Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ekrem İmamoğlu’ndan İddianame Tepkisi: Bir Süredir Panik Yaşıyorlar

Ekrem İmamoğlu'ndan İddianame Tepkisi: Bir Süredir Panik Yaşıyorlar


İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaşamını yitiren vatandaşları AKOM önünde andı. İmamoğlu, Türkiye’yi 26 yıldır yöneten iktidarın, depremlerden gerekli dersleri almadığını vurguladı. Hakkında hazırlanan iddianameye de tepki gösteren İmamoğlu, “Davacı olan Sayın Erdoğan’dır. O kadar öfkeli ki şu ana kadar benimle ilgili istediği hapis cezası 17 yıl olmuş aynı zamanda 3’üncü kez siyasi yasak istemekte. Bir süredir çok büyük bir panik yaşıyorlar” dedi.

İBB, 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaşamını yitiren vatandaşları andı. AKOM’da bir araya gelen, aralarında CHP Genel Başkan Yardımcısı Volkan Demir, TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, milletvekilleri, belediye başkanları, bürokratlar ile emekçilerin bulunduğu yüzlerce kişi, ilk depremin gerçekleştiği saat olan 04.17’de saygı duruşunda bulundu.

CUMHURBAŞKANI’NA SESLENDİ

Ekrem İmamoğlu, hakkında hazırlanan iddianameye de tepki gösterdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayiyp Erdoğan’a seslenen İmamoğlu, “Nerede delikanlılık? Nerede kaldı hepimizin gururla ismini andığı Kasımpaşalılık?” ifadelerini kullandı.

‘HEPİMİZ SORUMLUYUZ’

Zaman zaman yoğunlaşan kar ve dolu yağışı altında konuşan İmamoğlu, şunları söyledi:

”Bir afet anında Hatay’da, Kahramanmaraş’ta, Adıyaman’da, Gaziantep’te, Osmaniye’de, Adana’da, Şanlıurfa’da, Malatya’da, Diyarbakır’da, birçok ilimizde hissedilen ve enkazlar altında insanlar varken, insanların bizden istediği, bir an önce oraya hizmeti getirmek ve insanlarımızla buluşturmak. Ama ne yazık ki kötü sınav verdik. Sınav verdik derken, kendimizi içinden çekip sıyırarak, bir mecrayı suçlayarak bir dil kullanmıyorum. Hepimiz sorumluyuz. Bugün geldiğimiz hangi sorun var ise, hangi problem var ise, her konuda olduğu gibi bu konuda da hepimiz sorumluyuz.

‘HAZIR OLMAK ZORUNDAYIZ’

Elbette ki düzeltmekle de sorumluyuz, iyileştirmekle de sorumluyuz, hassas olmakta da sorumluyuz. Afet anlarını konuşurken veya bir arada bir süreç ve sistem üretirken bir araya gelme konusunda en duyarlılık halini, en üst seviyede duyarlılık halini göstermekle de yükümlüyüz. Ders alacağımız böylesi acıları, bize Allah bir daha yaşatmasın. Ders almak değil, böyle felaket anlarına hazır olmak zorundayız. Böyle felaket anlarında birlikte hareket etmek ve çözüm bulmak zorundayız.

‘BAŞTA KIZILAY OLMAK ÜZERE…’

Bu can kayıpları, o gün yaşanan teknik sorunlar, iletişimsizlikler, geç müdahaleler, bir türlü bir araya gelemeyen, koordine olamayan, sorunların, yapıların bütün envanterleri bizde var. Biz, neredeyse 15 bine yakın çalışanımızı, AFAD tarafından sorumlu olduğumuz başta Hatay olmak üzere, birçok iline hizmet götürmekten ve büyük katkı sunmaktan da onur duymaktayız. Belki de Türkiye’nin tek kalemde bu kadar insanını oraya seferber eden ve aylarca orada kalıp hizmetlerini sürdüren, altyapıdan üstyapıya, can kurtarmadan birçok hizmetini devam ettiren İstanbul Büyükşehir Belediyemizin kurumunun bütün yöneticilerine, çalışanlarına tekrar tekrar teşekkürlerimi sunarım. O anların yönetimi, kriz anının yönetimi, aynı masada oturabilmeyi, birlikte konuşabilmeyi ve birlikte çözüm üretilebilmeyi gerektirir. Bizler, bütün kaynaklarımızı seferber ederken, bir kısım kadim kurumlarımızın bizi mahcup ettiğinin altını çizmek isterim. Başta Kızılay olmak üzere, başımızı öne eğdiren birçok kurumun bu anlamda sorgulanmadığını, herhangi bir teftiş geçirmediğini ve bu konuda hesap vermediğini düşünüyorum.

