Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

ÇEVİRİ | New Yorker: Türkiye’nin gerileyen demokrasisi Trump’ın Amerika’sına bir model teşkil edebilir mi?

ÇEVİRİ | New Yorker: Türkiye’nin gerileyen demokrasisi Trump’ın Amerika’sına bir model teşkil edebilir mi?


Geçtiğimiz hafta Türk hükümeti, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın en büyük rakibi olması beklenen Ekrem İmamoğlu’nu tutukladı. Cumhuriyet Halk Partili olan İmamoğlu, yolsuzluk ve teröre destek vermekle suçlanıyor; kendisi ise suçlamaları reddediyor ve bunları siyasi bir operasyon olarak nitelendiriyor. İmamoğlu’nun tutuklanmasına tepki olarak ülke çapında en az on yıldır görülmemiş ölçekte protestolar patlak verdi. Erdoğan 2003 yılından bu yana Türkiye’yi yönetiyor ve iktidarını kısmen muhaliflerine ve medyaya baskı uygulayarak sürdürüyor. Bu muhaliflerin bazısını Kürtler teşkil etmektedir. Geçen ay PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan, bir ateşkes çağrısında bulundu.

Stockholm Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü’ndeki modern Türkiye uzmanı olan emekli profesçr  Jenny White ile kısa bir süre önce telefonda görüştüm.  Konuşmamızda Erdoğan’ın neden rakibine şu dönemde taaruz ettiğini, yönetiminin son yirmi küsur yılda nasıl değiştiğini konuştuk. Dahası, Erdoğan’ın otoriter tarzı ile Donald Trump’ınki arasındaki benzerlik ve farklılıkları da tartıştık.

İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla birlikte Erdoğan’ın yönetiminde yeni bir döneme girdiğimizi mi düşünüyorsunuz, yoksa bu yaşananlar aynı şeyin devamı gibi mi duruyor?

Bence bu kesinlikle yeni bir faza geçildiğini gösteriyor ve bu fazın tersine çevrilip çevrilmeyeceği çok önemli. Sonuç henüz belirsiz. Ama eğer bu badire atlatılmazsa -yani Erdoğan bu işten sıyrılmayı başarırsa- o zaman Türkiye artık “rekabetçi otoriter” bir rejim olmaktan bile çıkar. Rekabetçi otoriterlik kavramından anladığım şey şu: bu gerçekten seçimlerin var olduğu bir rejimdir ancak seçimler adil değildir zira hükümet medyanın büyük bir bölümünü kontrol etmektedir yahut medya iktidar yanlısı şirketlerin elindedir. Türkiye’de muhalefet hiçbir zaman televizyonda iktidarla eşit bir biçimde yer alamıyor ve mesajlarını medya aracılığıyla duyuramıyor. Dolayısıyla da seçimler adil değil. Ancak ülkede hala seçimler var ve bu seçimler bütünüyle işlevsiz değil.

Her şeye rağmen gerçek bir rekabet olduğunu belirtmem gerekiyor ancak Erdoğan muhalefetin adaylarından kurtulmayı başarırsa -ki sadece bunu yapmakla kalmayıp ana muhalefet partisi CHP’yi de yeniden yapılandırmaktan da bahsedip duran bir Erdoğan gerçeği var- o zaman gerçek bir muhalefetin varlığından söz edemeyiz: yani artık rekabet diye bir şey söz konusu olmaz ve seçimler yapılmaz. İşte o zaman tam bir otokrasiye sahip olursunuz. Bir adım daha ileri gidilirse olacak olan budur.

Peki sizce İmamoğlu Erdoğan için neden bu kadar tehdit teşkil ediyor?

İmamoğlu’nun girdiği seçimleri kazanmaya istikrarlı bir biçimde devam etmesi gibi oldukça somut bazı şeyler var. Hatta 2022’deki anketler İmamoğlu’nun Erdoğan’a karşı seçimi kazanacağını gösteriyordu. Peki neden kazanamadı? Çünkü o zamanki CHP. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, adaylığını ilan etti. Kılıçdaroğlu bunu gri ve karizmatik olmayan bir insan olmasına rağmen yaptı. Daha başka hatalar da yapıldı: örneğin aralarında çok küçük partilerin de bulunduğu altı partiden oluşan bir koalisyon kurdular. Bu da koalisyon içindeki her partinin kimliğini sulandırdı. Kendilerine Altılı Masa adını verdiler. Aslına bakılırsa bu, sürekli didişen altı kişilik bir masadan ibaretti ancak buna rağmen Erdoğan sadece yüzde elli iki oy aldı.

