Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

AP Türkiye Raportörü Amor: ”Türkiye’de en garip olaylar bile normal karşılanıyor; genç bir kız ödev nedeniyle terörden soruşturuluyor”

AP Türkiye Raportörü Amor: ”Türkiye’de en garip olaylar bile normal karşılanıyor; genç bir kız ödev nedeniyle terörden soruşturuluyor”


Türkiye’de gerçekleşen hukuksuz soruşturmalar nedeniyle Avrupa’dan hiçbir şirketin Türkiye’ye yatırım yapmak istemediğine dikkat çeken AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, ‘‘Türkiye artık ‘AB’ye daha az aday’ ülke; Avrupa’dan kimse çalışanlarının soruşturma ve tutuklanma riski olan bir ülkeye yatırım yapmaz.  Türkiye’deki yargı ortamına kimse güvenmiyor ve bu Mehmet Şimşek açısından çok büyük bir sorun.’’ ifadelerini kullandı. Anormal olan olayların bile Türkiye’de normal karşılandığını söyleyen Amor,  “Mesela genç bir kız evde hazırladığı bir ödev yüzünden sorgulanıyor, hem de terörle bağlantılı suçlardan. ‘Ödevini neden orada yaptın?’ diye soruluyor. Bütün bunları dışarıdan izliyoruz.” dedi.

T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Avrupa Parlamentosu Raportörü Amor, seçilmiş belediye başkanlarının İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınarak yerine kayyım atanmasına tepki gösteren Amor, “Kayyım sistemi demokrasiye bir darbedir.” diye konuştu.

Nacho Sanchez Amor röportajından öne çıkanlar şöyle:

“KAYYIM SİSTEMİ DEMOKRASİYE DARBE”

-Geçen seneki Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra yeniden Türkiye raportörü olarak tekrar seçildiniz ve Aralık 2024’te ülkemize ikinci döneminizin ilk ziyaretini yaptınız. O sırada Türkiye kamuoyu ağırlıklı olarak Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısını konuşuyordu. Ancak bir yandan da CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer tutuklanmış ve birçok DEM’li belediyeye kayyım atanmaya başlamıştı. Yeni yılla birlikte tutuklama ve gözaltı dalgaları genişledi. İş en son TÜSİAD tepe yönetiminin polis eşliğinde sorguya alınmasına kadar gitti. Türkiye’deki siyasi iklimi takip ediyor musunuz?

“Elbette takip ediyorum, etmez miyim? Ülkenizde olan şeyler, takip edilmesi kolay şeyler de değil. Bu son tutuklama dalgası öncesinde de zaten bir kayyım dalgası yaşanıyordu geçen yıldan beri. Ben zaten bahsettiğiniz ziyarette bu konuda mesajlar vermeye çalıştım, keza AB de verdi benzer mesajları. “Lütfen bu kayyım sistemine geri dönmeyin” dedik. Ama maalesef her hafta yeni bir kayyım ataması haberi alıyoruz. Hatta şu anda biz konuşurken yeni bir belediyeye kayyım atanmış olabilir. Bir de tabii bazı vakalarda çok tuhaf prosedürler uygulanıyor. Mesela Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasında on yıl öncenin telefon dinlemeleri kanıt olarak sunuldu. Acaba o dinlemeler mahkeme kararıyla mı yapılmıştı, bunu bile bilmiyoruz. Bir kişinin on yıl boyunca dinlenmesini mümkün kılan bir yasal zemin var mı mesela? Bütün bu yanıtı olmayan soruların dikkate dahi alınmıyor oluşu bugünün Türkiye’si açısından normal bir şey. Buradaki asıl konu şu; kayyım sitemi demokrasiye bir darbedir. Ben kayyım sitemini gündeme getirdiğimde Türk yetkililerin yanıtı hep şu oluyor; “Bu bizim yasalarımızda var.” Hayır yok. “Var” dediğiniz yasa tamamen kendi anayasanıza aykırıdır. Çünkü siz mahkeme kararı olmadan bir belediye başkanını görevden alamazsınız. Şu anda Türkiye’de olan belediye başkanlarının hukuki bir sürecin sonunda mahkeme kararıyla değil idari kararla görevden alınmasıdır. Bir diğer büyük sorun da görevden alınan belediye başkanının yerine daima iktidar partisinin temsilcisinin atanıyor olmasında. Yapılması gereken orada birinci gelmiş parti hangisiyse onun temsilcisine görev verilmesidir. ”

