Yeni Şafak gazetesi yazarı İhsan Aktaş, “İstanbul bütçesinin bir müteahhide teslim edilmesi, gavura din teslim etmek gibi bir şeydir. CHP’nin yolsuzlukları, daha önce biraz entelektüel düzeydeydi. Birileri birkaç kuruş çalar, öteki kıskanır, şikâyet eder, hayat devam ederdi. Ancak İmamoğlu ve siyasetin finansmanı kullanma biçimi, Türk siyasal hayatında siyasetin genetiğini bozacak düzeye ulaştı. Başkan, herkesin satın alınabileceğine inanan bir yapıya sahip ve elindeki İBB bütçesi de bu yaklaşıma yetecek büyüklükte” diye yazdı.
Aktaş, bugünkü yazısının başında, “Bu memlekette siyaseti ve kamu düzenini kirleten, kokuşmuşluğu meşrulaştıran, devleti çürüten birçok virüsün siyasetçilerin kanına karışmasına sebep olan şey, siyasetin finansmanının hukuka bağlanmamış olmasıdır. İYİ Parti yerel yönetim seçimlerinde başarısız olunca televizyon yorumcuları, ‘İYİ Parti yeterince belediye kazanamadı, siyasetin finansmanı konusunda sıkıntı yaşayacak’ şeklinde yorumlar yaptı. CHP’nin İstanbul ve büyük kurultayını analiz etmeye geçmeden önce, bu konuyla ilgili radikal bir düşüncemi dillendireyim. Türkiye’deki bütün partilerin genel merkez, il, ilçe, mahalle ve köy ölçeğinde yapılan bütün masrafları Hazine tarafından karşılansa, devlet harcama bütçesi %20 küçülür. Üstelik bu uygulamadan devlet, partilere harcadığının 10 katını kazanır” diye yazdı.
“CHP’li eski bir ilçe başkanı yanıma geldi”
Aktaş, yazısının, “Siyasi satın almalar ve kurultay süreci” başlıklı bölümünde ise şunları yazdı:
“Bir cuma namazı sonrası CHP’li eski bir ilçe başkanı yanıma geldi. Parti içi meseleler hakkında serzenişte bulundu. Müteahhit başkanın marifetlerinden bahsetti.
‘Bir gün kurultay olacak, delegelerin evlerine misafirler gidecek. Akşam Kılıçdaroğlu taraftarı olarak yatan delegeler, sabah İmamoğlu taraftarı olarak kalkacak. Bekleyin, görün.’
Bu değişimin kaynağı nereden geliyor:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesi 850 milyar TL. İmamoğlu, başkanlığının birinci döneminde kayda değer hiçbir yatırım yapmadı. Bir önceki dönem AK Parti Grup Başkanı Tevfik Göksu, rahmetli Kadir Topbaş döneminde kamu ihalelerinde ihale kırım bedelinin %18,5 olduğunu, İmamoğlu döneminde ise bu oranın %1’e kadar düştüğünü belirtti.
Bütçenin %40’ının ihale edildiğini hesaplarsanız, kamu zararının büyüklüğünü açığa çıkar.
Bugüne kadar siyasi partilerin centilmenlikle yönettiği siyasetin finansmanı meselesi, İmamoğlu döneminde değişti. Yaklaşık %30 oranında kaynak, çeşitli yöntemlerle kara para hanesine evrilerek siyasi satın almalar için kullanıldı.
Meral Akşener, İYİ Parti İstanbul teşkilatının içini boşaltıp CHP’ye transfer eden İbrahim Özkan’ı İçişleri Bakanlığı’na şikâyet ederek MASAK’tan hesaplarının incelenmesini istedi.
İbrahim Özkan gibi, yerel ve genel seçimde ittifak yapan partilerin her birinin satın almaya muhatap olduğuna dair şüpheler var. Yerel seçimlerin son düzlüğünde İstanbul’da bir partinin hangi rakama gittiği de seçim sürecinde tartışıldı.
CHP’nin İstanbul kurultayında rakip aday, kürsüden ‘Benim delegelerim satın alınıyor’ dedi. Ayrıca kongre sürecinde işe alım CV’lerinin ellerde dolaştığı, yaklaşık 8.500 kişinin işe alındığı, medya tartışmalarına yansıdı.
Büyük kurultaya gelindiğinde iş hepten koptu. Bugün mahkemeye konu olan ve gazeteci Nuray Babacan’ın detaylı bir şekilde aktardığı büyük satın almalar gündeme geldi.
Siyasetin finansmanı ve hukukun rolü
İstanbul bütçesinin bir müteahhide teslim edilmesi, gavura din teslim etmek gibi bir şeydir. CHP’nin yolsuzlukları, daha önce biraz entelektüel düzeydeydi. Birileri birkaç kuruş çalar, öteki kıskanır, şikâyet eder, hayat devam ederdi.
Ancak İmamoğlu ve siyasetin finansmanı kullanma biçimi, Türk siyasal hayatında siyasetin genetiğini bozacak düzeye ulaştı. Başkan, herkesin satın alınabileceğine inanan bir yapıya sahip ve elindeki İBB bütçesi de bu yaklaşıma yetecek büyüklükte.
Yerel seçimde kazanılan belediyelerde her birine bir eş başkan atanmış durumda. İmar talebi olan 20 müteahhit bu belediyelere uğrasa, kara paranın başında kimlerin olduğu ortaya çıkar ve kara paranın anlam haritası ortaya çıkar.“