Dahası, İmamoğlu 2019 İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın partisi olan AK Parti’yi yendi. Ve tabii AK Parti bu sonucu beğenmedi. Bu yüzden seçimi iptal ettiler ve yeniden yaptırdılar. Bu noktada İmamoğlu daha da büyük bir farkla kazandı ve  2024’te de tekrar kazandı. Yani seçimleri kazanabilen bir figürden bahsediyoruz. Ve bu figür sadece İstanbul’da değil, ülke çapında bir şöhrete sahip. Rejimin sürekli önüne çıkardığı tüm engellere rağmen şehir için bir şeyler yapmayı başaran bir İmamoğlu var.

Ayrıca bir sürü kreş açtı. Şu anda yaşanan bazı saçma şeyler hakkında bir fikir vermek gerekirse, hükümetin bu kreşleri uygunsuz bir şekilde açtığı için onu soruşturduğuna dair haberler vardı. Bir başka absürd olay da, üniversite diplomasını aldığı üniversitenin diplomasını iptal etmesi oldu. Başkan olmak için üniversite diplomasına ihtiyacınız var.

Türkiye’de çok sayıda muhalefet partisi var. Demokrasilerin gerilemesi üzerine çalışan akademisyenler sık sık muhalefetin birlik olması gerektiğinden bahsederler. Bu her zaman işe yaramaz. Macaristan’da işe yaramadı, Türkiye’de de 2023’te işe yaramadı. Neden işe yaramadı?

Parti kimliklerinin sulanması gibi bir durum söz konusu. Eğer tek bir güçlü parti ve bir grup küçük parti varsa, küçük partilerin temsil ettiği şey nedir?

İmamoğlu hâlâ cezaevinden Cumhurbaşkanı adayı olabiliyor, değil mi?

Artık üniversite diploması yok. Genel olarak, 2013’teki Gezi eylemlerinden sonra olanları düşünüyorum. Polisin şiddetli bir müdahalesi olmuştu ve ülke çapında protestolar yaşanmıştı ancak bu protestolar dağınıktı ve liderleri yoktu. Aslında pek çok protestocu bununla gurur duyuyor, parti ya da gruplarla ilişkili olmadıklarını söylüyordu. Hükümetin o zamanki söylemi ile şimdiki söylemi tamamen aynıydı. Erdoğan çıktı ve şunları söyledi: Bu insanlar çapulcu. Ekonomimizi mahvediyorlar.

Ama bu sefer mesele oy vermek ve anlamlı bir şekilde oy kullanabilmek. Türkler seçim yapmaktan gurur duyan bir millettir ve bu insanlar için oy kullanabilmenin bir anlamı var. Bugün yaşananlar bir park meselesi değil. Çok daha varoluşsal bir şey.

Türkiye’de son beş ya da altı yılda Erdoğan’ın popülaritesini azaltması beklenen pek çok olay yaşandı; örneğin ekonomideki istikrarsız yönetim ya da hükümetin 2023’teki korkunç depremin etkilerinden insanları koruyamaması gibi. Ancak hala aynı noktadayız. Erdoğanın bugün gelinen noktada daha savunmasız olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa bir şekilde popülaritesini koruyabildi mi?

Buna gerçek bir popülerlik diyebileceğimizden emin değilim. Bir tabanı var ancak gençlerin gerçekten bıkkın ve yorgun olduğunu gösteren veriler de var. İslami okulların ve programların yaygınlaşması, Erdoğan’ın gençleri İslam ahlakına göre şekillendirme çabasının bir parçası. Ancak gençler sosyal medyada ve televizyonda insanların başka yerlerde nasıl yaşadığını görüyor. Türk gençlerinin yüzde ellisinden fazlası ülkeyi terk etmek istiyor. Şu anda gördüğünüz gösteriler, artık canına tak etmiş gençler tarafından yönetiliyor.