‘KANAL İSTANBUL DENEN SAFSATA’

Örneğin, bakanlık İstanbul’da 69 alanı riskli alan olarak ilan etti, biz, yaptığımız detaylı bilimsel analizlerle, İstanbul’da gerçekten riskli 142 alan tespit ettik. Bakanlığın tespit ettiği 69 riskli alanın sadece iki tanesi bu bizim tespit ettiğimiz riskli alanlara denk düşüyor. Çünkü niye? Tespiti yapılan alanların riskli olduğundan değil, orada rant odaklı birtakım yapılaşma çalışmaları sürdürülsün diye ilan edilmiş. Riskli alan ne için çıkarılıyor? Ama riskli alan nasıl bir uygulamayla İstanbulluların önüne koyuluyor? İstanbul’da 20 yıl boyunca bir kısım büyük projelere odaklanıldı. Ama bu projeler, halkın ihtiyaçlarının çözümü için değil, hala Kanal İstanbul denen safsata için çırpınanlar var, hala. Bu toplumun ve bu şehrin temel problemleri dururken, en birinci problemi dururken, biz gelelim bir araya ve birlikte çözüm bulalım, birlikte onun bir parçası olalım, birlikte halka anlatalım, bir Deprem Konseyi düşüncesini ortaya koyan, farklı bakanlara gidip brifing veren, düşüncemizi anlatan, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde sorunları nasıl çözeriz diye yaptığımız onlarca toplantıya, kamuoyunu bilgilendirmek ya da farklı kurumlardan bilgi toplamak adına yaptığımız bu tür toplantılara, çağrılara, devletimizin resmi kurum ve kuruluşlarından teknik bir kişi dahi göndermemeyi kendine siyasi davranış olarak kabul eden hangi akıl varsa kınıyorum. Biz bir araya gelmeyeceğiz de kim gelecek Allah aşkına?

Deprem Konseyi’nin mantığı şuydu: Bu şehirde alınması gereken her acil ortamı, yine bakanlığımızın koordinasyonunda, valiliğimizin koordinasyonunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden ilçe belediyelerine, farklı kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşlarını bu ülkenin finans sektörünü, bankacılık sektörünü, bu ülkenin farklı, bu işe katkı sunacak sektörel temsilcilerini bir araya toplayan, birlikte düşündüğümüz, birlikte elimizi değil bütün vücudumuzu taşın altına koyduğumuz bir çözümü üretmenin stratejisiydi. Bunu anlattığımız zaman, burada alınacak kararlar, burada alınacak kanunlar, aynı odada, aynı masada karar alırken ‘sen şu partiden, ben bu partiden’ meselesini ortaya koymadan, birlikte karar alarak, haksız bir uygulama varsa birlikte bunu vatandaşa ilan edelim, o riskin altına biz de imza atalım, ‘o yaptı’ demeyelim, doğru bir karar varsa hep beraber ilan edelim, hep beraber başarmış olalım, demeyi stratejik olarak bu işle ilgili bütün bakanlıklara, bakanlara dahi sunmuş birisiyim. Bunu bir kanuna dönüştürelim. El birliğiyle yasaya dönüştürelim. Bu manada tek bir kelimeyi dahi siyasi mesele ve malzeme haline getirmeyelim diyen kişiyim.

‘BU ON BİNLERCE YAPIYI BİZ Mİ BİRİKTİRDİK?’

Bu şehirde Kanal İstanbul’a… Bakın 100 milyarlarca liralık bir yatırımı hala hayal etmenin anlamını kafasının bir yerine yerleştirebilen bir vatandaşımız varsa, çıksın izah etsin. Halbuki bugün, bu şehirde on binlerce yapının depreme dayanıksız olduğunu tespit eden ve bu konuda elinden geleni yapmaya çalışan İBB olarak söylüyorum: Bu on binlerce yapıyı biz mi biriktirdik? Ya da beş yılda on binlerce yapıyı nasıl yapabilir bir kurum tek başına? Yapamaz. Ben bunu bakanlıklara söyledim. Dedi ki; ‘Siz de yapamazsınız, bırakın belediyeyi.’

