milletlerarası antlaşmaların iç hukukta uygulanmasıyla ilgili temel bir çerçeve çizer. Bu madde, iç hukuk normlarıyla antlaşmalar arasında çelişki olduğunda antlaşmanın öncelikli uygulanmasını öngörerek, milletlerarası hukukun iç hukuka entegrasyonunu sağlar. Umut hakkı insan hakları bağlamında teorik olarak mantıklı ve anlaşılabilirdir” diye konuştu.
‘UMUT HAKKININ İHLALİ İŞKENCE ANLAMINA GELİR’
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ncı Maddesi’nde, sözleşmeyi imzalayan devletlerin AİHM kararlarına uymayı taahhüt ettiğini hatırlatan Kenkeş, bu konuda herhangi bir karar istisnası bulunmadığının altını çizdi. AİHS’te umut hakkının “işkence ve kötü muamele” kapsamında değerlendirildiğini kaydeden Kenkeş, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası infaz rejiminde mahpus, ömrü boyunca ağır tecrit koşullarında tutulmakta, toplumsal bağlarından koparılmakta ve onarılması imkansız bir biçimde yalnızlığa mahkum edilmektedir. Bu durum, bireyin hukuken var olma hakkını elinden alarak, topluma geri dönme olasılığını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Sayın Abdullah Öcalan’ın da bu kapsamda oldukça katı bir tecrit içinde olduğu ifade etmek gerek. Avukat ve aile görüşünün kısıtlı yapılması da tecridin ne denli ağır olduğunun bir göstergesidir” şeklinde konuştu.
MA / Abdulkadir Ayten
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***