Bir başka sorun da AK Parti’nin iktisadi hayatın büyük bir bölümünü kendi network’ü içine almış olması ve partiden birini tanımadan iş bulmanın zor olması. Bu önemli bir şey. İktidarın ekonominin bu kadar büyük bir kısmını ele geçirmiş olması, insanların Erdoğan’a oy vermezlerse işlerini kaybedeceklerinden korktukları anlamına geliyor. CHP.’nin iktidara geldiğinde herkesi kovacağından ve yerine kendi adamlarını getireceğinden korkuyorlar. Ancak ekonomi şu anda çok kötü durumda.

Sizce Erdoğan 2025 yılında Türkiye’de tamamen özgür bir seçimi kazanır mı?

Kazanamayacağından neredeyse eminim.

Sizce Erdoğan’ın yaptığı anti-demokratik hamleler siyaseten başarısız olmamak adına, yani bir adım önde olmak için mi yapılıyor, yoksa bu hamlelerin kendisi Erdoğan’ın popülerliğini azaltıyor mu? Neredeyse bir döngü var gibi görünüyor: yaptığınız şeyler sizi daha sevimsiz hale getirdiği için baskı yapmaya devam etmek zorundasınız. Bu doğru değil mi?

Erdoğan’ı sevmeyenler zaten baskılardan etkilenen insanlar. İnsanların ondan hoşlanmamasına neden olan şey ekonomi. Yolsuzluğa gelince, insanlar kendilerini etkileyene kadar bunu pek umursamıyor. Erdoğan Beşar Esad’ı devirmekle övünüyor çünkü Suriye’deki bazı grupların arkasında Türkiye vardı. Yabancı liderlerle birlikte görünmesi -onlara telefon etmesi ve onlarla birlikte sahneye çıkması- her görüşten Türkü gururlandırıyor gibi.

Kürt muhalefetinin birkaç hafta önce yaptığı ateşkes açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu büyük bir bilmece çünkü Erdoğan bunu gerçekten isteyen biri gibi görünmüyordu. Genel olarak destekliyor gibi görünüyordu ama özel bir desteği olduğu söylenemez. Bu anlaşmayı yapan kişi, aşırı milliyetçi bir parti olan MHP’nin lideri Devlet Bahçeli adında bir figür. Erdoğan, Bahçeli’nin bu konuda liderlik yapmasına izin veriyor.

Erdoğan’ın Kürt nüfusun desteğine ihtiyacı var ve bu ihtiyaç sadece 2028’de yapılacak seçimler için değil. Erdoğamn anayasayı değiştirmek istiyor ki bir dönem daha aday olabilsin, yaşı göz önüne alındığında bu onu ömür boyu Cumhurbaşkanı yapabilir. Bu yüzden Bahçeli ve adamları aracılığıyla onlarla pazarlık yapıyor. Amaç, Öcalan’ın hapisten çıkarılması karşılığında PKK’nın silah bırakması. Gelin görün ki ben bunu Erdoğan’ın Kürt nüfusu bölmesinin ve kendisine oy vermeleri için onlara yakınlaşmasının bir yolu olarak görüyorum.

Kürtler bunu neden kabul etsin ki?

Bence burada Kürtler açısından umutvar olan şey, Kürtler için sadece Öcalan’ın serbest bırakılması değil, aynı zamanda dillerini kullanma hakkı gibi daha fazla kültürel hak için de müzakere fırsatının doğmuş olmasıdır. Düğününüzde Kürtçe şarkı söylediğiniz için tutuklanmadan Türkiye’de Kürt olmak daha iyi olurdu ve o zaman da herkes daha mutlu olurdu. Ancak hükümet tarafında bunun gerçekleşeceğine dair bir kabul varmış gibi görünmüyor. Sadece belli belirsiz konuşmalar var.