Bu ülkenin bütün bütçesini yöneten siz dahi yapamazsınız. Bunu bir seferberlik haline getirip, bütün toplumu bu anlamda ayağa kaldırıp, finansal altlığından teknik altlığına, birçok hususu organize ederek, hep birlikte yapabiliriz demiş kişiyim. Bu manada, gerçekten halkı korumanın yerine getirilmesi gereken gerekleri vardır. Eğer siz, bu işte yanlış politikalarda ısrar ederseniz ve afet anına bu toplumu ve bu şehri ve diğer şehirlerimizi hazırlamaz, hala buradan suçlayıcı bir dille bakış açısını toplumun önüne sererseniz, gerçekten az önce hocamızın ettiği gibi, ‘Ahiret gününe kadar bizim birlik ve beraberliğimizi bozma ya Rabb’i’ derken ettiği duanın tam tersini yapmış olursunuz.

‘KAMU BANKALARI BAŞLARINI ÖNE EĞİYOR’

Acı bir şey söyleyeyim mi? Biz, sosyal konut projelerimizi ya da dönüşüm projelerimizi güçlendirmek adına, geliri olmayan emeklimize, geri dönüşü olmayacak şekilde para, yani bir bütçe sunarken ya da farklı ödeme koşullarıyla kesinlikle dar bütçemizle vatandaşlarımıza destek olmaya çalışırken, 5,5 yıldır KİPTAŞ’in ya da İBB’nin inşa ettiği, dönüşüme tabi tuttuğu yapılarda, tek bir kamu bankasıyla konut kredisi dahi kullandıramamanın acısını yaşıyoruz. Ve o kamu bankalarının yöneticileri, bunun bir siyasi talimat olduğunu bize aktarırken, başlarını öne eğiyorlar, utanç verici.

Vatandaş evini dönüştürecek, KİPTAŞ orada binayı yapacak, bir konut kredisini kullandırırken kamu bankası kredi dahi vermeyecek. Defalarca yöneticilerimiz bunun çağrılarını yaptı. Bunu kim yapabilir Allah aşkına? Kamu bankası kimin? Kamu finansmanını sağlayan bu kuruluşlar, kimlerin vergileriyle yürütülüyor ya da yapılıyor. Bu kadar basit bir şeyi dahi esirgemenin anlamı ne? Bu siyasi hasımlık, siyasi düşmanlık niye? Bakın tekrar diyorum ki; el uzatıyoruz. Diyoruz ki; birlikte yapalım. Birlikte ayağa kalkmak zorundayız. Bu işin iktidarı, muhalefeti olur mu? Bu işin A partili, B partili belediyesi olur mu? Depremde binanın altında kalan canların o partilisi, bu partilisi olur mu? Her birisi bizi aynı derecede yakmıyor mu? İçimizi dağılamıyor mu? 25 yıl öncesinden bugüne alınan kararlarda, deprem vergisi ve orada kullanılan bütçenin ne oldu diye sorduğumuzda, ‘otoyollar yaptık’ diyecek kadar konunun dışında kalan bir akla, siz nasıl güvenebilirsiniz?

‘MARMARA DEPREMİ HEPİMİZE DİZ ÇÖKTÜRÜR’

İşte Türkiye, tam da böyle bir anlayışla depreme hazırlanamaz. Önümüzde bir Marmara depremi vardır. Günü belli değildir. Her an yaşayabiliriz. Her an bu büyük felaketle karşı karşıya kalabiliriz. Ve Marmara depremi, Allah korusun, Allah geçinden versin, hiçbir depreme, hiçbir afete ülke çapında benzemez. Allah korusun ki, Marmara depremi hepimize diz çöktürür. Ekonomik anlamda diz çöktürür. Psikolojik anlamda diz çöktürür. İnsan kaybı anlamında diz çöktürür.

İstanbul, bu ülkenin can damarı, kalbi, beyni, her şeyi. Bu bağlamda bu büyük sorumluluğa, bütün bu zorluklara, bütün bu yapılan hukuksuz, anlamsız birtakım uygulamalara rağmen, bugünün bütün sorumlularına tekraren el uzatıyoruz.

Diyoruz ki; birlikte çözmek zorundayız. Bulunduğumuz hiçbir koltuk, hiçbir kişinin şahsına ya da siyasi partinin kurumsalına ait değildir. Bulunduğumuz bu koltuklar, millete aittir. Millete ait olan bu koltukların hakkını vermek zorundayız. Dönemimiz biter, gideriz. Faniyiz; ömrümüz biter, gideriz. Birlikte yapabildiklerimizle, bu zor koşullara topluma hazırladığımız o zor anında milletin yanında olma kavramıyla, o gün geldiğinde kendimizi ispat etmiş oluruz. Bu bağlamda sorumluluk sahibi kim varsa, başta bizler dahil olmak üzere, her kurumun çağrısına, her kurumun birlikte oturalım, çalışalım, konuşalım çağrısına koşa koşa gitmekle yükümlüyüz. Kimse bir adım geri duramaz. Nasıl ki haksızlığa karşı mücadelemizde bir milim geri adım atmayız; milletimize hizmette ise koşa koşa gideriz. Bakın bu kadar net. O bağlamda bizler, hep birlikte bu sorunun üstesinden gelmek ve İstanbul’umuzu tüm Türkiye’ye, geleceğe güvenle taşımak için ne gerekiyorsa yapmak zorundayız.