“BU GİDİŞLE TÜRKİYE’NİN YARISI TERÖRİZMLE SUÇLANABİLİR”

-Bazı istisnalar oldu, onu hatırlatmam lazım. Mesela Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat yolsuzluk iddiasıyla tutuklandı ama yerine AKP’li biri değil CHP’li bir meclis üyesi geldi. Yani hükümet onun yerine bir vali ya da kaymakam atama teşebbüsünde bulunmadı.

“Evet ona değil ama diğer belediye başkanlarına ‘terör’ ile bağlantılı suçlamalar getirildi. Bu gidişle Türkiye nüfusunun yarısı terörizmle suçlanabilir.

Benim yorumum şu; siyasi rehine alma meselesi Türkiye açısından eski bir politika. Siyaset bunun üzerinden yapılıyor. Pazarlıklarda kullanılmak üzere siyasi rehineler tutuluyor. Şimdi mesela bir çözüm süreci var ve bazı DEM Partili yöneticiler rehine alınıyor. CHP’nin cumhurbaşkanı adaylığı meselesinde Ekrem İmamoğlu rehine alınıyor. Bunların hepsini siyasetteki pazarlıklarda ilerde kullanmak üzere rehine alma yöntemi olarak görüyorum. Eğer konu hukuki olsaydı oyuncu menajeri kadın, Gezi’nin üzerinden 12 yıl geçtikten sonra o dönemki bazı telefon konuşmaları nedeniyle neden tutuklansın? Burada yine o dinlemelerin ne şekilde yapılmış olduğunu bilmediğimizi de hatırlatmak istiyorum. Ben bütün bunların AKP hükümetinin gelecekteki bir siyasi gündemi için koz olarak kullanmak maksadıyla yapıldığını düşünüyorum. Tutuklu ya da görevden alınmış DEM’li belediye başkanlarını çözüm sürecinde pazarlık unsuru olarak kullanacaklar belki.

GENÇ BİR KIZ EVDE HAZIRLADIĞI BİR ÖDEV YÜZÜNDEN SORGULANIYOR, HEM DE TERÖRLE BAĞLANTILI SUÇLARDAN

En kötü olan ise sizin Türkiye toplumu olarak bütün bunları normalleştiriyor olmanız. Kamuoyu ve medyanın büyük bölümü bunları neredeyse normalleştiriyor. Seçilmiş bir belediye başkanının yerine hükümetin bir yetkilisinin atanmasını normalleştirme noktasına geldiniz. En garip şeyler bile insanlar tarafından normal karşılanır oldu Türkiye’de. Bunlar o kadar sık aralıklarla ve o kadar çok kereler oldu ki toplumun genelinin artık bunları ‘normal’ sanması da bir ölçüde anlaşılabilir bir şey. Ama toplumun hatırlaması gerekiyor; hukukun üstünlüğünün olduğu normal bir ülkede böyle şeyler olamaz. Şimdi tabii kayyım sistemi benim açımdan çok acı verici ama başka çok şey oluyor. Mesela genç bir kız evde hazırladığı bir ödev yüzünden sorgulanıyor, hem de terörle bağlantılı suçlardan. “Ödevini neden orada yaptın?” diye soruluyor. Bütün bunları dışarıdan izliyoruz. Ülkenizin imajının ne olduğunu gerçekten hayal edebiliyor musunuz? ”

“AB TARAFINDAKİ SESSİZLİK, TÜRKİYE’NİN ARTIK DAHA AZ ‘ADAY ÜLKE’ OLARAK GÖRÜLMESİNDEN KAYNAKLANIYOR”

