Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bir yok oluş tanıklığı: Saraybosna Blues

Bir yok oluş tanıklığı: Saraybosna Blues


Cennet SEPETÇİ


“Burayı yapan tanrılar ölmüşler”
Jorge Luis Borges / Ölümsüz

Kitapların okunmak dışındaki işlevleri üzerine hiç düşündünüz mü?

Dekor olarak kullanılabilirler. İyi bir düzenlemeyle oldukça şık durabilirler ama bu amaçla kullanıldıkları takdirde miktarına dikkat edilmeli çünkü toz tutarlar. İp bağlanıp tavandan sarkıtılabilir yada sallanan bir masanın ayağına da konulabilirler dengelemek için. Üstüne resim yapılabilir yada evde eğlenceli bir kendin yap projesi olarak kağıt hamuru yapılıp bir abajur yada dekoratif bir kaseye çevrilebilir bir kitap. Pandemi ve sonrasını düşündüğümüzde de yine benzer bir işlevle zoom arka planı olarak çokça karşımıza çıkıyorlar. Büro mobilyaları, konsollar kitaplarla kapatılabilir. Özellikle ofis ortamından yapılan yayınlara baktığımızda bir emlakçı, ‘patron’ görünümündense kitaplık daha sıcak ve daha entellektüel bir hava katabilir yorumcuya. Ya da bombalara karşı sığınak olarak kullanılabilir kitaplar, uygun bir düzenlemeyle.

Tam bir yeni çıkanlar ve ilk kitaplar aşığı olsam da bir kez daha dönüp okumayacağım hiçbir kitabı tutmam elimde yada tutmazdım. Her altı ayda bir, çoğu 15’inci sayfaya zor gelinmiş torba torba kitap sahafa gider, aralarında tekrar dönmeyecek olsam da sevdiğim, vermeye kıyamadıklarımsa bir valize doldurulup babama giderdi Saraybosna Blues’a kadar;

“Bomba atıldığında kitaplar ağ görevi görüyor, şarapnelleri yakalıyor. Karısı kütüphanede çalışan ve bedava Lenin, Engels, Kardely kitapları alan bir tanıdığımın bu sayede hayatı kurtuldu.”

Şimdilik şarapnellerden korunmak için değil tuttuğum kitaplar, onun için hala biraz zaman var sanırım ama deprem fikri çıkmıyor aklımdan okuduğumdan beri. Yumuşak bir hayat üçgeni oluşturabilirler devrilseler bile. İnsanın bunları düşünmesi ve hesap etmesi ne tuhaf ve çirkin değil mi?

ŞİİRE DÖNÜŞMESİ ZORUNLU ŞEYLER

Saraybosna Blues, Semezdin Mehmedinoviç tarafından Bosna Savaşı yıllarında Bosna’da yazılmış bir ‘anlatı’, bir yok oluş tanıklığı. Mehmedinoviç savaş tanıklığı yaptığı 108 sayfalık bu kısa metinde belli bir türde çalışmamış. Üzerinde durduğu olguyu, hissi, olay yada anıyı hangi tür ile anlatmak istemiş yada hangisiyle daha iyi anlatabileceğini düşünmüşse öyle yazmış. Kitap şiir, kısa öyküler, günlük denebilecek notlar, ve denemelerden oluşuyor. Çetnik kuşatması altında Saraybosna’da kalmayı tercih etmiş bir editör Mehmedinoviç, sonrasında ise bir göçmen. Bu öncesi sonrası garip gelebilir fakat bazen özellikle ana uğraşları sanat olanlar için ‘göç’ bir ‘iş’e dönüşebiliyor. Burada ölçütümüz ‘para kazanmak’ değil elbette ki. Kitaba döndüğümüzde ise ‘savaş’ ve ‘edebiyat’ kelimeleri bir araya geldiğinde karşısına tanım niyetine konulabilecek nitelikte bir eser.

Kitap, anlatı olarak tanımlanan türü içerisinde birden fazla türü barındırıyor. Bir neden-sonuç çerçevesinde baktığımızda bu seçim çok mantıklı geliyor hatta neden bu tarz kitaplarla daha sık karşılaşmadığımızı anlayamıyorum. Belli bir olay örgüsüne, hikayeye dayanmayan; öz, sorun, olgu, çekirdek, kök yada odak noktasındaki sorun diye farklı farklı tarifleri bulunan benim odak yada merkez demekten hoşlandığım ‘şey’ üzerine yazılması planlanan bir metin düşündüğümüzde yapılan çok makul görünüyor. Neden bu kadar düz yazı, deneme arasında şiirler var: (Mehmedinoviç’ten alıntıyla) Çünkü.