‘İBAN VERMEKLE BU SORUNLAR ÇÖZÜLMEZ’

Afetlere karşı finansal hazırlık konusu da önemli konuların başında geliyor. Afet sonrası yardım kampanyaları yapmakla ya da IBAN vermekle bu sorunlar çözülmez. Bu bağlamda bu ulusal afet eylem fonu oluşturulmalı ve tüm deprem riski taşıyan illeri kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Sonuç olarak biz, depremin anma yıl dönümlerinde kayıplarımızı elbette dualarımızda anacağız. Elbette üzüntülerimizi tekrar paylaşacağız, dertleri olan insanlarımızın yanında olma konusunda gayretlerimizi en üst seviye gayret göstereceğiz. Ama biz, bununla yetinmek durumunda olan insanlar değiliz. Biz, bu ülkenin Cumhurbaşkanı’ndan bakanlarına, büyükşehir belediye başkanlarından bu konuda sorumlu bütün yöneticilerine kadar hep beraber sorumlu insanlarız.

Bizler, şehirlerimizi ve ülkemizi depreme ve afete hazırlıklı ve dayanıklı hale getirmek zorunda olan insanlarız. Bu bağlamda benim gücüm yetmiyor ve var olan gücümü de kullanamamanın veya dönem dönem engellenmenin ya da var olan imkanları kullandırılmamasının acısını yaşıyorum. ‘Bu nasıl olur’ diyorum. Izdırabını yaşıyor. Bu nasıl yapılabilir? Bu manada bunları gidermenin ve o karanlık dönemin bir an önce bitmesi için mücadele etmek zorunda olan insanlarız.

‘HANİ DELİKANLIYDIN?’

Hakkında 7 yıl 4 aya kadar hapis cezası istemiyle hakkında iddianame düzenlendiğinin anımsatılması üzerine İmamoğlu, şunları kaydetti:

“Hakkımda davanın sahibi, altında imzası olan başsavcı vekilinin olmadığını ya da başsavcının olmadığını ifade etmek isterim. Başsavcı da değil, başsavcı vekili de değil. Davacı olan Sayın Cumhurbaşkanı’dır, Sayın Erdoğan’dır. Tüm davalarımın altında onun imzası vardır. O kadar öfkeli ki şu ana kadar benimle ilgili istediği hapis cezası tam 17 yıl olmuştur. Yanında bana aynı zamanda üçüncü kez de siyasi yasak talep etmekte.

Aynen ilk seçimi kazandıktan sonra topal ördek tanımlamasını yaptığı gibi bugün turpun büyüğü heybede diyerek sürecin savcılığına soyunarak bizi sakatlamaya çalışıyorlar. Hani delikanlıydın?

Delikanlı adam mertçe mücadele eder, mertçe, mertçe mücadelesini verir. Biz mücadelemizi ilan ettik, ilan ediyoruz, ilan etmekten çekinmiyoruz. O bakımdan milletimiz delikanlı tutum ve tavırları sever, delikanlılığı sever. Nerede delikanlılık? Nerede kaldı hepimizin gururla ismini andığımız Kasımpaşalılık. Saraya yerleştikten sonra insanlarla bağı kopan bu anlayışın bunu unuttuğunu görüyoruz ve düşünüyoruz.”

Bir süredir çok büyük bir panik yaşıyorlar. Bu saldırganlaşmanın adliye koridorlarında dedikodularını her gün dinliyorum.

Kaynak: ANKA


Etiketler

Ekrem İmamoğlu


Recep Tayyip Erdoğan


Deprem


Dava


AK Partili Kurmaylar Gerçek Gündem’e Konuştu: ‘Gezici Herkes Hesabını Verecek’


Trump’ın Gazze Planına AKP’den İlk Tepki


Ceza İstendi, Avukatı Net Konuştu


İmamoğlu İçin İstenen Ceza Belli Oldu


Kesme Tahtası Seçerken Nelere Dikkat Edilmeli? Tahta mı İyi Plastik mi?


Herkesin Başına Gelebilir: Kireçlenmiş Demliği Pırıl Pırıl Yapan Yöntem

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version