Erdoğan iktidardaki üçüncü on yılının başlarında. İkinci dönemine gireli iki aydan biraz fazla olan Donald Trump’a baktığımızda durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her sabah uyanıp haberleri okuduğumda Türkiye’de olup bitenlerle ABD’de olup bitenleri birbirine benzetmek bir tür kabus gibi. Erdoğan’ın darbe girişiminden hemen sonra yaptığı şeylerden biri yargıyı tasfiye etmekti. Binlerce savcıyı tasfiye etti ve yerlerine kendi adamlarını getirdi.

Bu 2016 darbe girişiminden sonra mı oldu yani?

Aslında buna daha önce de başlamıştı. Ancak darbe girişiminden sonra büyük bir tasfiye yaşandı. Öncesinde yavaş yavaş, sonrasında ise tam bir patlama oldu. Medyayı gerçekten ele geçirdi. Şimdi gazeteler ve televizyon kanalları hükümetin yaptığı her şey hakkında ezici bir çoğunlukla tarafgir. Ayrıca daha az risk teşkil eden rakiplerini de hapse atmaya başladı. Kürt partisi HDP’nin başkanı Selahattin Demirtaş birkaç yıldır hapiste. O da İmamoğlu gibiydi: çok karizmatik, genç, yetenekli ve çok iyi bir konuşmacıydı. Kürt olmayan grupları da yanına çekmeyi başaran bir figürdü. H.D.P.’yi çok daha kucaklayıcı bir parti haline getirdi. Bu tehlikeli bir şeydi ve bu yüzden 2016’dan beri hapiste. İmamoğlu’nun da kendini aynı durumda bulması mümkün.

Geçenlerde Times’da Trump’ın ikinci döneminde ne kadar hızlı hareket ettiğine dair bir yazı vardı. Tüm bu anlattıklarınız Erdoğan’ın ikinci on yılına denk geliyor, değil mi?

Evet, öyle. Ama olanlara çok benziyor. Bunun bir oyun olduğunu anlamak zor değil: önce yargıyı ele geçiriyorsunuz sonra da medyayı ele geçiriyorsunuz.

Şimdi Trump’la birlikte her şey çok hızlı ilerliyor. Türkiye’de ise yavaş ilerlemişti. Erdoğan başlangıçta gerçekten de politikalarına karşılık veren bir tabana sahipti. İstanbul’un belediye başkanıydı. Otobüsleri tamir ettirdi ve çöpleri topladı. Şehir için çok iyi şeyler yaptı. Bir Belediye başkanı olarak, diğer politikacıların aksine yolsuzluk yapmadığı düşünülüyordu. Sonra yavaş yavaş yolsuzluklar başladı. Sorunlarının bir kısmı da kendi paranoyasından kaynaklanıyordu. Gezi protestoları [Mısır’daki] Tahrir Meydanı protestolarından ve [müttefiki olduğu] Müslüman Kardeşler’in nihai olarak devrilmesinden sonraydı. Bu, kendisini kimsenin deviremeyeceğinden emin olmak için attığı radikal adımların başlangıcını teşkil ediyordu. Daha sonra insanlar yolsuzluk nedeniyle peşine düştüğünde ya da kendisine veya ailesine yakın kişilerin peşine düştüğünde yargıya müdahale etmeye başladı.

Doğru, sistem bir şekilde yolsuzluğa karışan insanların peşine düşüyor. Bu da kaçınılmaz olarak popülistlerin sisteme saldırılarını hızlandırıyor. Çok daha hızlı gerçekleşiyor olsa da Trump’ta da bunu kesinlikle görüyoruz.

Evet, ancak Türkiye’de yolsuzluk görülmemiş boyutlara ulaştı. Yirmi yıldır genişliyor ve neredeyse her şeyi ele geçirene kadar gittikçe büyüyor ve devam edecek. Asıl soru şu: Ne olabilir? Yargı artık çalışmıyor. İnsanlar sokağa çıkıyor ama biz biliyoruz ki bu insanlar basit bir biçimde bastırılabilir. Bu çok tehlikeli bir durum. Türkiye bir şekilde dünya için ders olacak.

Çeviri: Hasan Ayer

Kaynak: https://www.newyorker.com/news/q-and-a/is-turkeys-declining-democracy-a-model-for-trumps-america

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version