Bazı şeylerin sertliği bu sertlikten ötürü kırılganlığı bu kırılganlıktan ötürü de parçalanması, parçalana parçalana da bir şiire dönüşmesi zorunlu geliyor. Bazı şeyler tabii ki derli toplu bir cümle ile yada bir öykü ile anlatılamazdı, mutlaka ki şiire dönüşmesi gerekiyor;

AĞUSTOS 1989

Geceleyin havra.

Dışarıda yağmur.

Şimdiden üçüncüye kahve yapıyorum.

Bir ihtiyar şair yerde kestiriyor

Bayrağa sarınmış.

Ah, zavallı ihtiyar şair

Cenin gibi kıvrılmış da

Devletin bayrağına sarınmış

Uyuyor.

Kitaba bir olağandışı tecrübeler toplamı demek abartı olmaz. Bir hafta önce halı sahada maç yaptığınız birini kafasında çorapla size silah doğrultmuş olarak bulabiliyorsunuz savaştaysanız ya da çocuğunuzun en sevdiği şairi onun celladı olarak karşınızda görebiliyorsunuz. Tüm bunların nasıl olduğuna da bir yanıt arama denemesi aslında Saraybosna Blues. Bir kitap olarak değil savaş esnasında çıkarılan bir dergide yayımlanmış ilk olarak. Herkesin etrafında ne olup bittiğini anlamaya ihtiyacı var. Ve bu anlam böylesi bir gerçekliğin ortasında haber metinleriyle, KJ’lerdeki ölü sayılarıyla, bombalama ve yangın görüntüleriyle anlaşılabilir bir şey değil. “Şehrin insanları kendilerini, kendilerine ne olup bittiğini anlatmaya gereksinim duydukları için bizim yazdığımız metinlere başvurarak cevapları orada aramaya başladılar.” diye anlatıyor bu durumu Mehmedinoviç bir röportajında.

FELSEFİ BİR SORUŞTURMA

Kitabın arka kapağına iliştirilmiş eleştiri alıntılarından biri de Paul Auster’a ait. “Hem bir savaş raporu hem de felsefi bir soruşturma” diyor Auster, Saraybosna Blues için.

Savaşa, taraf olmaya, etik, ahlak ve algıya dair çok fazla soru soruyor Mehmedinoviç. Bazıları sonunda bir soru işaretiyle bazıları düz bir cümle olarak bazıları ise bir alıntı olarak bir çok yanıtsız soru barındırıyor Saraybosna Blues. Bu sorular şimdi başka coğrafyalarda yanıt arıyor.

Dünyanın dört bir yanından savaşı izlemek için gelen fotoğrafçılar ve medya da kitap içerisinde tekrar tekrar karşımıza çıkıyor. Yazar zaman zaman şiirsel zaman zamansa sert bir dille eleştiriyor bu savaş ve ölüm ekonomisini de;

“Bir mermi beni devirirse benim bütün hayatımdan daha çok para edecek bir kare yakalayacaklar. Kimden daha çok nefret etsem bilemiyorum: Çetnik keskin nişancılardan mı, yoksa eli Nikonlu bu maymunlardan mı? Çetnikler için ben sadece bir hedefim, hepsi bu; ama bu diğerleri yalnızca mutlak çaresizliğimi teyit ediyor ve hatta ondan menfaat devşirmeye çalışıyor”

Ve yine savaş fotoğraflarına dair;

“Savaş sana başkasının anılarına bile güvenemeyeceğini gösterdi”

Savaş, göç ve insanlık hallerine dair soruları kadar tespitleri de güncel yazarın;

“Bombalar şu an Bosna’da, Saraybosna’da düşüyor. Ama orada durmaları pek mümkün değil.”

Ketebe Yayınları tarafından Mart 2023’te Kadir r. Daniş çevirisiyle yayınlanan kitap için yayınevi fotoğraflar ve alıntılardan oluşan bir tanıtım videosu da hazırlamış. Video, kitaptaki medya eleştirileri de göz önüne alındığında ‘eleştirdiği şeye dönüşmek’ kalıbına örnek olarak sunulabilir. Her ne kadar kitaptaki bir şiirin içinde ‘insani yardım paketleri’nin geçiyor olmasını kabullenemesem de kitap içerisindeki hiçbir metin ne salt acı pompalıyor ne de kiç bir dram barındırıyor. Gerçeğin sanatla kırılarak, yalın şiirsel ve çarpıcı bir şekilde karşımıza dikildiği bir kitabın tanıtımı için hazırlanan video bir kez daha ‘kurgu’nun ne kadar önemli olduğunu da gösterir nitelikte iyi ve kötüsünü tek bir işte birleştirerek.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version