Şöyle bir durum var. Türkiye’de olanların dışarıdan nasıl göründüğü Türk hükümetinin umurunda değil. Hükümet ilk döneminde önemsediği AB çıpasını bir kenara atmış durumda. Ne AB Komisyonu’nun yıllık raporları dikkate alınıyor ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları uygulanıyor. Böyle davranabiliyorlar çünkü hiçbir yaptırıma da maruz kalmıyorlar. Sanki Avrupa, kısmen kendi sorunları yüzünden, kısmen Trump yüzünden, kısmen de Suriye sorunuyla başa çıkmada Türkiye’ye ihtiyaç duymaları yüzünden, Türkiye’deki insan hakları ihlallerine ve hukuksuzluklara göz yumuyor. Ve biz bu arada sizin dışınızda neredeyse hiçbir yetkili ağızdan Ankara’ya yükümlülüklerini hatırlatan bir cümle duymuyoruz. Neden buraya gelindi? Brüksel, Türkiye’yi tamamen gözden çıkardığı için mi?

“Öncelikle, ben de Brüksel’im, Brüksel’de Türkiye ile ilgili ekosistemin bir parçasıyım. Ve bahsettiğiniz konularda hep yüksek sesle konuştum, konuşuyorum. Ancak haklısınız, Türkiye bu tür durumlarda geçmişte çektiği dikkati çekmiyor. Bu da Türkiye’nin artık giderek daha az ‘aday ülke’ olarak görülmesinden kaynaklanıyor. Türkiye bugün artık bir aday ülkeden çok üçüncü bir taraf gibi muamele görüyor. ”

“TÜRKİYE TOPLUMU TESLİMİYETÇİ GÖZÜKÜYOR,  ‘DEMEK Kİ TOPLUM RUSYA TİPİ BİR MODELİ ONAYLIYOR’ DİYE BAKILIYOR”

-Bu söylediğiniz, Avrupa Birliği’nin artık Türkiye’nin adaylığını de-facto olarak rafa kaldırdığı anlamına mı geliyor?

Şu anlama geliyor; Brüksel’de görevi Türkiye ile muhatap olmak olan pek çok insan, bugünkü Türkiye ile işlerin ancak bu yöntemle yürüyebileceğini görüyor. “Hukukun üstünlüğünü konuşmanın manası yok, bari güvenlikten, enerjiden, ticaretten bahsedelim” diye bakılıyor. Dışardan bakınca insanların düşündüğü şeylerden biri de Türkiye toplumunun hükümetin bu yaklaşımları konusundaki teslimiyetçiliği. AKP yeniden seçildiğine göre aslında toplumun çoğunluğu böyle bir yönetim modelini onaylıyor. “Demek ki Türkiye’de de insanlar Rusya tipi bir yönetim modelini onaylıyor” diye bakılıyor belki. Çünkü görüyoruz ki demokrasi mücadelesi şehirli seçkinler ve eğitimli insanlarla sınırlı.

“BRÜKSEL’DE ‘ARTIK TÜRKİYE İLE KONUŞULACAK BİR ŞEY YOK’ FİKRİ YAYGIN”

-Sizce bugün Türkiye’deki demokrasi ihlallerine ve hukuksuzluklara karşı mücadele neden gerçek manada toplumsallaşamıyor?

“Bu düzeni normalleştirmeleri ve ona teslim olmaları karşılığında onlara “Evrenin en önemli ülkesinde yaşıyorsunuz. Ve evrenin en önemli ülkesinde yaşadığınız için insan hakları falan kafaya takmayın, biz onları hallederiz” gibi bir ‘muzaffer olma’ duygusu öneriliyor. Tabii böylelikle toplumun sessizliği sağlanıyor. Kimse Osman Kavala’yı, Selahattin Demirtaş’ı, Ayşe Barım’ı ya da tutuklu gazetecileri konuşmasın isteniyor. Mesela oyuncu Melisa Sözen’in yıllar önce kurgu bir dizide oynadığı rolden dolayı sorgulanması tam bir çılgınlık. İşte bütün bunlar Brüksel’de, “Artık Türkiye ile konuşulacak bir şey yok” fikrini yayıyor. Belki de hala bu konularda konuşmanın önemli olduğuna inanan bir tek ben kaldım. “

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version